27 Ekim 2012’de NEDEN WEMBLEY’de? ...
1990’daki ilk uyanışımdan sonra, önüme çıkan ilk temalardan birisi de, dünyadaki ‘ley hattı’veya ‘meridyen sistemi’ denilen enerji hatları olmuştu. Evren holografik bir yapıya sahip, dolayısıyla evrenin her bir parçası da BÜTÜN’ün küçük birer versiyonu oluyor. Bu durumda, yeryüzünün enerji sistemi de, insan enerji sisteminin büyük versiyonu olan ve bu enerjiyi taşıyan meridyen hatları. Çinliler buna ‘ki’ diyorlar. Akupunkturcular vücuttaki ‘ki’nin akışını, belirli noktalara incecik iğneler batırarak veya başka tekniklerle dengeliyorlar.
‘Ki’, ‘evrensel bilgi veya veri alanı’ndan gelen bilgi veya veri. Bedendeki meridyenlerden geçerken şifreleniyor ve deşifre oluyor. İnsan bedeni de Ki’nin, hızlı veya yavaş akışına veya tıkanışına göre fiziksel, ruhsal veya duygusal hastalıklardan, yani ahenksizliklerden muzdarip oluyor.
Bunun nedeni, bilginin veya verinin, evren ile beden varlığın arasındaki çarpık bilgi alış verişinden, yani yanlış deşifre edilişinden kaynaklanıyor. Bilgisayara bir virüs girdiği zaman “bugün bilgisayarım çok yavaş çalışıyor” deriz, evet, çünkü bilgi akışı çarpıtılmıştır.
İnsan meridyen sistemi
Aynı prensip, toprak ve denizde kesişen manyetik güç hatları olan yeryüzü için de söz konusudur. Bunlar, gezegeni daha büyük evrensel ağlara bağlar ve farklı kültürlerde; ‘ley hattı’, ‘meridyen’, ‘peri yolu’, ‘ejderha hattı’, ‘ruh yolu’ veya ‘rüya yolu’ gibi farklı isimlerle anılır.
Çinlilerin, yapıları, cisimleri ve doğal unsurları yerleştirme yöntemine ‘Feng-shui’ veya ‘rüzgar-su’deniyor. Örneğin ağaçların, ‘ejderha akımı’ denilen akım ile uyum içinde olmaları gerekiyor . Bunların hepsi güneş, ay ve gezegenlerin hareketlerinden etkileniyorlar. İngiltere’nin doğusu ile batısı arasında birçok kere kesişen Michael Mary hattı, en çok tanınan ve üzerinde araştırılmalar yapılmış olan bir hattır. Bu meridyenler, Avrupa’nın en büyük kaya dairesi olan İngiltere’deki Avebury ile Glastonbury Tor ve antik ve kutsal St.Edmund Manastırı gibi üzerinde birçok yapı olan hattı takip eder.
‘Michael Hattı’, 8 Mayıs’ta St.Michael’in ‘görünme’ bayramında güneşin ışınlarıyla hizalanıyor. Birçok meridyenin astrolojik hizalanması var, dolayısıyla bu, üzerlerinde yer alan yapıları da etkiliyor.
Birçok enerji hattı kesişince, orada büyük bir enerji girdabı oluşuyor. Bu bilgiye sahip eski inisiyeler, kaya dairelerini ve tapınakları bu nedenle buralarda inşa etmişler ve buralardaki ‘güç’ ve ‘bilgi’yi çekmek için, alıcı verici nitelikleri üstün olan kristal taşlar kullanmışlar. Daha sonra bu anlayış veya bilgi, ‘Kontrol Sistemi’nin gizli cemiyetleri tarafından kaçırılmış, halkın öğrenmemesi için baskılanmış ve eğer bu bilgiyi kullanmak isterlerse de büyük çapta alaylara maruz kalmışlar.
Enerji akışını olumsuz etkileme bakımından, yanlış yere saplanan bir akupunktur iğnesinin bedende reaksiyona neden olacağı gibi, ne yaptığını bilen kişi/kişiler aynı şeyi yeryüzüne de yapabilirler. Bu sözlerimle sadece stratejik amaçlarla yapılmış dikili taş veya piramitleri kastetmiyorum, bu; ana yol kavşakları, nükleer enerji istasyonları, hatta anahtar durumundaki yerleşimi ile bütün bir şehir için bile söz konusu olabilir.
İngiltere, Wiltshire, Avebury’de bulunan kaya dairesindeki yol ve binalar buna çok güzel bir örnek. Ortadan geçen ana yolda, sürekli bir araba, otobüs ve kamyon trafiği var. Yani, yolu kaya dairesinin çevresinden geçirip, binaları da başka yerlere inşa edemezler miydi?
Satanistler, ritüellerini dünyanın enerji sisteminin güç noktalarında yapıyorlar. Mason tapınakları ise, belirli meridyen ağları üzerinde yer alıyor, çünkü gezegenin enerji alanının frekansını, yani bizim içinde bulunduğumuz denizi zaptetmek istiyorlar, çünkü bu etkileşimle insan enerji alanının frekansı da baskılanabilir.
Yeryüzünün alanını baskılamanın en etkin yolu, çok düşük frekanslı ritüellerinizi meridyen güç noktalarında yapmaktır, böylece o çok düşük frekanslı enerji bütün dünyaya yayılır. Bir Satanist şöyle söylemiş; “Çoğu kimsenin farkında değil, oysa Satanizm tamamen ritüele dayalıdır ve bu çok fazla tekrarlanırsa yeryüzünün morfik alanını çok etkiler.”
Amaç insanları düşük frekanslı, enerjik açıdan bozuk bir halde tutmaktır, böylece kim olduğumuzu, nerede olduğumuzu ve aslında dünyada neler olduğunu anlamamızı sağlayacak yüksek frekanstaki bilinç seviyelerine ulaşmamız engellenir.
Genellikle Satanist ritüelleri için bazı karanlık kiliseler seçilir ve yine Satanistlerin yerleştirmiş olduğu bazı Hristiyan papazlar kullanılır. Bu kiliseler seçilir, çünkü gayri resmi putperest Hristiyanlık dininin resmi versiyonu, eski putperestlerin kullanmış olduğu enerji noktalarının birleştiği yerleri iyi bilir. Bu kiliseler özellikle bu enerji noktaları üzerine inşa edilmişlerdir.
Örneğin, Fransa’daki Chartes Katedralinin bulunduğu nokta, Avrupa’nın dört bir yanındana gelen büyücülerin/sihirbazların toplandığı yerdi. Neden? Çünkü orası bir meridyen girdap noktasıydı. İnsan kurban edilmesine dayalı bir din -İsa ve Haç-bu enerji alanlarına ve başkalarına neler yapar, düşünebiliyor musunuz?
Chartres’deki kiliseye de uygulanmış olan ‘ikiz kuleler masonik sembolü’nü birçok katedralde görebilirsiniz. Bunlar, mitolojideki Süleyman’ın Tapınağı’ndaki ikiz kuleler teması ile bağlantıldır. Bütün büyük katedraller, Tapınak Şövalyeleri gibi gizli cemiyetler tarafından inşa edilmiştir. Bunlar Hristiyanlıktan ziyade daha çok gizli cemiyet tapınaklarıdır.
Astronom Sir Norman Lockyer (1836-1920), Stonehenge ile Grovely Şatosu ile Old Sarum denilen iki eski yüksek kalenin, yanlarının 6 millik bir eşitkenar üçgen oluşturduğunu farkederek, insanların dikkatini bu eski yapıların aynı hatta olmasına çekmişti. Daha sonra Stonehenge ile Old Sarum’un Salisbury Katedraline kadar bir 6 mil daha aynı hizada olduğunu farketti. Diğer yönde de, Silbury Hill/Tepesi gibi bir toprak yığını ve kaya ağı ile bir hat oluşuyordu. Ancak Lockyer’in bu gözlemleri, başka bir İngiliz olan Alfred Watkins kadar çok duyulmadı. Watkins 1921’de Herefordshire haritasını izleyerek yaptığı açıklamalarla olanları, ‘atalardan gelen bir anı seli’ olarak adlandırdı. Nasılsa birdenbire, eski yapıların, toprak yığınlarının ve dikili taşların birbiri ile aynı hizada olup, millerce uzayan düz hatlar oluşturduklarını farketmişti...
Watkins, haritalarda da, düzlüklerde de hizaları doğrulayıcı çalışmalar yaptı. 1925 yılında, ‘Eski Düz Yol’ adlı kitabı çıktıktan sonra, onun çalışmalarını, birçok başkaları da izlediler. Watkins’in bu hatlara ‘ley hatları’ demesinin nedeni, Burnley/Burn-ley, Keighley/Keigh-ley ve Barnsley/Barns-ley de olduğu gibi hep ‘ley’ son eki ile bitmesinden kaynaklanıyordu.
Lockyer gibi Watkins de hizalamaları gördü, ama bu yerlerden geçen güç hattı kavramını bu bilgilere dahil etmedi, oysa birçok açıdan bunlar aynıydı. Meridyen sistemi geometrik bir yapıdır ve bu hatların üzerindeki yapılar, özellikle güç girdap noktalarına yerleştirilir ve iki ya da daha fazla hattın kesişmesi sağlanırsa, otomatikman aynı hizaya girerler. Tabii ki, bunu yapabilmek için hatların var olduğunu ve nerede kesiştiklerini bilmek gerekir. Antik alemde, inisiye olmuş olanların arasında da, geometri ve astronomiyi çok iyi bilenler vardı.
Mühendis Profesör Alexander Thom megalitik yapıları inceleyen bir başka gönüllüydü. 1967’de yazmış olduğu ‘İngiltere’deki Megalitik Noktalar’adlı kitabında şöyle yazmıştı; “Binlerce yıl önce, klasik Yunanistan’daki ilk matematikçilerden önce bu adalardaki insanlar, pratik geometri bilgisinden öte, özenli geometrik dizaynlar sergileyebildikleri gibi Pitagor üçgenlerine dayalı elipsler de oluşturabiliyorlardı.” Belki ‘Gökyüzü Tanrıları’nın bununla bir ilgisi vardır. Modern zamanda meridyen sistemini ‘Atlantis hakkında görüş’ adlı kitabında herkesten daha çok öne çıkaran yazar John Michell (1933-2009) idi. Benim de 1990/91 ‘deki uyanışımı takiben tanışmış olduğum John, çok cana yakın bir insandı.
Aynı hat üzerinde sıralanan yapılar arasında akan enerji hatlarına ilgi çeken ve bunların dünya ve insanlar üzerindeki etkilerini tartışmaya açan John idi. Bir keresinde; “Ülke boyunca bu hatları izleyen kişiler, bu deneyim ile zenginleşir, belki de derinleşirler” demişti. Dolayısıyla, mutlaka bir etkisi vardır. Bu güç hatları, elektromanyetik enerji içeriyor ve hayvanların, bitkilerin ve bütün insanların elektromanyetik alanını etkiliyorlar.
Elektromanyetik koşullanma yoluyla bitkilerin büyük bir hızla büyüdükleri kanıtlandı. 1997’de, CIA için çalışmış olan bir bilimadamı bana, su olmadan çölde bitki büyütmenin mümkün olabileceğini anlatmış, “Bu, hızlandırılmış fotoğrafçılık faaliyetini seyreder gibi bir şey” demişti. Halkın bilgisine sunulmasına izin verilmeyen gizli projelerde birçok dünyayı değiştirecek teknoloji var ve bunlar çoğunlukla fizik kurallarının ötesindeki realiteye dayanıyor. Oysa bunlar açıklandığı zaman, çözülememiş birçok problem insan yaşamından silinecek.
İngiltere Somerset’teki Glastonbury Tor, ana meridyen girdap noktalarından...
Şu anda bu makaleyi yazıyorum, çünkü bu sabah yarı uyur vaziyette kalktığım zaman kafamda sürekli olarak ‘Wembley/Wemb-ley’deki ley hatlarını araştır’ sözleri çınlıyordu. Mantıklı geldi, çünkü yıllardan beri konuşma yaptığım yerlerin, dünyanın enerji ağı ile bağlantılı olduğunun farkındaydım. Böyle birşey olduğu zaman, hemen oturup çalışmaya başlamam, konuşma yapmak üzere hangi daveti kabul edip etmeyeceğime dair sezgilerimi dinlerim. Bunu yapan benliğimin ‘David Icke seviyesi’ değil, başka bir güç tarafından yönlendiriliyorum. Açık zihinli, açık kalpli insanlardan oluşan büyük sayıdaki izleyicinin meydana getirdiği enerji alanı müthiş oluyor. Bunun üzerine, bazı başka nedenlerle de bu yıl 27 Ekim’de kocaman Wembley Arena’yı kiralamak gibi yüksek bir riske girmeye karar verdik. Nedenlerden birisi, konuşmalarımı dinlemeye gelen kitlenin sayısının, yıllardan beri Londra’da kullandığımız yere sığamayışı idi. Daha uygun bir yer olarak düşündüğümüz Royal Albert Hall ise, benim orada bir konuşma yapmama pek sıcak bakmadı. Bunun üzerine daha büyük bir adım atıp, Wembley Arena’yı kiraladık. Diğer neden ise, inanılmaz sayılara ulaşan uyanan insanların, artık medya tarafından göz ardı edilemeyeceğini, kitlesel bir şekilde vurgulamak istememdi.
Ayrıca Kontrol Sistemi’ne; ‘Ne yaptığınızı biliyoruz ve artık razı olmayacağız’ mesajı vermek istiyordum, ama Wembley’in konumunun da yeryüzünün enerji ağı açısından büyük önem taşıdığının farkındaydım. Bunu kontrol etmedim bile, çünkü her zaman olduğu gibi ‘bil’iyordum. Konferanslarım sadece ses-kulak iletişiminden ibaret değil, katılanların kollektif enerji iletişimi de müthiş oluyor.
İngiltere, özellikle de Londra, kontrol sisteminin global enerji ağını ördüğü, dünyanın ana İllüminati güç merkezlerinden birisi durumunda. 1990’larda bu bilgileri verirken ‘kanal’ olan ve seans sırasında elektromanyetik olarak başka bir realiteden gelen kelimeler söylemeye başlayan kadının o anda yüzünün ve sesinin nasıl tamamen değiştiği, unutamadığım anılardan birisidir.
Onun söylediklerine bazı kitaplarımda da yer vermiştim, çünkü 22 yıllık bir sınamayı içerdiği için çok önemli olduğunu düşünürüm. Şimdiki konu ile bağlantılı olan kısmı şöyleydi: “Gezegeninizde, vücudunuzda olduğu gibi akupunktur hatlarına ve meridyenlere benzeyen enerji hatları var. İki hattın keşistiği yerde girdap noktası oluşuyor. Ne kadar çok hat kesişirse girdap o kadar büyük olur. Bu durumda çakralarda çok daha büyük bir enerji girdabı oluşur. Aynı şey, gezegeniniz için de söz konusudur. Yeryüzünde de ne kadar çok enerji hattı kesişirse o yerin enerji girdabı o kadar büyük olur. ‘İngiliz adaları’ denilen yerin içinde ve çevresinde, gezegeninizi çevreleyen enerjilerin birikimi oluyor. Bu sanki bozulmaya karşı bir cihaz gibi birşey. Bu çakra noktalarını aktive edebilmek için bu enerjilerin, dünyadaki merkez noktadan, aynı şekilde vücutta da, kalp noktasından geçmeleri gerekiyor.”
Kuzey Londra’daki Wembley kompleksi. Wembley futbol
stadının sağ üst
stadının sağ üst
yanındaki ise 10.000 kişilik Wembley Arena
Wembley Arena
Wembley’e gitmek, birçok açıdan Londra’nın enerji alanını etkileyecek oradan da dünyaya yayılacak. Kafamda Wembley ile düşünceler dolanırken, ertesi gün aklıma, yıllar önce okumuş olduğum, Londra’nın geometrisini ve ağını anlatan Earthstars (Dünyanın yıldızları) adlı kitap geldi. Önsözünü de John Michell yazmıştı. Kütüphanemde bulamayınca yenisini ısmarladım, birkaç gün içersinde elime geçti. Yazarı Chris Street idi. Londra’nın enerji ağlarını inceleyen önde gelen araştırmacılardan olan Chris sağolsun, bana ‘Londra-İlham Şehri’ adlı bir başka kitabını da yolladı.
Chris ile görüşünce malum soruyu sordum tabii; “Wembley bölgesi hakkında ne biliyorsun?” Cevaben, Wembley kompleksinin enerji açısından önemini belirtti ve Wembley futbol stadının Londra’nın ‘Dünya Yıldızları’ ağındaki doğal noktalarla bağlantılı olduğunu söyledi. Anlattıklarına göre Wembley bölgesi, şehrin en yüksek noktasında, İllüminati global planlarının da en yoğun olarak yürütüldüğü Londra’nın finans bölgesinde yer alan St.Paul Katedrali ile aynı hizadaydı.
Aslında St.Paul Katedrali, o zamanlar, Romalıların Tanrıça Diana’ya taptıkları Ludgate Tepesi’nde yer alıyor. Burası aynı zamanda da ritüel takıntısı olan kraliyet soyunun, tanrıçanın adının verilmiş olduğu Prenses Diana’nın, Prens Charles ile evlenme töreninin yapıldığı katedral.
İkiz kuleli St Paul's Katedrali Londra’nın göklerine hükmediyor.
Chris, Wembley Arena’nın bulunduğu yerden birçok enerji hattının geçtiğini, kendisinin ‘Londra’nın Mary Hattı’diye adlandırdığı, hep Mary adını taşıyan, Harrow St.Mary on the Hill, St.Mary Willisden, St.Marylebone ve Londra’nın merkezindeki St.Mary le Strand kiliseleriyle hizalandığını anlattı ve “Bu hattın enerjis,i ‘Kutsal Ana’nın şefkatli koruyucu enerjisinin ilk örneği ve şifa veren bir etkisi var. Bunun, kesinlikle sana da yararı olacaktır, konuşmana gelenlere de. Ülkedeki kollektif bilince bağlanmak için de çok uygun bir yer.” dedi. Kısacası yer tespiti böyle oluştu. Wembley’deki sunumumun birçok açıdan, dünyanın en önemli ‘İllüminati güç merkezi’ olan Londra’nın enerji alanında, önemli ölçüde pozitif bir oluşum yaratacığını hissediyorum.
İllüminati Satanistlerin, ‘Kutsal Ana’ konusunda farklı bir algılamaları olduğu kesin ve onun o dişil titreşimini taşıyan merkezlerde büyük ritüeller gerçekleştiriyorlar. Enerji ağı, binlerce yıldan beri manipülasyon ve istismar nedeniyle o kadar kirlenmiş ki, herhalde acil bir temizlenmeye ihtiyacı vardır.
Chris Street, ‘İnsanoğlu Dizlerinin Üzerinden Kalk, Aslan Artık Uyumuyor’ adlı kitabımın kapağında yer alan aslan figürü ile bağlantılı olarak da, Londra’nın her iki yanında iki tane muhteşem aslan ile bir boynuzlu at figürü bulduğunu söyledi.
Cheis, kitabın üzerindeki aslan figürünü görünce şaşırmış, çünkü son üç yıldır Dünya Yıldızları’nın uyanmakta olan aslan figürü ile temsil ettiği enerjinin kendisini çok çeşitli şekillerde belli etmekte olduğunu düşünmüş. “Aslan, İngiltere’nin muhafızlarından biri olmaktan başka, uyanıp kendi kaderlerimizin kontrolünü elimize almamızı isteyen güneş kralın enerjisini de temsil ediyor.” diyor.
Kitabımın kapağına, ressam dostum Neil Hague tarafından çok başarılı bir şekilde resmedilmiş olan aslan başı koymamın nedeni de buydu. Bilinç seviyemiz, dünyevi ayrıntıları ve illüzyon olan fiziksel gerçeği çok iyi gözlemliyor.
‘Bu nedenle insanlar, 11 Eylül, politik ve bankacılık entrikaları, manipüle edilen savaşlar hakkında uzman olsalar bile, hala tavşan deliğinin ancak giriş bölümünde dolanıp duruyorlar’ diyorum. Alabildiğine açılmış bir bilinç, ‘herşey mümkün’ açısından bakarsa dünyada neler olduğunun derinliklerini kavrayabilir ve Kontrol Sistemi’nin nasıl çözüleceğini bilir.
Bu da, ‘araç’ın enerji olduğu anlamına geliyor. Kontrol Sistemi, enerjiden oluşan bir bilgi kurgusu. Eski enerji kurgusu, yeni enerji değişikliği ile yok olacak. Yani ‘sistem’in sayesinde yaşadığı kılıç, onu öldürecek.
Uyursak kontrolümüz kendimizde olmaz, uyanırsak özgür oluruz.