David
Icke’tan Gerçek’in Titreşimleri - XI
Artık
bir seçim yapmanın zamanı geldi...
Şimdi herkes için bir seçim zamanı. Aşina olduğumuz ortamdaki illüzyonsu inançlara sıkı sıkıya tutunursak, bu nehirin akıntısına karşı ayakta durup, akıntı şiddetlendikçe zayıflayacağımız, bize hiçbirşey getirmeyecek olan bir seçim. Diğeri ise, kalplerimizi ve zihinlerimizi Sonsuz Bilinç’e açıp, enerjinin bizi taşıyacağı yere gitmek, yani kendimize yeni bir realite sunmak. Yani, ‘bilgisayar aklı’ ile ‘Sonsuz Bilinç’ arasında bir seçim yapmış oluyoruz. Hatta şöyle de diyebiliriz; inanmak ile bilmek. Birçok kişinin algılama ve davranışlarının patronu; düşünen, yani hep zanneden akıl oluyor. René Descartes’ın dediği gibi “Düşünüyorum, o halde varım”... Doğrusu, realitenin bilgisayar seviyesindeyseniz evet, yani o zaman bilmekten ziyade zannetmeyi tercih etmişsiniz demektir. Bilmek; önsezi, sağduyu, ‘Sonsuz Bilinç’ ile bağlantıdır. Düşünüş/Zannediş ise diğer duygular gibi, zihin hapishanesinin gardiyanının, elektrokimyasal bir fenomenidir. Birbirlerinin elektrokimyasal dengesinin değişmesiyle, ya zihin duygular tarafından, ya da duygular zihin tarafından etkilenir. Çok duygulandığımız zaman düzgün düşünemediğimiz gibi belirli düşünce motiflerimiz olduğu zaman da duygusal olarak etkileniriz.
Şimdi herkes için bir seçim zamanı. Aşina olduğumuz ortamdaki illüzyonsu inançlara sıkı sıkıya tutunursak, bu nehirin akıntısına karşı ayakta durup, akıntı şiddetlendikçe zayıflayacağımız, bize hiçbirşey getirmeyecek olan bir seçim. Diğeri ise, kalplerimizi ve zihinlerimizi Sonsuz Bilinç’e açıp, enerjinin bizi taşıyacağı yere gitmek, yani kendimize yeni bir realite sunmak. Yani, ‘bilgisayar aklı’ ile ‘Sonsuz Bilinç’ arasında bir seçim yapmış oluyoruz. Hatta şöyle de diyebiliriz; inanmak ile bilmek. Birçok kişinin algılama ve davranışlarının patronu; düşünen, yani hep zanneden akıl oluyor. René Descartes’ın dediği gibi “Düşünüyorum, o halde varım”... Doğrusu, realitenin bilgisayar seviyesindeyseniz evet, yani o zaman bilmekten ziyade zannetmeyi tercih etmişsiniz demektir. Bilmek; önsezi, sağduyu, ‘Sonsuz Bilinç’ ile bağlantıdır. Düşünüş/Zannediş ise diğer duygular gibi, zihin hapishanesinin gardiyanının, elektrokimyasal bir fenomenidir. Birbirlerinin elektrokimyasal dengesinin değişmesiyle, ya zihin duygular tarafından, ya da duygular zihin tarafından etkilenir. Çok duygulandığımız zaman düzgün düşünemediğimiz gibi belirli düşünce motiflerimiz olduğu zaman da duygusal olarak etkileniriz.
Bir
an en korktuğunuz bir anınızı ve en mutlu olduğunuz bir anınızı düşünün,
duygularınız bir anda değişecektir. Duygularımızın, beden bilgisayarı
sistemimiz ile elektrokimyasal ve titreşimsel olarak bağlantısı olduğu gibi,
aynı şekilde; cıva, elektrik gerilim
hatları, gıda katkı maddeleri vs ile de derinden etkileniyorlar. Bilmek veya
önsezi, ‘Farkındalık’ın ve ‘kara verme’nin çok farklı birer kaynağı. Bilince, duygu
ve düşünceyi bypass yapıyor veya devreden çıkarıyoruz.
Hayatınızda
kimbilir, yapmak istediklerinizin düşüncelerinizle engellediği kaç fırsat
kaçırmışsınızdır. Birşey yapmak
istersiniz, kalp çakranız şarkılar söyler, ama birden düşünceler kafanıza
tokmak gibi vurur; “Öyle yapamazsın,
çünkü...” Sizi bir kez kendi realite alanına mıhlamışsa, her zaman o
kazanır. Bu program, doğduğunuzdan beri sizinledir, zaten algılamanın kontrol
altında tutulmasının en etkili yolu da tekrarlamak olduğu için hep ağır basar.
Beden bilgisayarı realitesini veya ‘mantık’ı anlıyorsunuzdur, çünkü uzun
süredir onunla birlikte yaşamışsınızdır. Derler ki; “eğer önsezilerini izlersen, şunlar şunlar şunlar olur”, sonuçlarına
katlan”. Ardından heyecanlar, suçluluk ve korku devreye girer ve bütün önseziniz
baskılanır. “Bunu yapmayı çok isterdim, ama...” sözleri, materyalistik
sorumluluk dünyasına dönüşün en klasik ifadesidir. Oh, evet, hep sorumluluk
duymalıyız.
Beden
bilgisayarınız birbirini destekleyen
diğer bilgisayarlar ile birlikte, sizin içgüdünüzü, önsezilerinizi veya
sağduyunuzu susturmak üzere yönlendirilir.Bu diğer bilgisayarlar; arkadaşlarımız, anne babalarımız, iş
arkadaşlarımızdır ve onların robotsu
programlarının belirli yazılım verileri vardır: ‘Bunu yapamazsın, ya işin ne olacak?’, ‘Şunu yapamazsın, ya ailen ne
olacak?’, ‘Onu yapamazsın, ya komşular ne der? ’ Bütün bunları hep, anne bilgisayarlar, baba bilgisayarlar, kardeş
bilgisayarlar, sağcı bilgisayarlar, solcu bilgisayarlar, yeşilci bilgisayarlar,
öğretmen bilgisayarlar, doktor bilgisayarlar, medya bilgisayarlar, Hristiyan
bilgisayarlar, Yahudi bilgisayarlar, Müslüman bilgisayarlar, Hindu
bilgisayarlar ve Yeni Çağ bilgisayarları söylerler...
Realitenin
bilgisayar seviyesi, sizin algılamalarınızın değişmesini istemez, çünkü bu
yolla bütün kontrolü elinde tutmaktadır. Beden bilgisayarınız sisteme hizmet
etmenizi ister, çünkü sistemin kendisi o’dur. Bütün yapıya hizmet etmek üzere
programlanmıştır. Önsezilerinizin size ne söylediğini düşünürseniz,
düşüncenizin sonucuna göre en iyi bilen bilgisayar olur. Ünlü İngiliz futbol
kulübü yöneticisi Brian Clough’ya oyuncularından birisi ile anlaşamazsa ne
olacağını sormuşlar: “Oturur, konuşur,
sonunda benim haklı olduğuma karar veririz” demiş. Bu benzetme çok yerine
oturuyor. Zihininiz; önsezinize veya
içgüdünüze hükmedemiyorsa, sonuç bu oluyor.
Sonsuz
bilinç bizimle önsezi ve bilişimiz aracılığı ile konuşur. Düşünmesi veya çözüm
getirmesi gerekmez, çünkü o zaten bilir. Düşünmek, ‘biliş’i, kişinin
‘bil’diğini kabul etmemesi, reddetmesi
demektir, bu da onu bilgisayar realitesine hapseder. Aslında ‘bilinç’in en
yüksek seviyelerinde mümkün olmasına rağmen, ‘biliş’ten kastım, bütün herşeyin detayını bilmek anlamına
gelmiyor. Bu boyutta, bu yoğunlukta, ‘biliş’in diğer seviyeleri ile
çalışılabilir. Belirli bir hareketi
yapmayı bilmek, nedeninin bütün detaylarını anlamak anlamına gelmiyor.
Önsezi,
birşeyi bildiğimizi hissetmektir, ama neden ve nereden geldiğini bilmeyiz.
Birşey yapmak, ya da bir yere mi gitmek istediniz, o zaman size, “Hissettiğiniz daha önemlidir, akıl bilgisayarınızın
düşündüğüne itibar etmeyin”
derim. Tabii ne yapacağınızı söylemek
bana düşmez ve kendi isteklerini başkalarının üzerine empoze etmedikleri
sürece, kimin nasıl yaşadığı beni hiç ilgilendirmez. Burada sadece,
önsezilerimle ilgili olarak yaşamış olduğum deneyimleri, ne yapıp
yapmayacağınız konusunda karar verebilmenize belki yardımcı olur düşüncesiyle
sizinle paylaşıyorum. Önsezilerimi izlemeseydim, bu kadar bilgiyi bir araya
getirip, bu kitapları yazmazdım. Hepsi önsezilerimden kaynaklandı, insanlar,
kitaplar, kayıtlar önüme geldikçe üzerine gittim. İnsanlar önsezileriyle
hareket ettikleri zaman birden hayatlarında hep tesadüflerin yer almaya
başladığını farkederler. ‘Sonsuz Bilinç’, akışı ile onlara rehber olur,
rüyaları veya kaderleri neyse ona taşır. Oysa realitenin bilgisayar seviyesinde
aynı ölçekte olmaz, çünkü bunların mümkün olacağına dair algılama son derece
sınırlıdır. Bilgisayar, önsezileri
izlemeye değil, bilakis kapatmaya programlanmıştır. Tesadüflerin az olması,
düşük frekanslı enerjinin, özgürce akan ‘sonsuz bilinç’ gibi güçlü bir çekime sahip olmamasından
kaynaklanır. Şöyle bir benzetme yapacak
olursak; ‘akıl bilgisayarı küçük bir mıknatısla birkaç demir parçasını
çekerken, sonsuz bilinç, devasa bir mıknatısla sokaktaki bir otobüsü çeker’
diyebiliriz.
Sözün
özü; enerjik olarak ‘Sonsuz Bilinç’e açılmak,
istediğiniz şeyi kendinize çekmek üzere gücünüzü ve mümkün kılma potansiyelinizi
arttırarak, fiziksel deneyime dönüştürebilmenizi sağlar.
‘The
David Icke Guide to the Global Conspiracy and how to end it’ kitabından...