TPP/Trans
Pacific Partnership/Pasifik Ortaklığı...
Ve
şirketler tarafından yönetilmek...
Tiranlık,
birçok isim altında beliriyor ve çoğu kişi de bu isimlerin
altındaki küçük yazıyı okuyuncaya ve uygulamada ne demek
istediklerini anlayıncaya kadar pek masum görünüyor. Tabii ki,
çünkü ‘tiran’lığı, hedef kitleye ‘tiranlık’ adı
altında satamazsınız.
Yine
George Orwell’in meşhur ‘Bakanlık’larına dönüyoruz. ‘Barış
Bakanlığı’(sürekli olarak savaşları yönetir ; ‘Bereket
Bakanlığı’(gıdayı vesika ile dağıtır, üretimi ve parayı
kontrolü altında tutar; ‘Gerçek’ Bakanlığı; (istihbaratı
kontrolü altında tutar; ‘Sevgi Bakanlığı’ (muhalifleri
gözetler, tutuklar ve işkence eder).
İşte
aynı dalavere Trans-Pacific Partnership/TPP, yani ‘Pasifik
Ortaklığı’nda mevcut...Bunun bir serbest ticaret anlaşması
olduğu iddia ediliyor, oysa tam anlamıyla özgürlükleri yok
ediyor ve şirketler tarafından yönetiliyor. Bu; patentler,
telifler, markalar ve endüstriyel tasarım konusunda yıllardır
yapılan gizli entrikaların ve görüşmelerin bir sonucu... Aslında
kollektif olarak istenen tek şey de insanların ifade
özgürlüklerinin çökertilmesini sağlamak.
Yıllardan
beri araştırmalar yapıp, ‘bir dünya hükümetinin diktatörlüğü’
planlarını anlatmaya ve açıklamaya çalışıyorum. Bu
diktatörlükte ülkeler, merkezi bir kontrol sisteminin alt
kurumları veya şirketleri haline gelecekler. Bunu başarmak için
de bütün ulusal tüzük ve yasalar çiğnenecek.
Avrupa’daki
Avrupa Birliği ile bunun gerçekleşmekte olduğu örneğini
gittikçe daha net bir şekilde görmeye başladık. Artık sözde
özgür ülkelerin ulusal yasalarının yerini uluslararası yasalar
almaya başladı.
Trans
Pacific Partnership/Pasifik Ortaklığı da böyle birşey. Bu,
Pasifik Okyanusu bölgesinde, 12 ülke arasındaki bir ticaret
anlaşması olup, hükümetleri, 600 tane şirketi ve bunların
lobicilerini içeren kocaman bir entrikayı besliyor. Tahminen yıl
sonuna kadar final aşamasına kavuşacak ve yıllık yaklaşık 27.5
trilyon dolarlık bağlantılı ekonomisi olan ülkelerdeki 800
milyon kişiyi etkileyecek. Buna Güney Kore gibi başka ülkeler de
katılırsa, Pasifik Ortaklığı, global GDP/gayri safi yurtiçi
hasılanın yüzde 40’ını temsil edecek.
Trans
Pacific Partnership/Pasifik Ortaklığı, resmi olarak ‘ticaret’le
bağlantılı bir politika, ama aslında Internet özgürlüğü,
sivil özgürlükler ve yayın hakları konularında çok derin bir
içeriğe sahip olup hükümetlere ve halklara hükmedebilme amacı
açısından şirketlerin gücünü çok arttırıyor. Bütün
bunlar, Wikileaks’in 96 sayfalık bir bölümünde teyit edildi.
Burada, planlarına aykırı düştüğü takdirde bu şirketlerin
hükümetleri nasıl mahkemeye verebilecekleri ve telif haklarının
çiğnenmesi iddiaları ile websitelerini nasıl bloke edebilecekleri
açıklanıyor.
A.B.D.’nde
büyük çapta dışarıdan kaynak edinmenin ‘işçi istihdamının’
üzerindeki potansiyel etkisi, dünyanın en fakir ülkelerine de
aksediyor. Zaten Amerika’yı finansal açıdan yok etme planlarına
bir başka örnek de bu...
Obama,
hiç Kongre’nin onayına ihtiyaç duymadan, herhangi bir
değişiklik yapılmasını da engelleyerek ve aceleyle konmuş
yasaları kullanarak Pasifik Ortaklığı yoluyla zıplama yapmak
istiyor. Eğer Obama’nın, ‘şirketler tekeli’nin, oldukça
yüksek ücret ödenen bir dalkavuğu olduğuna inanmayıp da kanıt
arayan varsa, bence bu yeterli bir kanıt...
Temsilciler
Meclisi’nde Obama’nın kendi partisinden 150’den fazla üye, 23
Cumhuriyetçi üye ile birlikte bu ‘hızlı’komploya muhalefet
etti, ama bu sayılar aslında politikacıların, halkın en temel
haklarını koruma konusunda bile ne kadar etkisiz ve yararsız
olduklarını gösteriyor.
‘Global
Ticaret Gözcüsü’ gazetesinden Lori Wallach şöyle söylüyor:
“Bu
‘hızlı’ proje, şube durumundaki ülkelerin yüksek
makamlarına, ticaret görüşmelerinde Amerikan yönetimini tarife
dışı, hatta ticaret dışı bırakma yetkisi verdi.”
Avrupa’da,
‘serbest ticaret’ dolaplarının; ulusal, bölgesel ve yerel
özgürlüğü adım adım nasıl yok ettiğini gördük. AB ülkeleri
ve halkı kapsayan bütün düzenleme ve yönetmelikler tek bir
bürokratik merkezden yapılıyor, dolayısıyla bütün ulusal
hükümetler birer birer, Avrupa Birliği’nin birer ‘yönetim
birimi’ durumuna düştü. Kanun ve tüzüklerin %70’ten fazlası,
Brüksel’deki koyu renk takım elbiseli Avrupa Birliği görevlileri
tarafından yapılıyor.
Bu
uzun zamandır yerine getirilmek için sinsice üzerinde çalışılan;
global bir merkezden, bir dünya hükümeti, global bir merkez
bankası, global bir para kuru ve global bir ordu ile diktatörlük
kurma planı. Pasifik Ortaklığı bu doğrultudaki kurumlarla çok
büyük bir güç oluşturup, halkın lehine kararlar alan
hükümetleri dava edebilecek. İngiliz Guardian gazetesinde verilmiş
olan bir haberde şöyle diyor:
Pasifik
Ortaklığı’da görüşmecilerin, anlaşma hakkında halkın
yeterli bilgi sahibi olmasını istemiyorlar, çünkü bu anlaşma bu
kurumlara önemli haklar sağlıyor. NAFTA/North American Free Trade
Agreement/ Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nda olduğu
gibi bu kurumlar; karlarına veya potansiyel karlarına zarar
verecek düzenlemeler yaptıkları takdirde hükümetleri doğrudan
dava edebilecekler. Bu da Dünya Ticaret Teşkilatı’ndan daha da
kötü, çünkü DTÖ’de bir şirket veya kurumun, başka bir
hükümet aleyhinde dava açması için önce kendi hükümetini ikna
etmesi gerekiyordu.
Avrupa Konseyi, 19.10.2012, Brüksel. Bu adamlar, tek bir ‘halk oy sandığı’ bile görmeden, bütün Avrupa’yı yönetiyorlar. |
Bu
özel uygulamalar, her ülkenin de adalet sisteminin dışında kalan
mahkemeler tarafından yargılanacak ve mesela Amerikan hukuk
sistemindeki gibi yasal prosedürde şeffaflık olmayacak. Pek iç
açıcı olmayan bir örnek verelim: Delaware’de bir anonim şirket
olan Lone Pine Resources, fracking/hidrolik kırma işindeki
borçlarının ertelenmesi için Kanada Quebec hükümeti aleyhine
dava açmış bile!
Gördüğünüz
gibi hüküm verme mekanizması gittikçe daha ileri aşamalara
taşınıyor ve asıl ‘hüküm verme merci’lerinden
uzaklaştırılıyor, kabile ülke sayılıyor, ülkeler ise ‘ticaret
bölgeleri ve ‘birlik’ler oluyor. Şimde de bu kurumlar veya
şirketler, politik yapının bile üstündeki olaylara karışmaya,
üstelik yönetmeye başladılar.
TPP/Pasifik
Ortaklığı’nın ve bu tür hükümetler arası anlaşmaların ana
amaçlarından birisi de; ülkelerin kendi ekonomilerini dünya
ekonomik sisteminin istismarından koruyan gümrük tarifelerinin
etkisini azaltmak ya da tamamen ortadan kaldırmak. İhracatçılar
yurt dışına mal çıkarırken gümrük ödeyince, bu o ülkenin
endüstrisini haksız rekabetten koruyor, çünkü gümrük fiyatının
satış fiyatına eklenmesi gerekiyor, ama gümrük fiyatı
konmayınca, yoksul ülkelerde köle işçiler tarafından üretilen
ürünler ‘batı’ya gönderiliyor ve yerel olarak üretilmiş
ürünlerin fiyatı kırılıyor, böylelikle de yurt endüstrisi
hapı yutuyor. Bu peşpeşe A.B.D., Kanada, İngiltere ve bütün
diğer ülkelerde gerçekleşti ve Rothschild-Rockefeller tarafından
yaratılmış olan WHO/World Trade Organisation/Dünya Ticaret
Örgütü/DTÖ, devasa boyutta para cezaları ile ekonomilerini
yıkımdan korumak isteyen nice ülkeyi hedef aldı.
Ekonomik
Politika Enstitüsü’nün yapmış olduğu bir çalışmaya göre,
Amerika-Güney Kore ticaret anlaşması ile 159.000 iş elimine
edilecekmiş. Şimdi ise Pasifik Ortaklığı ile bu işlem bakalım
ne hale gelecek... Birçok kişi ‘serbest ticaret’in, gelişmekte
olan ülkelerin gelişmesini desteklemek için gerekli olduğu
konusunda konuşup duruyor, oysa bu aslında tamamen saçmalık.
Gerçek olan şu ki: gelişmekte olan dünya, şirketler veya
kurumlar tarafından; köle işçilik, topraklar ve kaynaklar için,
genellikle de Amerika, Avrupa Birliği veya Nato müttefiklerinin
göreve getirdiği yozlaşmış politikacılar ve diktatörler
aracılığıyla istismar ediliyor. İstismar etmeye yönelik bu
göstermelik ‘özgür-ticaret’ten, bu şirketler ve paraları
istifleyenlerden başka hiç kimse yararlanamıyor, çünkü hem
üretici köle işçileri çalıştırdıkları için, hem de
şirketlerin kendilerine inanılmaz karlar elde ettirmek üzere
işçileri satın almaları da başka tür bir kölelik dayatması
olduğundan, karda olan hep onlar oluyorlar!
Şirket
kar marjları Son 30 yıldır çok daha az Gayrisafi
Yurtiçi Hasıla oranı
her zamankinden
daha yüksek Amerikalı istihdam edildi her zamankinden daha düşük
Sizce
bu resimde yanlış olan birşey yok mu?
Her zaman
olduğu gibi ana hedef İnternet, çünkü çeşitli araştırmacılar
ve kaynaklar ‘kabal’ın entrikalarını ifşa ediyorlar, onlar da
bu bilginin özgürce akmasını engellemek için ne mümkünse
yapıyorlar. Bunun için öne sürülen iddialardan birisi de
copyright haklarının çiğnenmesi! İşte Pasifik Ortaklığı,
Internet Service Providers/ (ISP)lerin, copyright ihlallerini
saptamak için, bütün İnternet iletişimlerini, sitelere sansür
uygulama yoluyla süzmeye zorluyor.
İnternet’in
yapısı ve bilginin nasıl paylaşıldığı göz önüne alınırsa,
global komployu bütün biçimleriyle ifşa etmekte olan nice
websitesi potansiyel olarak susturulacak. Tabii ki, zaten bütün
amaç da bu!
İnternet
insanların yararına, bilginin özgürce akacağı bir araç olarak
sunulmalıydı, ama onların amacı hep, kendilerinin istemedikleri
şeyin silinmesi ve istediklerini yapmayı sürdürmeleri oldu.
Malum, Web dünyanın şimdiye kadar gördüğü ve görebileceği en
büyük gözetleme aracı...TPP/Pasifik Ortaklığı ise,
İnternet’teki bilgi özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırmak
için planlandı. A.B.D. ve bildik gruplar, hem Birleşmiş
Milletler’in online ‘kişiye özellik hakları’nın
geliştirilmesi girişimlerini bloke etme yolları arıyor, A.B.D.
ise hem ‘Pasifik Ortaklığı’nı destekiyor, hem de bunlara bir
çözüm tasarısı hazırlamış olan Brezilya ve Almanya’ya da
muhalefet ediyor.
Bu
çözüm tasarısına göre, ‘belirli hassas bilgi’nin,
uluslararası insan hakları anlaşmasına tam olarak uyması
gerekiyor, dolayısıyla özel hayata keyfi veya yasadışı müdahale
yapılamaz... Görünüşte Amerika bu fikri açıktan açığa
destekliyor, yoksa devletin halkla ilişkileri sarpa sarar, ama
belgelerle desteklenen Amerikan diplomatik kaynaklarına göre de,
perde arkasında gölgelerdeki kampanyalar bunun tam tersini
gösteriyor ve gözetlemenin çoğaltılmasına çalışılıyor!
Ezilen vatandaş: Biz adil ticaret istiyoruz, serbest ticaret değil. Artık yeter!
Wall Street: Pekala Amerikan iş gücü, bak sana yepyeni bir serbest ticaret
anlaşması getiriyorum! |
‘Gerçek’;
bir kez daha, bu klasik Orwell tarzı sistemdeki iş gücünü yok
eden bu ‘ticaret anlaşması’ile tepe taklak olmuş durumda.
Obama yönetimi bunu, Amerikan işçilerinin işini desteklemek için
bir yol olarak tanımlıyor. Bu tanıma göre Amerikan ihracatını
dinamik Asya-Pasifik bölgesine ittirince üretim artar, yenilikçilik
ve girişimcilik gelişirmiş! Aynı zamanda bu anlaşmada işçi
hakları ve çevrecilik gibi anahtar konumdaki önemli konular da yer
alıyormuş!
Tabii
bu söylenenlerin hepsinin tersi oluyor, dolayısıyla da gerçek
olan bunun tam tersi!
Beyaz
Saray’dan yapılan açıklamalarda, TPP/Pasifik Ortaklığı’nın;
ticaret ve yatırımı da liberalleştirecek bir ‘gelecek nesil
bölgesel anlaşma’sı olduğu iddia ediliyor.
Liberalleştirme
kelimesi; ‘kişisel hareket ve ifade özgürlüğünü savunan
görüş ve politikalara sahip olma’ anlamına geliyor...Dilin bu
şekilde kandırma amaçlı olarak kullanılmasına ‘Doublespeak/Çift
konuşma deniliyor. The New Doublespeak’in yazarı William Lutz
şöyle diyor:
“Çift
konuşma, iletişim sağlama taklidi yapan, ama aslında öyle
olmayan bir dil. Kötüyü iyi, negativi pozitif, hoş olmayanı hoş,
çekici olmayanı çekici veya daha tolere edilebilir gösterir.
Sorumluluğu inkar eden, değiştiren veya sorumluluktan kaçınan,tam
anlamı ile değişkenlik gösteren, düşünceyi engelleyen veya
gizleyen bir dildir.
Bütün
etrafımız çift konuşma dolu. Kendi rahatımız için masadaki
paketlerimizi kontrol etmemiz önerilir, oysa mesele bizim rahatımız
değil, başkasının rahatlığıdır. Reklamlarda ikinci el,
denenmiş veya daha önceden ayrılmış arabalar görürüz, onlara
hiç ‘kullanılmış araba’ demezler. Ve hep; gerçek imitasyon
deri, bakir deri veya gerçek sahte elmas derler!”
Beyaz
Saray’ın Orwell tarzı konuşmasında ‘liberal’ kelimesi
‘özgür ve açık’anlamında kullanıldı, oysa aslında bu;
insanlar gittikçe daha çok köleleştirilirlerken, kurum veya
şirketler, ‘canları ne isterse onu yapma özgürlüğüne
sahipler ’ anlamına geliyor. Vatandaşların Ticaret Kampanyası
direktörü Arthur Stamoulis şöyle diyor:
“Birçok
şirket veya önemli ticaret kurumunda, Çinli işçilerin artık çok
şey istedikleri, onlara çok para ödendiği, hatta bu nedenle
Vietnam gibi daha az ücret veren ülkelere taşınmak istedikleri
düşünülüyormuş. Oysa bu tam anlamıyla global yarışı iyice
çoğaltıp sonunda dünyayı dibe oturtmak...”
İşte
TPP/Pasifik Ortaklığı ve benzeri ‘serbest ticaret’ anlaşmaları
bundan ibaret- insan ırkını dibe batırıp, ‘Algılama
Yanılgısı’ adlı kitabımda ayrıntılı olarak açıkladığım
ve uzun zamandır uyardığım üzere bir tam bir ‘Açlık
Oyunları’ toplumu yaratmak!
Arthur
Stamoulis de TPP/Pasifik Ortaklığı’nın zengin-fakir bütün
dünyayı yoksulluğun helezoni girdabına çektiğine dikkat
çekiyor. Ben de aynı şekilde yıllardan beri ‘kabal’ın
dünyayı, yüzde bir oranındaki mega zengin grup ile yüzde 99 mega
fakir gruba böleceği ve statükoyu bir polis devleti zorbalığı
ile bir arada tutacağı konusuna işaret edip duruyorum.
Bu
tür ticaret anlaşmalarını ne kadar çok onaylarsak, halka hizmet
için vergide o kadar az kazanç sağlanır, geriye kalan işler için
ödenen ücretler ve iş avantajları üzerinde de bir o kadar çok
baskı yaparlar.
Evet,
Obama gibi ruhlarını kiraya veren politikacıların, hükümet
bürokratlarının ve şirket lobicilerinin neden bu kadar hararetle
çalışıp kamunun gözetimi olmadan TPP’yi gizlice dayattıklarını
görüyor, hepsinin ‘en tepedekiler’ tarafından satın
alındıklarını ve onlara hangi mertebelerde ödemeler yapıldığını
artık biliyoruz.
TPP/Pasifik
Ortaklığı başka birşeyle karıştırılacak, ‘yok
canım, amacı herhalde bu olamaz’
denilecek birşey değil. Kesinlikle, insan özgürlüğünün
çeşitli seviyelerde yok edilmesi için ince ince hesaplanarak
yapılmış uzun vadeli bir plan! Kişisel ve ulusal özgürlük ve
bağımsızlık adına artık geride ne kalmışsa, onun da tümüyle
ortadan kaldırılması için tam bir araç niteliğinde...
Köklü
bir değişikliğe ne dersiniz?...