17 Aralık 2012 Pazartesi

Gerçek’in Titreşimleri - IX


Yeni titreşimler ve 21 Aralık 2012...





Bu satırları okumakta olan gözlerin kime ait olduğunu, kim olduğunu, hangi ırktan olduğunu, soyunu sopunu ya da yıllık gelirinin ne olduğunu bilmiyorum, ama hiç merak da etmiyorum, çünkü bu ayrıntılar sadece, ‘yaşam’ denilen geçici deneyim için gerekli. Oysa bildiğim daha önemli birşey var. Senin benim bir parçam, benim de senin bir parçan olduğumu biliyorum, çünkü hepimiz, ‘sonsuz bilinç’ iz. Sevginin ve yaratma potansiyalinin sonsuz olduğunu da biliyorum. Biliyorum, çünkü bu gezegendeki bütün yaşam formları aynı güce sahip. İstediğin herşeyi yapabilirsin, istediğin herşeyi olabilirsin. Sadece inanman ve gerçekleştirmen lazım. Hep ayrıntılarını vurguladığım kandırmacaya bir son vererek sınırlanmalarımızın ortadan kalkmasını sağlayabilirsek, öz benliğimizi kavrayacağız. Titreşimsel bir hapishanede tutuluyoruz. Bir hücrede olduğumuzu düşünün. Bu hücrede olduğumuz sürece potansiyalimizi kullanmamız son derece limitli. Ancak kapı açıldığı anda herşey değişecek. İki durum arasındaki zaman ise saniyelerle ölçülür. 




İnanıyorum ki, Atlantis dönemi, bu engelleyici frekansı kırmak için yapılmış büyük ölçekli bir denemeydi. Yüksek bilincimiz, yeryüzünde üç boyutlu hapishaneye girmek suretiyle bir oluşum gösterdi. Sanıyorum çoğu spiritüel gönüllü, bu titreşim ortamına adapte olamayıp olumsuz etkilendi. Titreşim kapasiteleri fazlasıyla düşünce de, kendilerini tuzağa düşmüş buldular ve kaçamadılar. Bu spiritüel gönüllüler de diğer mahpuslar gibi, bu zorunlu yaşam çemberine girdiler, ama bunu en azından, bir titreşim kapısını açacak kadar bir sevgi ve aydınlanma hali yaratarak yaşamaya başladılar. Bunu başaranlar, sembolik olarak, ‘Sonsuz Sevgi’ye ulaştılar. Bunu başarabilmek çok zordu, çünkü hapishanedeki bilinç, hapishanenin dışındaki bilinçten kopuktu. Yoğun fiziksel alem, yani dünyada yaşadığımız ortamda, zihnimiz ve ruhumuz, uyuşturucu gibi belirli bir yaşam tarzlarının tiryakisi olmuş durumda. 

Atlantisliler de yüksek bilinçleriyle bağlantıda kalmış ve bu garip ve bastırılmış titreşimsel deneyimleri yaşamaya başlamışlar. Bu, şimdi bizim yaşamakta olduğumuz döneme benziyor. İnanıyorum ki, dünyayı bu baskılanmadan kurtarmaya gelmiş olanlar, bu evrenin çok uzaktaki geleceğinin, zaman-uzay gerçeğinden gelmişler. Zamanda yolculuğun bir gerçek olduğunu seçkin bilimadamlarımız da artık anlamış bulunuyorlar.Belki Atlantis de başka bir zaman uzay boyutunda yer aldı. 

Bu bilinç’in de gelecekten geldiğine inanıyorum. Şimdi dünyada olan o... Nostradamus, Mayalar, İncil, hepsindeki kehanetlerde ortak bir özellik var : Yeryüzünün müthiş bir değişime uğrayacağı. Bazıları bunun bu on yıl içersinde olacağını düşünüyor. Sanırım bilgiler, bu zihin hapishanesinin dışındaki boyuttan gönderiliyor. Bütün kehanetlerin, 1990’lı yıllar ve sonrasını göstermesinin iki sebebi var. Astroloji ve Photon Belt/Foton Kuşağı veya Işını denilen şey. Astronomlara göre 1990’lı yılların son döneminde, gezegenlerin sıralanış ve sekans hali, insanların ve dünyanın üzerinde büyük değişimler yaratacak. Gezegenlerin titreşimleri bizi çok etkiliyor. Ayın çekimi okyanusları nasıl etkiliyorsa, bizim bedenlerimiz de aynı spiritüel manyetizma ile etkileniyor. Bedenlerimizde çok miktarda su var ve pil gibi, enerjiyi depolayıp kullanıyor. Kan da enerji meridyenlerimizin fiziksel bir versiyonu. 


Bazı önemli astrolojistlere göre ; Uranus-Neptün’ün 1993’te hizalanması ile 1995’te de Pluton’un etkisi, o sıralarda hazır olanları uyandırdı. M.Ö.11. milenyumda, piramitleri inşa edenler, geometrilerini, Orion takım yıldızının yukarıya doğru dönüş devrinde ulaşmış olduğu en yüksek noktaya göre ayarlamışlardı. 2000 yılı da buna rast geliyor. Astrolojik olaylar; depremleri ve iklim sistemlerini etkiliyor, çünkü yeryüzünde ve insanların kollektif düşüncesinde titreşimsel bir değişim yaratıyorlar. 5 Mayıs, 2000’de güneş, Neptün, Uranus, Venüs, Merkür ve Mars hepsi aynı hizaya girdiler. Bunun titreşimsel etkisi müthiş oldu. Önemli bir başka tarih de 21 Aralık 2012 olacak. Birçok fizikçi ve ezoterik bilimci, yüksek titreşimli bir enerjinin, dünyadan 500 ışık yılı uzakta olan Pleiades takım yıldızının merkezinden geleceğini düşünüyorlar. Sanırım Pleiades bu sefer bize verilecek pozitif desteğin kaynağı olacak. Dünyada olduğu gibi, Pleiades’te de negatif ve pozitif niyet var. Antik uygarlıklar olan Yunan, Çin ve diğerlerinde mitolojinin odağı hep Pleiades idi. Astronom Jose Comas Sola’ya göre, ‘Yedi Kızkardeş’ in oluşturduğu form, bizim güneşimiz ile dünyayı da içeriyor. Her güneşin ayrı bir gezegen sistemi var. Paul Otto Hesse, Photon Belt/ Foton kuşağı dediği olağanüstü güçlü bir enerji kuşağı keşfetti. Tahminlere göre bu güneş sisteminin Pleiades’in yörüngesine girmesi 24-26.000 yıl alıyor. Bu kuşağın ortasındaki yıldız ise Alcyone. Bu yıldıza ait birçok efsane mevcut. Anlaşılan güneş sistemimiz ‘Foton kuşağı’na giriyor ve bunun çok yüksek bir enerjisi var. Bu etki 1960’larda başladı ve birçok insanın düşüncesini değiştirdi. Ancak bundan sonraki 35 yılda olacaklarla kıyaslanamaz bile. Kuşağı geçmek 2000 yıl alıyorsa, ilk girişteki güçlü darbe ile, titreşim ve molküler yapı çok değişecek. Bütün yaşam formlarının düşünce, davranış ve fiziksel yapılarında değişiklikler olacak. 



Artık bilimadamları; medyumların ve hassas kişilerin çok önceden farketmiş oldukları fenomeni onaylamaya başladılar. Olağanüstü güçte kozmik ışınlar tespit edildi. Bunlar milyonlarca elektron volt olarak ölçülmüştü, ama Utah Dugway Providing Grounds’da ölçüm; 320 trilyon elektron voltluk bir enerji oldu. Eskiden bunun mümkün olmadığı söyleniyordu. Benzer şeyler Japonya’daki bilimadamları tarafından da tespit edildi. London Daily Telegraph’ın editörü Roger Highfield şöyle yazmış: “Oralarda birşeyler var. Kimse ne olduğunu bilmiyor, ama evrene yüksek enerji partikülleri savuruluyor. Bunlar bilimadamlarının gözlemlediği en güçlü enerjiler. Yıldızların yarattığı en güçlü patlamalardan bile daha güçlü. Konvansiyonel teorilere göre böyle birşey mümkün değil.”.


Oysa bu enerjiler her gün değil, her dakika bu dünyadaki hayatı değiştiriyor ve dördüncü boyuttaki, dünyaya uygulanan negativite ve manipulasyonu dengeliyorlar. ‘Global elit’ güç kaynağını kaybediyor. Güneşteki leke devirleri, Güney Amerika’da yaşamış olan Mayaların, dünyanın gelişimi ile ilgili olarak verdikleri bilgilerle örtüşüyor. Güneşteki lekeler, güneş inanılmaz derecede güçlü enerji yaydığı zaman oluşuyor ve ‘Solar rüzgar’ denilen rüzgarla dünyaya ulaşıyor. Bu devirler çok önemli, çünkü dünyadaki çok boyutlu değişim enerjilerini yükseltiyorlar. Müthiş bir manyetik değişimden geçiyoruz. Bunun, elektronik ve bilgisayar sistemlerine, dolayısıyla da finans sistemine büyük etkisi var.

Bu dönem, dünyadaki ve birçok evrensel medeniyetteki gönüllüler için inanılmaz bir fırsat. Zaman-uzay gerçekleri, kar temizleme aracı gibi öncülük edip yolu açacaklar. Kimisi eski Lemuria’dan, Atlantis’ten, kimi de o zamandan beri süren zihin hapishanesinden gelenler olacak. Ancak geçmişteki ile şimdiki arasındaki fark, yaşanmış olan hayat deneyimleri. Bir Atlantis’li de olabilirsiniz, garson da, önemli olan deneyimlemiş olduğunuz ve şimdi yapmakta olduğunuz şey. Bugün dünyadaki gönüllüler, nereden geldikleri veya burada gerçekten ne için bulunduklarına dair hiçbir fikirleri olmayan ‘normal’ kişiler olup, çoğu bazen yüzeyde yer alan çok olumsuz, çok aşırı gibi görünen zorluklar yaşadılar. Bunlar, onların bu programlanmış durumdan kopup yüksek benliklerine kavuşmalarını sağladı. Şöyle bir benzetme yapabiliriz: Eski, programlanmış olan deriyi atıp, yerine altındaki gerçek olan sizin derinizin çıkması gibi birşeydir. Bir kanal aracılığı ile bana gelmiş olan mesajda belirtildiği üzere; “Fırsatlar, genellikle kaybedilmiş gibi görünen olayların altında saklıdır.” 1991’de bütün İngiltere’de alay konusu olma şoku sonucunda, bütün önyargılardan ve başkalarının benim için ne düşünecekleri endişelerinden kurtulmuş oldum. 

Gönüllülerin ifade etmesi zor ‘seviye’leri, spiritüel alarm saatleri gibi, 1980’lerden beri aktive olmuş durumda. Onlar birdenbire gözlerini farklı bir anlayışa açtılar, şimdi de farklı bir gerçek yaratıyorlar. Kimi finans dünyasından işadamı, kimi din, tıp veya eğitim görevlisi, kimisi ise işsiz, emekli ya da ev kadını. Geçmişleri ve hayattaki rolleri sadece deneyimlemekte oldukları varlıkları açısından önemli. ‘Bütün’e bağlanan bu karmaşık titreşime bağlanıyorlar, sayıları gittikçe çoğalıyor ve algılamaları hızla değişiyor. Artık hatırlıyorlar. Aynı fırsat dünyadaki herkese veriliyor. Gelecek yıllarda sistemin maskesi düşecek. İnsanlar uyandıkça, bu ‘seçkin’ tabakayı aşağı indirecekler. Onları yaptıkları ile tanıyacağız, sözleriyle değil.

Karmaşık frekanstan kurtulmak çok basit, ama bu karmaşık dünyada, çok büyük duygusal ve spiritüel sarsıntılar yaşayabiliriz. Kişiler uyanıp, programlanmaktan kurtulurlarsa, frekanslarını bağlamış olan programlanmanın titreşimlerinden de kurtulacaklar. Akıl ve duygu merkezleri açılıp genişledikçe, bu titreşim hapishanesinin dışındaki frekanslar ile senkronize olacaklar. Böylece yüksek frekanslar, bilinç frekansına ulaşıp bu fiziksel dünyaya yayın yapabilecekler. Bu aşamaya ulaşınca kişiler, yüksek frekansta ‘yürüyen ve konuşan verici’ler gibi olacaklar. Bu vesile ile dünyanın frekansı da yükselecek. Fiziksel gerçek dışından gelen frekanslar, bilinçlerin kontrolünü elinde tutan hapishaneye de nüfus edecek ve bir şekilde kendisini yükseltemeyen diğerlerini de yükseltecek. Yani bu bir kişiyi sıkı sıkı tutan bağlardan çekerek çıkarmaya benzeyecek. 

Burada birçok paralel evrendeki çok boyutlu yükselişten söz ediyorum, yani sözünü etmekte olduğum şey, sadece dünyayı içermiyor. Bu çok boyutlu yükseliş gerçekleştiği zaman, bizleri zihin hapishanesinde tutan bu frekans kırılacak ve kapılar açılacak. İşlem sürdükçe diğer zaman-uzay gerçekleri de açılmış olacak. Bu kapılar, İngiltere’deki Stonehenge, Peru’daki Machu Picchu, Tibet, Girit’teki Knossos, Andlar, Titikaka gölü, Fuji dağı, Shasta dağı, şimdiki Irak’taki Sümer ve Babil kapılarının sırrı da anlaşılacak. Bu diğer boyutlardan gelecek olan enerji ve titreşimlerinin akmasını sağlayacak olan vananın açılması gibi birşey olacak. 

Duygusal ve ruhsal açıdan hazır olanlar için, boyut ve realite kapıları açılacak, bilinç, sevgi, akıl ve anlayış hallerinin daha üstüne çıkacaklar. Photon kuşağı ile gelen enerji, bilinçlerimizde ve bedenlerimizdeki verileri aktive edecek, böylece ‘bilgi’, baskılanmış olduğu hücrelerimizden, kemiklerimizden ve 12 strand’lik potansiyaline kavuşacak olan DNA’lerimizden akmaya başlayacak. Beynimiz ise %8 oranındaki kapasitesinden %20’ye ulaşacak. Her bir hücrenin bir kodu var ve bu kodlama bizim düşüncelerimizle oluyor. Bu nedenle kendimizi hasta, ya da sağlıklı hissediyoruz. Duygularımız; bedenimizde, bazısı pozitif, bazısı negatif olan bazı kimyasallar salgılıyor. Gülmek çok büyük bir şifa, çünkü salgıladığı kimyasallar sağlık veriyor. Öte yandan nefret, öfke ve suçluluk duygusu hastalıklar yaratıyor. Aslında sağlığımız özgür. Düşüncelerimizle hücrelerimizi yeniden yapılandırabiliyoruz. Bedenlerimiz yaşlanıyor ve yıpranıyor, çünkü insan beynine bu program yerleştirilmiş, dolayısıyla da bizim yarattığımız bir realite oluyor. Bu şekilde yaşlanmayabiliriz. Bizi bedenlerimiz değil, düşüncemiz yaşlandırıyor. Vücudumuzu iyileştirebilecek düşünce gücümüz, ilaç firmalarının hiç işine gelmiyor. Bedenlerimiz, olumlu yönde inanılmaz değişikliklere uğruyor ve bu her geçen yıl biraz daha artacak.

Zaman-uzay portalı yeniden açıldığında, bu boyutu daha fazla dünya dışı varlıklar ziyaret edecek ve daha çok UFO faaliyeti göreceğiz. Dünya çapında ortalama 150 UFO vakası bildiriliyor, ama on tanede bir tanesi rapor ediliyor. Özellikle vurgulamak isterim ki, ‘global komplo’nun ordu ve bilimadamları, halen uçan daire ve antigravite teknolojisine sahipler ve bunları, ‘merkezi kontrol’ amaçlarını haklı çıkarmak amacıyla kullanabilirler, zaten bunun sağlanması için de bir hazırlık döneminden geçiyoruz. Ancak bu alan, çok tehlikeli bir mayın tarlası, dolayısıyla çok dikkatli olup, ikisini birbirine karıştırmamalıyız. Dünyadışı varlıklar da insanlar gibi, pozitif ve negatif olabilirler, ama onlar ‘tanrı’ değiller. Onlardan korkmaya gerek yok, çünkü aynı şekilde hangi enerjiyi verirsek, onu alırız. Korku veririsek, korkarız, oysa herşey bizde başlıyor. Kendi kurtarıcılarımız sadece biziz..

UFO’lar ve dünya dışı varlıklar hakkında yanlış-doğru bir sürü bilgi var, dolayısıyla bu konuda zihnimizi açık tutup, bilgileri süzmeli ve çok dikkatli olmalıyız. Bu boyutlara açılan kapılar, geçmiş, şimdi ve gelecek zamanları ayıran linear zaman. Şimdi bu zaman kavramı değişiyor ve şaşırtıcı olsa da artık geçmişi, şimdiyi ve geleceği aynı zamanda yaşayacağız. Linear zamanın çöküşünün etkisi ile, saatler ve günler o kadar çabuk geçecek ki, başka türlü bir zaman kavramı ortaya çıkacak. Bizlerden çok şey gizlenmiş ve beyinlerimize çok sınırlı bir düşünme kapasitesi empoze edilmiş olduğu için, şimdi bunlar anlaşılması çok zor kavramlar gibi görünüyorlar.

Çoğu kişi, her zamankinden çok daha fazla bir şekilde, dünyadaki eski kutsal sit alanlarına doğru çekilecek, oralara gittikleri zaman, dünyaya güçlü enerjiler geçirmeye vasıta olacaklar. Birşeyler olduğunu anlayacaklar, çünkü bunu hissedecekler. Daha fazla kişi uyandıkça, aynı tecrübeler dünyadaki milyonlarca kişiye de anlatılacak.

1990 yılında bana da aynı şeyler olduğu zaman ben de aynı soruları soruyordum. İçimizden geçtiğini hissettiğimiz enerjileri, içimize dolan yüksek frekansları, titreşimleri hızlandırmak için topraklıyoruz. 1987’de milyonlarca insan, ‘Harmonic Convergence’ için dünyadaki ‘kutsal sit alan’larında buluştuğu zaman yüksek frekans, bu seviyeye kitle halinde topraklandı. Birçok kişinin spiritüel alarm saati ve uyanma/aydınlanma hızı o zamandan beri çok arttı. Bu çalışma ile, fiziksel seviyenin frekansı artıyor ve insanlara empoze edilmiş olan yanlış bilgilerden kurtarıyor. Bilgi taşıyan bir frekans, ne kadar çok yüksek olursa, bilgi o kadar çok olur. Yaşadığımız dünyayı daha iyiye dönüştürecek olan bu frekanstır. Hep bilgi özgürlüğünden söz ederiz, oysa bilginin kendisi özgürlüktür. Ne düşünüyorsak onu yaratıyoruz, ama düşündüğümüz, ne hissettiğimize ve ne bildiğimize bağlı..

Bu frekans yükseldikçe, dünyaya yeniden giren bir bilgi patlaması olacak. Hiçbirşey ve hiçkimse eskisi gibi olmayacak. Kutsal sit alanlarının kaynağı anlaşılacak, bütün spiritüel değişim fiziksel seviyeye yansıyacağı için, bilimsel, tarihi ve coğrafi keşifler, bütün tarihi değiştirecek ve kim olduğumuzu anlayacağız. İnanıyorum ki, Mısır’da çok çarpıcı bilgiler aydınlanmayı bekliyor. Aynı şekilde yükselen frekanslar, bedenlerimizdeki veri ve şifreleri de tetikliyor. Aynı şey, bu eski kutsal sit alanlarında muhafaza edilen şifreler için de söz konusu olacak. Bu sitelerdeki enejiler, ‘bilgi’ ile dolu ve buna ancak yeterli frekansa sahip kişiler ulaşabilir. Bu yüksek frekanslar herhangi bir yerde süzülüp topraklanabilir ve bir kez bunlara bağlanabilirsek, daha sonra çoğunlukla farkına bile varmadan bunu hep yapabiliriz. Yeryüzünde; dikili kayalar, daireler, tepeler ve eski medeniyetler tarafından kutsal olarak değerlendirilmiş olan noktalar var, işte bu işin en güçlü ve en etkin bir şekilde yapılacağı yerler bu noktalardır. 

Akupunkturdan keşfedilmiş olduğu üzere, fiziksel bedenimizde, meridyen denilen enerji hatları var, bunlar ‘çakra’ denilen girdap noktalarına bağlanıyor. Bunlar, bir dizi elektrik hattının, spiral güç kaynağı gibi. Bu enerjiler dengeli bir uyum içersinde aktıkları zaman kişi, fiziksel ve ruhsal açıdan iyi oluyor. Bu akışın dengesi bozulup tıkandığı zaman ise kişi, fiziksel ve ruhsal açıdan hasta oluyor.

Aynı şey dünya için de söz konusu. Dünyanın bu enerji akışı; negatif olaylar ve sınırlı düşünce yüzünden etkileniyor. Bu hatlarda akan enerji, bir bilinç formu, çünkü farklı formlarda olmakla birlikte herşey enerji/bilinç. İnsanların düşüncesi de bir bilinç olduğu için, onların olumsuz enerjisi bu enerji hatlarını da olumsuz etkiliyor. Bu düşünceler, yani bu bilinç; korku, hırs, suçluluk, acı ve diğer olumsuz duygularla dolu olduğu için, negatif düşünce motifleri, dünyanın enerji hattına geçiyor ve denge bozuluyor. Bu oluşum, meridyenler gibi bütün yeryüzünün çevresini dolaştığı için, bir bölgedeki savaş, yeryüzünün başka bir bölgesini de etkileyebiliyor. Tıpkı insan vücudu gibi. Bu enerji hatları, pozitif-negatif, erkek-dişi şeklinde dizayn edilmiş, ama negatif ve erkek enerji ağır basıyor ve insanlık dengesizliğe boğuluyor. 

Dolayısıyla bu geçiş döneminde, negatif düğümleri çözerek yüksek frekansa kanalize olmak lazım. Milyonlarca kişi bunu yapıyor. Bilinçlerinin diğer düzeyleri, duygu merkezi ve çekim sayesinde, onları doğru zamanda doğru yere götürüyor. Fiziksel bedenlerini, bu dünyaya yeni frekanslar getirmek için trafo ve verici olarak kullanıyorlar. 

Olumlu ya da olumsuz, dengenin en güçlü nedeni, insanların kollektif düşüncesi. Her kişinin aklı, düşünce ile açılıp diğerlerine yayılıyor. Yüz maymun sendromu ile büyük bir açılım oluyor. Şimdi bilinçlerini yüksek frekansa açanlar, kar makinesi gibi yolu açıyor ve büyük açılımın kolaylaşması için uğraşıyorlar. Siz de onlardan biri iseniz, kendinizle gurur duyabilirsiniz. Bunu herkes, ama herkes yapabillir. Sadece bir seçim meselesi. Kalbinizi dinleyin ve seçiminizi yapın. 

Burada anlatmaya çalıştığım gibi, spiritüel değişim, özgürlük ve global komplo birbiriyle çok bağlantılı. Bunun doğasını iyi anlamak lazım. 

1) Aklımızı ve kalbimizi kapatırsak frekans düşer, bilgimiz azalır ve aptallaşırız. Aklımızı ve kalbimizi yüksek bilince açarsak freakans yükselir, daha bilgili, akıllı ve daha anlayışlı oluruz. Hatta frekansımızı, dengesi bozulmuş noktadan çekip, zihin hapishanesinden kaçırabiliriz. Dördüncü boyuttaki bu hapishane bilincinin içinde iseniz, zihniniz veya bilinciniz kapalı kalır. Bu hapishane; insanları, yüksek bilgi ve sonsuz potansiyallerinden uzak tutuyor. Bunun için dinler yaratıyor, insanlara ne düşünüp ne düşünmeyeceklerini empoze ediyorlar. Aradaki kilise görevlileri, insanlara kitapların ne anlattığını anlatıyorlar. Bu empozeler, zihni kapalı insanlara yeni ‘bilim’lerle ölümden sonra hayat olmadığını, herşeyin karanlık olduğunu anlatıyor, daha yüksek seviyelerin bulunmadığını söylüyorlar. Böylece insanlar yüksek benliklerinden kopuyorlar, akılları beyin, beyinleri de akıl kalıyor. 

2) Yüksek benliklerine kavuşan insanlar ise, aktardıkları bilgiler ciddiye alınmasın, ya da kabul edilmesin diye lanetleniyor, alay ediliyor ve bastırılmaya çalışılıyor. 

3) Kendileriyle aynı frekanstaki kişilerce kontrol edilen medya, iş ve politika şebekeleriyle, insanların zihni manpüle ediliyor, bilgi aktarımına kapalı tutuluyor. Yaratılmış olan para sistemi ile insanlar hayatları boyunca ayakta kalma mücadelesine mahkum ediliyor, böylece onlara, düşünecek, hissedecek ve hayat ve dünya hakkında soru soracak zaman bırakılmıyor, çünkü sürekli olarak yarını düşünüyorlar. Gerçekten de çoğu kişi çok yoğun çalışıyor ve hayat hakkında çok az şey düşünüp hissedebiliyor. 

Irk, renk, soy sop, din, gelir düzeyi ve upuzun bir liste oluşturacak birçok konuda ‘Biz- Onlar’ bölücüğü yapılıyor. Tabii bu da kollektif bilince aynı etkiyi yapıyor, dolayısıyla da yeterli titreşim sağlanıp bu hapishaneden çıkmak mümkün olmuyor. 

‘Elit soy’ diye adlandıracağımız kesim, bu hapishaneyi yaratanların kullandıkları birer maşa, ama insanlar için ne planlandığını onlar da bilmiyor, kontrolü kendilerinde sanıyorlar, ama çok yanılıyorlar. 

4) Dünyanın kontrolü, ‘sistem’in elinden gidecek gibi bir durum oluşunca, hemen hükümetler, bankalar, para, bilim veya ordu üzerindeki baskılar arttırılıveriyor. Kontrolü ellerinde daha rahat tutabilmek için, merkezi bir bilgisayara bağlı mikroçipli bir toplum yaratmak istiyorlar. Üstelik bu enerji akışını da yok etmek istedikleri için, ortaya bir takım sahte ‘gurular/master’lar sürüyorlar. Hatta spiritüel kişileri yanıltmak için, ‘Psişik frekans’ bile gönderiyorlar. Eğer spiritüel kişilerin zihinlerini o ‘gurulara/master’lara vermelerini sağlarlarsa, o zaman onların fiziksel dünyadaki etkilerini de nötrolize edebileceklerini çok iyi biliyorlar. 

5) Eğer enerji frekansı yükselirse, dünyanınki de yükselir. Bu enerji hatlarının çevresine yollar, fabrikalar, enerji istasyonları, baz istasyonları kurarak enerji akımını engellemeye çalışıyorlar, çünkü bu enerji akışını engellerlerse, o zaman insanların kollektif bilincini de kontrol edebilir hale gelirler. Örneğin, İngiltere’de Avebury’deki taş dairelerin çevresine bir yerleşim merkezi ve yol yaptılar. Bu strateji, bu noktalardaki akışı zayıflatıp negatif enerji ile dolduruyor.

Son zamanlarda İngiltere’de birçok kişi bunun farkında. Yeryüzünün birçok akupunktur noktasına yollar yapıyor veya antenler yetleştiriyorlar. Bunların hiç birisi tesadüf değil. Buna karar verenler ne yaptıklarının farkında bile değiller, çünkü onların bilincine de piramidin tepesinden müdahale ediliyor. Irak gibi, Fırat ve Dicle nehirlerinin arasındaki Mezopotamya bölgesinde savaş çıkarmaları da, bu enerji hatları hakkında çok fazla şey bilmelerinden kaynaklanıyor. Savaşların yarattığı enerji ve titreşim, insan bilinci ve dünya ilişkisine sekte vuruyor. 

‘Foton Kuşağı’nın yarattığı titreşim her geçen hafta daha iyi hissediliyor. 1990’da almış olduğum bilgilere göre, sonraki on yılda iklim değişiklikleri olacak, yağışlar artacak, seller olacak, yıllar geçtikçe de yağmurlar artacak, deniz seviyesi yükselecek, nehirler taşacaktı. Bize bunun ‘küresel ısınma’ olduğu söylendi. Foton kuşağının etkileri artıyor, dünyaya yüksek frekanslar ulaşıyor, boyut kapıları açılmaya başlıyor. Aynı anda ‘Global Elit’in kontrol altına almak ve egemen olmak için yaymış olduğu eski titreşimler yerlerine tutunmaya çalışıyorlar, ama öte yanda da aydınlanmakta olanların düşünce şekli değişiyor. Bu Uranus ve Satürn ile sembolize edilen bir çekişme. Bu ve foton kuşağı dünyanın bilincini değiştiriyor. Yeryüzü sadece uzayda dönüp duran bir fiziksel küre değil, düşünen, hisseden bir varlık, tıpkı bizler gibi. İklim ve jeolojik değişiklikleri kutupları değiştirecek, ama bu travmatik yükseliş bizi daha güzel bir hayata taşıyacak. Sigorta şirketlerinin kayıtlarına bakılacak olursa, jeolojik ve iklim olaylarının, hem ölçek, hem de sıklık açısından artmış oldukları görülüyor. Artış özellikle de 1987’deki Harmonic Convergence’tan, yani ‘aynı noktaya yönelik etki’den beri daha yoğun olarak gözlemleniyor. 

Yaşamakta olduğumuz bu olağanüstü değişim, herşey ahenk kazanıncaya kadar aşırılıklar ve tezatlar şeklinde yer alacak. Bu kaos döneminde bir titreşim bitiyor, diğeri devreye giriyor. Açık zihinli ve kalbi açık olanlar yeni uzay-zaman gerçeğine uyum sağlayacaklar. Global Elit’in propogandalarını izleyenler ve zihin hapishanesi titreşimlerine takılı olanlar ise kendilerine güvenli ortamlar arayacak, dini, politik ve ekonomik dogmalara daha çok sarılacaklar. Eğer o yolu seçerlerse yükselen titreşimlerden yoksun kalıp, ruhsal, duygusal ve fiziksel etkilenmeye gireceklerdir. İki varlık hali, yani progralanmış zihin ile açık zihin, her ay zihni açık olanlar tarafından biraz daha iyi farkedilecek. Global Elit, Yeni Dünya Düzenini kurmak için daha çok çalışacak, ama başaramayacak. Bu dönüşüm sürecinde belki bazı negatif olaylar olacak, ama eğer bilincimizi yükseltip pozitif halimizi korursak, bu tür olayları kendimize çekmeyiz, ancak tabii ki bu bir seçim meselesi. Zarardan korunmamız için koruyucumuz, sadece kendi zihin halimiz olacaktır.



Eğer içgüdümüzü takip edersek, bu süreç içersinde ihtiyacımız olan herşeye manyetik olarak çekiliriz. Birçok kişi kitaplarım için aynı şeyi söylüyor. Kitapçıda, kitaplarım adeta önlerine düşüyormuş. Bu çok garip gibi görünüyor, ama hiç değil. Kitaptaki manyetik enerji ile kişinin bilinçaltı etkileşime giriyor, çünkü bilinçaltı, bilinçüstünün bu kitaptan faydalanacağını biliyor. Yani iki mıknatısın birbirini çekmesi gibi birşey. Eğer zihnimizi açarsak, doğru zamanda doğru yerde, doğru kişilerle birlikte oluruz. İdeal bir durumda bir frekanstan diğerine geçiş çok kolay bir işlem, ama titreşim hapishanesindeyken ve dünyada bu kadar çok kapalı zihin varken bu hiç kolay olmuyor. İnsan ve dünya bilinci, henüz birlikte yükselemiyor. Çok çeşitli zihinler, farklı frekanslara bağlı olarak çeşitli yönlere çekiliyor. Anladığım kadarıyla; yoğun fiziksel seviye bir tarafta, diğer tarafta sonsuz sayıda dalgaboyu birlikte yaşayabiliyor. Bu bölünmüş düşünceler, nesillerce sürmüş olan bu bölünmüşlük yüzünden oluşmuş. Üstünlük için çarpışan bu şekiller tabii ki kaosa neden olmuş. Şimdi bu gerçeğin parçası çok yüksek frekanslar olacağı için, dünyanın titreşimi de yükseliyor. Dünyadaki bu enerji seviyeleri, titreşim basıncı yarattığı için iklim değişikliklerine de neden oluyor. Çevresel değişimlerin başladığına dair birçok işaret var. İngiltere’de su seviyeleri hızla artıyor. Kabul etmek zor geliyordur, ama jeolojik ve iklim felaketleri de insan zihninin yaydığı frekanslarla yaratılıyor. Kollektif zihnin düşünme şekli bütün dünyayı etkiliyor. Dünyanın, duygusal ve ruhsal olarak etkilenişi, tıpkı insan vücudu gibi... O da fiziksel olarak etkileniyor...



         1994’te yazmış olduğu ‘Ve Gerçek’ Seni Özgür Kılacak’ adlı kitabından...

Paylaşım