26 Kasım 2015 Perşembe

Gerçeğin Titreşimleri - 56 - Mücadelede farklı bir yöntem: Kalp insanı olmak

(David Icke’ın 2012’de çıkan ‘Kim Olduğunuzu Hatırlayın’ adlı kitabından...)

Ben kimim?

Bizi sadece ‘zavallı aciz ben’ inancı ile besleyen Matriks programından kendimizi kurtarabilmemiz için, ‘kendi’mizi algılama konusunda toptan bir değişime ihtiyacımız var. Matriks programı, kendimizi sadece bedenimiz, adımız, işimiz ve hayat hikayemiz sanmamızı istiyor. Artık Matriks’e ne istediğini değil, hiç istemediğini vermenin zamanın geldi. Bu da şu demektir: Artık kendimizi; bedenimiz ve birer Matriks sembolü olan isim, iş ve gelir düzeyi olarak tanımlamaya son vermeliyiz. Biz adımız, işimiz ve gelir düzeyimiz değiliz! Onlar sadece deneyimlemekte olduğumuz şeyler. Biz o beden, o isim, o gelir düzeyini deneyimlemekte olan Sonsuz Bilinç veya ‘Farkındalık’ız. Kendi benliğimizi ‘beden aklı’ndan ‘bilinç’e döndürdüğümüz zaman gözlemleme noktamız ve farkındalığımız da ‘beden aklı’ndan ‘bilinç’e geçer. O zaman fiziksel olarak bu dünyada oluruz, ama vasıtasıyla gözlemlediğimiz farkındalığımız açısından bu dünyaya ait olmayız. Daha önce hiç göremediğimiz şeyleri görmeye başlarız. Buna, “insanların özgürlüğü için en iyi nasıl katkıda bulunabiliriz” düşüncesi de dahildir. ‘Sonsuz Bilinç’imiz bizimle en iyi, özsezi ve bilişimiz bünyesindeki kalp farkındalığı yoluyla konuşur. Akıl hapishanesi ve aklın yanıltmalarını yenmek istiyorsak rehberimiz bu olmalıdır. 

Ne düşündüğünüz, ne hissettiğiniz, ne bildiğiniz önemli değildir. Sistem, ‘insan kalp farkındalığının hassasiyeti’ni yok ediyor, çünkü insanların kalpten gelen insanlıklarını, kendi küresel kontrol planı için tehlikeli görüyor. Sistemin o kollektif kontrolü gerçekleştirmesi için bizi ‘bilinç’te değil, ‘akıl’da tutması lazım. Durum böyle olunca, öncelikle bir ‘bilinçaltı programlama kaynağı’ olan televizyonu kapatın! Zihni uyuşturan programlar, realite show’ları, saptırılmış haberler izlemek yerine, sessizce oturup kendi özünüze ve sonsuz gücünüze odaklanın, farkına varmaya çalışın. 

(Aradığınız şeyi hayatınızdaki karmaşa ve dağılmış dikkatinizle bulamazsınız. Başlangıçta kendinizi biraz rahatsız hissetseniz bile sessizlikte kendinizle oturmayı öğrenin. O sessizlikte, yüksek sesle veya kelimeler olmadan kendinizle, ama tamamen kalpten konuşun. Sonra sessizce gelen cevabı dinleyin. İçinizdeki o seven ses gelene kadar bunu çok sık yapın. Bu, her seferinde veya sessiz anlarınızda gerçekleşmeyebilir, ama önünde sonunda gerçekleşecektir! Cesur olun, ‘gerçek’ sizi bulacaktır)...

Hayata ne kadar çok kalpten odaklanırsanız, önsezileriniz ve ‘biliş’iniz o kadar çok güçlenir. ‘Kontrol Sistemi’nin kendi belgelerinde de ifade edildiği gibi, onların planları için en büyük tehlike gerçek ‘kalp’ insanlarıdır.. Çünkü onlar kalıplara uymayan, önsezili ve ilham verici kişilerdir. Onlar, ‘asla yapamam’ aklına uymazlar ve tam sistemin kalıplarına uygun olan programlar tarafından taciz edilemezler, çünkü onlara ‘Bilinç’ rehberlik eder. 

İnanın, insanların kalp merkezli ve kalpten gelen rehberliğinin önemini ifade edebilmek için sözler yetersiz kalıyor. Korku, endişe, tedirginlik, stres, öfke ve hayal kırıklıkları hissetmemiz için bir sürü neden yaratılıyor. Bütün bu olumsuz haller, kalp merkezini kapatıyor ve kalp, beyin ve sinir sistemi arasındaki uyumlu enerji ve bilgi bağlantısını bozuyor. Bu, kalbin enerji gücünün etkisini hafifletip, beynin algıyı kontrolüne almasına neden oluyor. 

Hatırlayın...

Matriks ve hayatla etkileşimimizi değiştirmemiz lazım. Akıl; kişisel deneyim ve olaylar karşısında paniklemek veya kaybetmek istediği takdirde sakin kalmamız gerekir. Bunlar olduğu zaman bilin ki siz, sadece bir deneyim yaşamakta olan ‘Sonsuz Farkındalık’sınız. Bu bilgi sizin, deneyimin kendisi değil, deneyimin gözlemcisi olmanızı sağlayacaktır. Bu suretle, deneyimin duygusal etkisi, çok daha az travmatik olur. 

‘Dünyayı Uyandırma’ gruplarında yer alan ve kitleye odaklananlar, sistemden kopma güçlerinin hep artacağını göreceklerdir. İsteyen herkes oturup dikkatlerini kalplerine taşıyabilir. İçinizi müthiş bir huzur kaplayacak ve bunu takibe sürekli olarak önseziler akmaya başlayacaktır.

Olacaklar karşısında sakin kalmalıyız, çünkü zorluklar, şoklar ve sürprizler yaşayabiliriz. Kontrol Sistemi mutlaka bir süre daha, insanları korku ve şaşkınlık içerisinde tutmak için çeşitli olaylar yaratacaktır, ama aynı anda ‘Gerçek’in Titreşimleri’nin de insanların uyanışında büyük bir etkisi olacak. Güneşteki hareketler, depremler ve volkanlar sadece HAARP’ın etkisiyle olmayacak, çünkü çevresel enerjinin değişimiyle dünyanın kristal çekirdeğinde de değişiklikler yer alacaktır. 1990'da bana verilen mesajlarla bunlar söylenmişti. 

Sürekli olarak tepemize atılan herşeyden korkmamız için her türlü sebep oluşturulurken, bizim korkmadan tamamen kalplerimize odaklanmamız gerekir. Eğer olanlara karşı, tam kontrol sisteminin beklediği gibi alınma, öfke, nefret ve korku ile tepki verirsek, Matriks’i tam istediği enerji ile beslemiş oluruz. Enerji denizini o tür enerji ile doldurursak, diğer insanlar da aynı enerjiyi alıp, aynı şekilde tepki gösterirler. İşte her saniye dünya insanlarına olan budur. Diğer insanlar da aynı enerjiden üretmeye başlasınlar diye sürekli olarak enerji denizini zehirli duygu alanları ile doldurmaya yönlendiriliyoruz, dolayısıyla spiral aşağıya doğru döne döne iniyor. Artık bu çemberi kırmamız lazım. 

Buradan protestolara geçiyorum. Protesto, kamuoyunun ifadesi için bir amaçtır, bu doğru, ama acaba kaç protesto durumu değiştirmiştir? 2003’te Londra sokaklarında yarım milyon insan Irak’ın işgal edilmesini protesto etti, ama Irak yine de işgal edildi! 2011’de yine Londra’da üniversite ücretlerinin inanılmaz boyutlara ulaşması kitlelerce insan tarafından protesto edildi, ama ücretler düşürülmediği gibi aksine yine yükseltildi! Washington D.C.’ye kaç kere kaç milyon kişi yürüdü, ne fark etti? 2011’de Yunanistan’da çok sayıda insan, Avrupa Birliği ve IMF’in ısrarıyla hükümetin dayattığı kemer sıkma politikasını protesto etmek için sokaklara düştü, ne oldu? Üstelik o politika yasalaştırıldı! 

Protestolar sistemi korkutmuyor. Perde arkasındaki güçlü şahsiyetler, hesaplı dalaverelerini saklıyorlar. Özellikle de ajan provokatörler aracılığı ile protestolar şiddetlenince, ortamı polis devletine dönüştürmek için ellerine bahane geçmiş oluyor. Öfkeli protestolar başka nelere neden oluyorlar? Zaten taşmakta olan dünyanın enerji denizine, o negatif enerjinin daha da fazlası dolmuş oluyor. Kontrol sistemi insanların bu şekilde protesto etmelerini istiyor, çünkü protestolar onlara tam istedikleri fırsatı veriyor. Öfkeli protestoların yerine, binlerce kişi oturup sessizce kalplerini birleştirip, sevgi ve barışa odaklansa öfke ve hayal kırıklığından binlerce kat daha güçlü pozitif bir enerji oluşur. Bunun dünyaya etkisi gün gün, hafta hafta, ne kadar sürerse sürsün muhteşem olur. Tabii ki “kalpler birleşirse herşey bir günde birdenbire değişir” demiyorum. Dünyanın enerji alanı o kadar kirlenmiş durumda, dünya o kadar hasta ki, etki giderek çoğalmalı. Gün gün, hafta hafta, ay ay bunu sürdürürsek değişim inanılmaz boyutlarda olacaktır. Sistemi korkutan nedir? Kalp enerjisi ve bilinç’in uyanması... Daha önce de belirtmiş olduğum gibi sistemin en büyük kabusu budur. Artık birşeyleri protesto etmek yerine birşeyler istesek? Mesela savaş karşıtı olmak yerine barışçı olsak? Globalleşmeye karşı olmaktansa özgürlük ve adalet kendimiz olsak nasıl olur? Kuru sıkı atıyormuşum gibi görünüyor değil mi? Ama inanın değil. Kelimeleştirmede yapılacak küçük bir değişiklik ve vurgu, algılamada köklü bir değişiklik sağlar ve o amaç için gereken enerji üretilmiş olur. Eğer öfke, alınma ve düşmanlıkla protesto edip ayaklanırsanız, kontrol sistemi size minnettar olur. Gelin onlara istediklerini vermeyelim, üzerlerine ödlerini kopartan kollektif insan enerji gücünü salalım. Öfkeli protesto yerine sessizce kalbe odaklanıp sürekli olarak etkileşim içerisinde olduğumuz enerji alanına sevgi, barış, huzur enerjisi gönderelim. İnanın, bunun kendi üzerinizdeki ve dünyadaki etkisi muhteşem olacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşım