Beşikten mezara kadar, programlanmamıza ve üzerimize atılan her şeye rağmen insan bilincinin gücü kendini gösteriyor ve insanlar gittikçe artan sayılarla uyanıyorlar.
Baskı, baskı, baskı... Hayatlarımıza neler oldu?
“-Öğretmenim, mutluluğu nasıl yazıyorduk?”...
Neler oluyor? Mutlu musunuz? Sizi mutlu edecek bir şeyler yapabildiniz mi? Biliyorsunuz, hep bize satılmış olan şu başarı ölçülerine göre yaşıyoruz. Hepsi de hep daha fazlasına göre ölçülüyor. Hep daha fazla, hep daha fazla...
Oysa şöyle olmalıydı: Ne kadar az kişi başarısız, ne kadar az kişi stres altında, ne kadar az kişi hasta, ne kadar az sayıda kişi evsiz, ne kadar az kişi gelecekten korkuyor?
Biliyorsunuz bir ekonomik sistemimiz var. Ben buna ‘Gücümü Elimden Al Ekonomisi’ diyorum. Ekonomik büyüme dedikleri başarı hep şuna dayalı; yeryüzünden ne kadar büyük bir hızla ne alırsan, onu ne kadar hızlı bir şekilde materyale çevirirsen, ne kadar çok mal satarsan, ne kadar çok atık olursa o kadar iyi, sonra dönüp yeniden başla! Ne kadar hızlı yaparsan o kadar başarılısın demektir...Ve biz de buna insan toplumunun ‘marifeti’ diyoruz.
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, bazı yerlerde çocukların, üzerine isimlerini yazdıkları bombalar, başka çocukları öldürüyor. Dediğim gibi, uyuyanlar dünyayı normal sanıyorlar. Bunun normal olmadığını bilenler var, ama çoğu kişi hala uykuda. Sürekli bir hipnotik trans halindeler: “Uyuyorsun, tik, tak, tik, tak!... Şehirlerin bombalandığını bilmiyorsun, zaten bırak onları düşünmeyi, sesini kes ve şunu seyret!”
Bolluk dolu bir dünyada yaşıyoruz, ama hala açlık var. Dünyanın bazı yerlerinden gelen ürünler var, gelgelelim, o ürünlerin geldiği ülkelerde nasılsa hep açlık hüküm sürüyor. Bir de, çoğu insanın aylarca yiyebileceği kadar çok yiyeceği çöpe atıyoruz. Neden?
Bunu Ekvator’a gittiğim zaman görmüştüm. İnsanlar çöplükte, batı tarzı otellerden yiyecek artıklarını getirecek olan minibüsleri beklerler, karınlarını onlarla doyururlardı. İşte bu, bizim böyle olmasına izin verdiğimiz dünya! Ama sakın oralara bakmayın, TV’ye bakın: “Sevgilim çabuk ol, bak bizim takım yenmek üzere! Yaşasın!”...
Sporu ben de severim, ama spor gibi şeyler realitenizin tek odağı haline gelirse, aynen şimdi olduğu gibi, biz oralara odaklanmışken böyle cehennemi yaşatırlar dünyada! “Haydi oradan! Kes sesini! Sevgilim, televizyonda ne vardı?”...
Tabii sonra da böyle dünyanın en kalabalık bölgesine, Gazze’ye bombalar atarız. Yani tabii aslında kendimizi koruyoruz ya, bu bir kurtarma operasyonu! Özgürlük yani... Bu yıllardır sürüyor. Burası da Vietnam... 20. yüzyılda insanlar savaşlarda ve çatışmalarda yüzlerce milyon insan öldürdüler, üstelik bu hala da sürüyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder