2012 yılı için...
Dikkat edilmesi gereken önemli konulardan birisi de 2012
yılı ile ilgili takıntılar. Tarih yaklaştıkca bu konudaki isteri de
yoğunlaşıyor. Bana göre, bu da Matriks’in bir bilgisayar programı veya benim
‘Zaman Döngüsü’ dediğim şey. Tıpkı bir DVD gibi, programlanmış olan devresini
tamamlayıp yeniden başa dönüyor. Maya araştırmacıları gibi, bu devrelerin ‘Sonsuz Bilinç’ veya ‘Sonsuz
Farkındalık’ açısından bir bilinç gelişimi sağlayacağını düşünmüyorum. ‘Görünürdeki
gerçek oyunu’ veya ‘sanal gerçek oyunu’nu deneyimleyerek gelişim sağlanmaz ki. Bence
bu, daha ziyade ‘bilinç potansiyeli’nin kendisini bu alemde göstermesi ve bu
programı etkilemesi ile bağlantılı. Bunun 2011 veya 2012’de belirli bir ‘an’a bağlı olduğunu da sanmıyorum. Bu sadece
değişimin bir aşaması, gittikçe
güçleniyor ve 2012 itibariyle enerji değişikliği bugün olduğundan çok daha
ileri bir noktaya ulaşmış olacak. Ben 2012’nin herşeyin aniden kayacağı bir
saat, gün veya yıl değil, bir değişim
penceresi olduğunu düşünüyorum. Maya takvimi, bazılarının dediği gibi belki bir
harita niteliğinde olabilir, ama hangi yoldan gideceğimiz bize bağlı. Bu
bilgisayar programının hakimiyeti altında bir piyon olarak da kalabiliriz, onu
değiştirmek üzere ‘bilinç’i de kullanabiliriz.
Müthiş bir dönemle karşı karşıyayız, bilgisayar programı ile
bilinç, aynı anda karşılaşacaklar ve
bunu deneyimleyecek olanlar için kimbilir ne muhteşem bir yolculuk olacak! Daha önce kitaplarımda da sözünü etmiş olduğum
gibi, şimdi bu realiteye şelale gibi akacak olan enerjiyi iki şekilde karşılamak mümkün. Çok güçlü bir akıntı ile akan nehir
benzetmesine gelelim; gevşeyip deniz yatağının üzerinde kendimiz akıntıya da
bırakabiliriz, akıntıya karşı ayakta durabilmek için çok yoğun bir enerji de harcayabiliriz.
Belirli bir noktadan sonra dalgalar o kadar güçlenir ki, yoğun akıntıya kapılıp
sürükleniriz.
Programdan
uyanan kişiler ‘beton realite’ çatlamaya başladığı zaman neler olacağını
bilirler. Hayatınız değişir, kopmalar, ayrılmalar olur ve sadece spiritüel
olmaya çalışırken neden bu tür zorluklardan geçtiğinizi merak edersiniz. Bunun
çok iyi bir nedeni vardır. Zihinsel, duygusal ve spiritüel halimizi yansıtan
bir titreşim alanı yansıtıyoruz. Bilgisayarımızın neyi okuyacağını veya
görmezden geleceğini de ‘Mümkün Olan Herşey’ çerçevesinde bu tayin ediyor. Bu
işlem tıpkı, Tom adındaki adamın , hipnotizmacı tarafından zihnine implant
edilmiş olan, yani kızının orada olmadığı inancı ile kızının enerji alanını
okuyamaması, yani onu görememesine benziyor. Korku, depresyon, bölünmüşlük,
ırk, din, politika, biz-onlar ayrımı gibi insanlara hakim olan düşük
yoğunluktaki inanç sistemi, insanların, ‘Mümkün Olan Herşey’in minicik bir bölümünü algılamalarına yol açıyor. Korku, bütün
inançların en kısıtlayıcısıdır, çünkü insanların titreşimsel olarak donarak,
yoğun bir titreşimsel kabuğun içine çekilmelerine sebep olur. Dolayısıyla,
oradan da ancak, ‘sadece korkuyu temsil eden yoğunlukta titreşen bir enerji
alanını okuyabilir. Bu yolla, korktuğumuz başımıza gelir ve hep korku şeklinde dışavuran deneyimler yaşarız.
Hep bardağın yarısının doğru olduğunu düşünürseniz, her zaman öyle olur. Bu nedenle sistem
insanları hep korku hali içersinde tutmak istiyor.
Bilinçli ve bilinçsizce neye inanırsak, kendi gerçeğimizi ona
dayalı olarak yaratırız. Bilinç seviyesinde birşeye inanıyor gibi görünsek de,
çoğunlukla bilinçaltında ne varsa, bu onun önünde bir perde gibidir. Bunu
nispeten kendine güvenen kişilerde bile görürüz, çünkü bilinçlerinin eşiğindeki
‘kendinden şüphe etme’ duygusu ciddi bir şekilde onları tüketiyordur. Farklı
bir bilinç seviyesine uyandığımız zaman , matriksin yaratmış olduğu , hayat
dediğimiz oluşumun dışavurumu; hayatımızdaki
insanların, yerlerin, işlerin, ilişkilerin ve deneyimlerin değişmesi
şeklinde olur. İçerdeki değişirken dışarıdakinin de değişmesi gerekir, çünkü
biri diğerinin yansımasıdır. Bu bize, eski hayatımız çöküyormuş gibi gelir,
oysa aslında yeni bir realiteye, yeni bir hayat deneyimine geçeriz. Hep
yaptığınız şeyi yaparsanız, hep ne aldıysanız onu alırsınız. Aldığımızın
değişmesini istiyorsak, yaptığımızı veya kendimizi değiştirmeliyiz. Bazen nahoş
ve ürkütücü olmakla beraber, eski matriks bu şekilde çökecek ki, yenisi oluşsun. Şimdi izliyoruz,
kollektif dünyada aynı şey oluyor, yani eski yapının çöküşü biraz korkutucu
görünüyor. Oysa bunun ötesinde bizi bekleyen şey; ‘Herşey Sonsuz Sevgi-Gerisi Hep İllüzyon’
anlayışının uykudan uyanmış anlayışı olacak. Diyebiliriz ki; şu anda, eski
matriks, yepyeni bir kollektif realitenin doğması için yer açıyor.
2007’de
yazmış olduğu ‘The David Icke Guide to
the Global Conspiracy and how to end it’ kitabından...