David
Icke’ın Şubat 2013 tarihli makalesi
Doktorlar
yüzünden ölüm... Şok edici rakamlar...
Üzerinde
düşünülmesi gereken bir gerçek de, ‘komplo’nun kuruluşundaki
önemli ayaklardan birisinin ‘tıp’ biliminin olmasıdır . Bunun
birçok nedeni var... Sistem; keskin zekalı, enerjik, sağlıklı ve
canlı bir insan nüfusu istemiyor, çünkü o zaman manipüle etmek
ve kontrol altında tutmak çok zor olur. İnsanları böyle tutmak
için de ilaç şirketlerinin temsilcilerinden daha nitelikli ve
sanki şehrin ana caddesinde ilaç dükkanları varmışçasına ilaç
yazan doktorlar, çeşitli ilaçlarla insanları kitleler halinde yok
ediyorlar.
Aslında
‘Taş Devri Tıbbı’ dememiz gereken ‘modern çağ tıbbı’,
insanların kendi gerçek benliğini ve asıl realiteyi farketmesini
engelleme açısından oldukça önemli bir rol oynuyor. Eğer
doktorlara aslında bedenin nasıl çalıştığı anlatılsa ve
hastalarını o temele göre tedavi etmeleri söylense, ilaç karteli
ve eczacılık tamamen işsiz kalır, deyim yerinde ise; realite
açısından kedi torbadan kaçar, sistem de çökerdi.
Bedeni,
aslında ne ise ona göre, yani bir ‘dalga formu enerji alanı’
olduğunu göz önüne alarak tedavi etseler, asıl ‘realite’nin
anlaşılması için bütün kapılar açılmış olurdu. Bütün
domino taşlarının yerde düzgün bir şekilde dizilmiş olduğunu
düşünürsek, benim sözünü ettiğim; ilk domino taşının
savunulması olayıdır. Bütün dominolar dizilmişken ilk domino
taşının devrilmesiyle sıradaki yüzlercesi devrilecektir.
Manipülatörler
bunu iyi bilirler. Dolayısıyla ilk domino taşının sembolize
ettiği bu ‘bilgi’ insan toplumu içerisinde sirküle edilmeye
başlandığı anda bütün piramit yıkılacaktır. İşte bu yüzden
de hep ilk domino taşının düşmemesi için bütün güçleriyle
savunmaya çalışıyorlar. Bu satırları okuyanların veya
kişilerin, hükümet ve kanunların neden belirli kişiler ve
durumlarla ilgili olarak harekete geçirilmediğini sorduklarını
duyar gibiyim, ama işte gördüğünüz gibi sistem hep ilk domino
taşının savunmasını yapıyor.
Sistem,
insan bedeninin gerçek dalga formuna, ya da holografik doğasına
uygun bir şekilde enerji ile şifalandırmaya çalışan kişilere
saldırıyor, kınıyor ve soruşturma açıyor. Doktorlar ve tıp
uzmanları gerçek şifalandırmayı görmezden geliyorlar, çünkü
onlar hep okul ve tıp fakültelerinde aldıkları eğitime göre
programlanıyorlar.
Yıllardan
beri hiç doktora gitmiyorum, çünkü daha fazla hastalık sahibi
olmaktansa şifa görmeyi tercih ediyorum. Wight Adası’ndaki
‘Shen Klinik’in sahibi olan büyük dostum Mike Lambert beni hep
sağlıklı tutuyor. İşin ilginç yanı onun hastaları da hep
genellikle doktorlar ve ‘Büyük Ecza’ tarafından zarar görmüş
olan kişiler.
Bu
bir sır değil, bütün bu bilgiler çerçevesinde A.B.D.’deki bir
numaralı katil: tedavi... Buna doktor hatalarını, ilaçlara olan
tepki nedeniyle ölümler, hastanelerde kapılan enfeksiyonları da
katarsanız, doktorlar ve bu tedaviler yüzünden oluşan ölümlerin,
sıralamada kalp hastalıkları ve kanserden önde olduğunu
görürsünüz. Saygın bir Internet sitesi olan ‘Tüketici
Raporları’ sitesinden yapılmış olan bir araştırmada şöyle
anlatılıyor:
“2010’daki
bir rapora göre hastanelerde; enfeksiyonlar, cerrahi hatalar ve
diğer tıbbi zarar nedeniyle yılda 180.000 kişi hayatını
kaybediyor. 1.4 milyon kişi ise hastanedeki bakım yüzünden zarar
görüyor. Bu sayılar sadece devlet sağlık sigortası hastalarını
kapsiyor, çünkü çoğu hastane hatalarından, sadece çok önemsiz
sayılanlar rapor ediliyor...
...
Rosemary Gibson, bir hasta güvenliği savunucusu ve yazar olup şöyle
diyor: “Sağlık hizmetlerinin oluşturduğu zarar adeta bir
salgına döndü. Son on yıldır, tıbben zarar görmüş 2.24
milyon Amerikalı hayatını kaybetti. Bu tıpkı, Kuzey Dakota,
Rhode Island veya Vermont gibi eyaletlerin bütün nüfusunun yok
edilmesi gibi birşey... Bu insan yapımı bir felaket!”
...
“Baltimore, Johns Hopkins Hastanesi’nde ‘Hasta Güvenliği ve
Kalite Oluşumu’ başkan yardımcısı Doktor Peter Pronovost;
“Hastaneler de, hükümet de gösterilmesi gereken dikkati
göstermiyorlar” diyor. “Belki de Amerika’da önde gelen 3 ölüm
nedeninden birisi de tıbbi zarar, ama hükümet bu konuyu otomobil,
uçak kazası ve kanser nedeniyle oluşan ölümler kadar sıkı
takibe almıyor. Bu çok ürkütücü...”
Aslında
hükümetler neden takip etmiyorlar? Çünkü onlar da ‘Büyük
Ecza’ kartelini kontrol eden güçler tarafından kontrol altında
tutuluyorlar...Şimdi derin bir nefes alıp öyle okuyun: Farklı
tedavi kavramlarının neden olduğu ölümler, A.B.D.’deki en
önemli ölüm nedenlerinden birisini teşkil ediyor. Kahretsin, peki
o zaman gerçek rakam ne olmalı?
Doğrusu,
doktorların, insanların bu dünyayı terketmeleri konusuna olan
katkıları enikonu gelişmiş durumda! Bu, bütün ülkeler için
söz konusu, çünkü hepsinde ‘mezarlığa giden kestirme yol’
olan ‘Batı Tıbbı’ hakim. Bu ecza kartelinin uyguladığı tıp,
kesinlikle hala ne olduğunu anlayamadığı bir bedene tedavi
uyguluyor. (Tabii ki gölgelerdeki kişiler bunu kasıtlı olarak
yapıyorlar).
Çalışmalar,
yüzde 85-94 oranında ölümcül olmayan olumsuz ilaç
reaksiyonlarının rapor edilmediğini gösteriyor. İlaçlar ve
yetersizlik nedeniyle oluşan ölümlerin örtbas edildiği konusunda
kimse kendini kandırmasın. Bir seviyede beden elektrokimyasal bir
organizmadır, dolayısıyla ilaçlar ve radyasyon tedavisi ile bu
beden harap edilebilir.
A.B.D.’nde,
televizyondaki ilaç reklamları artık iyice komik boyutlara ulaşmış
durumda. Reklamdaki karakterin bir solukta olası bütün yan
etkileri sıralaması reklam boyunca sürüyor. ‘Büyük Ecza
Karteli’nin bazı şirketleri, reklamlarda ilaçların yan etkiler
sıralanırken, ekrana koydukları farklı görüntülerle dikkati
dağıtarak neler söylendiğinin anlaşılmasını engelliyorlar.
Bir de şöyle bir reklam var: “Yan etkiler mi? Böyle birşey
yok!”
Gereksiz
ölümler (yıllık ortalama binlerce). Kırmızı olanlar büyük
çapta önlenebilir olanlar. A: Tıbbi hatalar. B: İlaç yan
tesirleri. C: Hastaneden kaynaklanan enfeksiyonlar. D: Akciğer
kanseri. E: Kalp krizleri. F: Aids/HIV. G: Oto kazaları. H: Uçak
kazaları. ŞİROPRAKTİK
TEDAVİ
Yunanca kökenli, chiro:
el, practic:
pratik yani el ile yapılan uygulamalar: Sıfır ölüm.
Oysa
bunlar yan etkiler değil, doğrudan etkiler...Şöyle deseler belki
daha doğru olacak: “Bu ilacın etkileri şunlar ve bunlar: bizce
bir açıdan faydalı, ama diğerleri öyle değil.” Tabii ki bu
iyi bir pazarlama olmazdı, ama boşverin, nasıl olsa bir ilacın
yan etkilerini tedavi edecek daha başka ilaçlarımız da var!
Bir
başka üçkağıt ise doktorları bile mümkün olduğunca bypass
ederek daha da güçlü ilaçların eczacı ve eczanelerde doğrudan
satılması. Sizi öldürmesi için bir doktora ihtiyacınız yok,
bunu kendiniz de yapabilirsiniz,hiç reçete falan da gerekmez!
‘İnsan
katliamı’ sözü için bir başka tanım da ‘ilaçlar’
olabilir. Kar amacı gütmeyen ‘Amerikan Beslenme Enstitüsü’,
her yıl Amerika’da ‘Büyük Ecza’ ve onun ‘Tıp
Kuruluşları’ yüzünden 700.000 Amerikalının öldüğünü
açıkladı.
Her
yıl yaklaşık 2.2 milyon Amerikan hastane hastası, reçeteli
ilaçların ters/yan etkilerinden mağdur oluyor. 1995’te Federal
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’ görevlilerinden
Dr.Richard Besser, viral enfeksiyonlar için yazılmış gereksiz
antibiyotik reçetelerinin yıllık 20 milyon olarak tahmin etmiş.
Bu sayı 2003 yılında on milyonlarla ölçülen sayılara ulaşmış.
Amerika’da yılda 7.5 milyon tane gereksiz yere medikal ve cerrahi
işlem yapılıyor, yaklaşık 8.9 milyon Amerikalı gereksiz yere
hastaneye yatırılıyormuş.
Aşağıdaki
tabloda görüldüğü gibi, iyatrojenik/hekim hatasından, yani bir
hekim veya cerrah veya tıbbi bir tedavi veya teşhis işleminden
kaynaklanan ölümlerin tahmini toplam sayısı yıllık olarak
A.B.D.’nde 783.936 imiş. Oysa 2001’de kalp hastalıklarından
ölenlerin sayısı 699.697, kanser nedeniyle ölenlerin sayısı ise
553.251 kişi ile daha düşük bir oran oluşturuyor. Bu da Amerikan
medikal sisteminin, Amerika’daki ölüm ve yaralanmaların en önde
gelen nedenlerinden birisi olduğunu gösteriyor.
İlaç/hap
alma devasa boyutlarda patlama yapıyor. 2011’de Amerikalılar
yılda ortalama 12 tedavi görüyorlarmış. Reçetelere yapılan
harcama ise 20 yılda 200 milyar dolar artış ile büyümeye devam
etmiş. Amerikan Hastalık Kontrol Merkezleri’nden verilen bazı
sayılar şöyle:
Doktor
muayenehanesi ziyaretlerinde:
-Verilen
veya sağlanan ilaç: 2.6 milyar
-İlaç
tedavisi ile ilgili ziyaret oranı: % 74.
Ayakta
tedavi için hastane ziyaretinde:
-Verilen
veya sağlanan ilaç: 255 milyon
-İlaç
tedavisi ile ilgili ziyaret oranı: % 75.5
Hastane
acil servisi ziyareti:
-Verilen
veya sağlanan ilaç: 267.7 milyon
-İlaç
tedavisi ile ilgili ziyaret oranı: % 78
Bu
sayılara eczanelerden alınan ilaç yığınları dahil olmadığı
gibi bunlar, Amerikan Hastalık Kontrol Merkezleri tarafından
saptanmış olan en yeni istatistik bilgi de değil. ‘Büyük
Ecza’nın son numarası ise ‘önleyici ilaçlar’. Ama bu çok
iyi tabii ki. Sağlıklı bir hayat sürmektense, bütün hayatınız
boyunca aslında engel olmanıza bile gerek olmayan birçok nedenle
bir sürü ilaç alıyorsunuz.
Alzheimer’ı
olmayan kişiler, Alzheimer olmamak için Alzehimer ilaçları
alıyorlar. Allah aşkına zaten bunamanın en büyük belirtisi bu
ilaçları önermek değil de nedir? İlaç alıyorlar, öyle değil
mi? Yoksa mutlaka bir ‘statinleri önleme komplosu’ vardır...
İnsanlara
kolestrolün kalp hastalıklarına sebep olduğunu söylüyorlar,
oysa kolestrolün, güneş ışığını D vitaminine dönüştürmesi
sağlık açısından son derece gerekli. Sonra insanlara
kolestrollerini düşürmek için ilaç vermeye başlıyorsunuz, ama
bunu yaparak çeşitli kalp rahatsızlıklarına sebep olan bir dizi
olumsuz etkiye neden oluyorsunuz.
Amerikan
Kardiyovasküler İlaçlar Dergisi’nde yer alan bir makalede 900
çalışmada ‘statin’lerin kas ağrısı dahil, kan şekerini
yükselttiği, diyabete neden olduğu, bilinç kaybı, nöropati/sinir
hastalığı, anemi, kanda aşırı asit oranı, ateş, katarakt,
cinsel bozukluk, yüksek kanser riski, bağışıklık sisteminin
baskılanması, kas dokularının bozulması, pankreas bozuklukları
ve karaciğer bozukluğuna neden olduğu ortaya çıkmış! O zaman
hemen bir ilaç alayım!
Bütün
bunlara rağmen, İngiltere’de Profesör Sir Rory Collins ne diyor
biliyor musunuz? Sağlık durumları ne olursa olsun, elli yaşın
üzerinde herkesin bu ilaçları alması gerekiyormuş! Ama
korkmayın, mutlaka haklı olmalı, ne de olsa o bir ‘uzman’!
İngiltere’de 8 milyon, Amerika’da 45 yaş üzerindeki dört
kişiden birisi bu ilaçlardan kullanıyor. Aman Yarabbim!
‘Büyük
Ecza’ ilaçları veya alopatik ilaçların yüzde yüzü Rothschild
ve Rockefeller ‘elit soy’ aileleri tarafından oluşturulmuş.
Amerikan Tıp Birliği (AMA) 1847’de, İngiliz Tıp Birliği
(BMA)’nden 15 yıl sonra kurulmuş, peşinden hastalık ve
rahatsızlıkların tedavisinde dünyayı kandırmak için ortaya
diğerleri çıkmış.
(Amerikan Cinayet Birliği) |
Kurucuları
tarafından Amerikan Medikal Birliği’ne, tıp fakültelerini
kontrolleri altında tutma ve alternatif tedavi yöntemlerinin
etkilerini ortadan kaldırma görevi verilmiş. Oysa Rothschild ve
Rockefeller aileleri gaspetmeden çok uzun zaman önceden beri
Amerikan Medikal Birliği, gerçekten insan sağlığına hizmet için
kullanılıyordu.
Amerikan
Medikal Birliği, Rockefeller ailesi ve Carneige Vakfı tarafından
finanse ediliyor. Rockefeller Tıp Araştırmaları Enstitüsü ise
1901’de John D.Rockefeller tarafından kuruldu. Medikal/tıp
araştırmaları yapılması için ülkede ilk kurulan enstitü bu
olup, asıl amacı ‘Büyük Ecza’yı, yani ilaç şirketlerini
beslemekti. Bugün hala Rockefeller Üniversitesi olarak bunu yapmayı
sürdürüyor.
‘Büyük
Ecza’ya karşı alternatif tedavi yöntemlerine açılan savaşa,
bir Rothschild Zionist olan Abraham Flexner öncülük etti. O, tıp
okullarına/fakültelerine gönderilip, oralarda alternatif tedavi
uygulanıp uygulamadığını rapor etmekle görevlendirilmişti.
Flexner’in kendisi gibi bir Rothschild Zionist olan erkek kardeşi
Simon Flexner de, 1903-1930 yılları arasında Rockefeller
Enstitüsü’nde hastalıkların nedenleri ve önlenmeleri ile
ilgili araştırmaları yönetti.
Abraham Flexner |
Abraham
Flexner, 1910’da ‘Flexner Raporu’ adı altında ‘üretilmiş’
bazı bulgular öne sürdü. Bunda, Amerikan Tıp Fakülteleri’nde
sadece ve sadece geleneksel tıp biliminin protokolünün uygulaması
talep ediliyordu. Rockefeller’lar, alternatif düşüncede olan
kişileri elemek için, bu okullara ‘giriş ve mezuniyet
standartları’nın çok yüksek tutulduğu bu rapora bayıldılar
ve hemen finanse edip yönetimini ele geçirdiler.
Rockefeller’ların
kontrolünde olan Amerikan Medikal Birliği’nin bir Propaganda
Departmanı bile vardı! ‘Alternatif tedavi uygulayıcıları’nı
hedef alan, gözden düşüren ve yok eden bu departman daha sonra
Araştırma Departmanı olarak tanındı. Bu departmanın
özelliklerinden birisi de, bugün hala olduğu gibi; ‘güvenilir’
kişiler tarafından üretilen ve ulusal medyadaki önemli dergilere
basılan alternatif tedavi karşıtı makale ve çalışmaları
yönetmektir.
Bu
medya, alternatifçilerden hep şikayet eder, çünkü a) bu
gazeteciler aynı eğitim programlanmasından geçip ilaç
firmalarının yalanını benimsemişlerdir, b) geleneksel medyaya da
‘Büyük Ecza’nın sahibi olduğu aynı şebeke sahiptir, c)
medyanın reklam gelirlerinin çok büyük bir bölümü ‘Büyük
Ecza’dan gelir. (İnanmazsanız Amerikan TV reklamlarına bir
bakın, ilaç reklamları inanılmaz boyutlara varmış durumda!)
John D. Rockefeller |
İşte
bayanlar ve baylar, sizin ‘modern tıp’ dediğiniz şey hep
buralardan geliyor. Bu arada, bir petrol kralı olup bütün bunları
perde arkasından yöneten ailenin reisi olan John D.Rockefeller’in,
97 yaşında ölünceye kadar kendi özel ‘homeopat’ uzmanı
tarafından tedavi edildiğini biliyor muydunuz?
Rockefeller
serveti, top oyunları oynayan bütün okulları finanse etti, ama
homeopati okullarını yok etti. ‘Homeopati’nin resmi kurucusu
olan Christian Friedrich Samuel Hahnemann’ın adı verilmiş olan
Philadelphia’daki Hahnemann Okulu bile ‘Büyük Ecza’/’İlaç
kartelinin tıp eğitimi’ni veren bir okula dönüştürüldü.
Bugün sistem, aşağıda görüldüğü üzere, sürekli olarak
tekrarlanan seriler halinde tamamiyle Rothschild-Rockefeller
şebekeleri ve diğer ‘kabal’ kaynaklarının kontrolü altında
tutuluyor.
-Doktor
adayları önce, sistemin ‘relite’ versiyonuna göre
programlanarak ‘eğitim’ denen beyin yıkama sürecinden geçiyor,
iyi programlanmış veya yeterince programlanmamış olmalarının
onaylanması için de mükemmelleştirme sınavlarına sokuluyorlar.
-‘Büyük
Ecza’ şirketlerinin kontrolü altındaki tıp fakültelerine
gidiyorlar ve yoğun bir şekilde beyinlerine, hastalıkları tedavi
etmenin tek yolunun neşter, ilaçlar ve mezarlık olduğu işleniyor
ve insan bedeninin doğası hakkında sadece sistemin belirlediği
programlar yükleniyor.
-Sonra
kendileri gibi doktorların bulunduğu hastane, klinik veya sağlık
kurumlarına dağılıp, kendilerine söylenmiş olan ilaçların
reçetelerini yazıyorlar. İçlerinden birisi buna itiraz edecek
olsa kendilerine en yakın kapı gösteriliyor. (Aynı şey
öğretmenler, akademisyenler, bilim adamları, hukukçular ,
çoğunlukla da gazeteciler için söz konusu).
Doktorlar,
tıp birliği veya tıp dernekleri gibi tamamen
Rothschild-Rockefeller kontrolü altındaki kurumlara karşı sorumlu
durumdalar. Sağlık veya tıp sektörü A.B.D.’de olduğu gibi her
ülkede de yine ‘Büyük Ecza’nın kontrolü altındaki, sözde
halkın korunması için kurulmuş Gıda ve İlaç Yönetimi ,
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri gibi kurumlar tarafından
yönetiliyor. Bütün bu alt şirket ve kurumlar, Rothschild ve
Rockefeller ailelerinin kontrolü altındaki WHO/World Health
Organization/Dünya Sağlık Teşkilatı’na hesap veriyorlar. Bu
yapı tümüyle soy ailelerin planına hizmet etmek amacıyla
kurulmuş olduğu halde, buralarda çalışan kişilerin yüzde
90’ının bu gerçekten haberi bile yok!
Uzun
zamandan beri medikal endüstrisindeki yozlaşmayı ve çok sayıda
doktorun, ‘Büyük Ecza’dan ‘hediye’ler alıp, katılmadıkları
halde ‘kongre’adı altında egzotik tatil yerlerindeki otellerde
tatil yaptıklarını ifşa edip duruyorum. Ayrıca yapılan
hizmetler için, ‘araştırma için bağış’ adı altında,
aslında yapılmayan veya hiç yapılmamış olan araştırmalar için
ödemeler de sunuluyor.
Ama şimdi, beni yılda iki kere Bahamalar’a tatile gönderirken diyetini değiştirmenin alemi var mı? |
‘Büyük
Ecza’nın ilaç şirketlerinde çalışan eski yönetici veya
çalışanlar arasından karşılaştığım herkes sanki söz
birliği etmişçesine kartelin, insan sağlığı üzerindeki etkisi
ne olursa olsun, hep kar amacının önde geldiğini söyledi.
Bütün
sağlık sistemi, yozlaşmışlık içerisindeki ‘Büyük
Ecza’/İlaç kartelinin kucağında olup, devlet kurumlarına
atanmış olan kişiler tarafından yönetiliyor. Piyasaya hangi
aşıların ve ilaçların çıkıp çıkmayacağına ise, ilaç
karteli tarafından beslenip resmi komite ve kurumlarda
görevlendirilen doktorlar karar veriyorlar.
Düşünün,
A.B.D.’nin Indiana eyaletinde yerleşik bir ilaç devi olan Eli
Lilly, resmi bir ifşaatı engellemek için doktorlara ve sağlık
endüstrisindeki diğer kişilere 2000 milyon dolarlık bir ödemeyi
tek başına yapmış! Büyük Ecza/İlaç kartelinin ilaçlarını
satsın diye doktorlara ödeme yapılması, dünya çapında bir
skandal, ama ödenen miktarlar skandal ötesi olup suç ve
yozlaşmışlık aleminin sınırlarını iyice zorluyor!
Peki
sizce bu ilaçlardan edinilen karlar önce bu doktorlara mı gidiyor,
yoksa pek safiyane bir düşünce ile hastaların iyiliği için mi
kullanılıyor? Eli Lilly, aleyhinde bir dava açılıp da bu
sayıları açıklamaya zorlanınca, onaylanmayan ilaçların
kullanılmasını teşvik etmek ve bir şizofreni ilacı olan
Zyprexa’nın ciddi sağlık riski olduğunu gizlemek suçunu ve
sivil eylem oluşturmakta olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.
Neticede 1.4 milyar dolar ceza ödediler, ama sonuç değişti mi?
Bu
çok rastlanan bir durum olduğu için, Eli Lilly hiç kısıtlanmadı.
İşte bu kartel hep böyle çalışıyor. ‘Büyük Ecza’/İlaç
kartelinin piyasaya sürdüğü birçok ilacın tehlike arzettiği ve
insanları öldürdüğü biliniyor. Bu konuda süren daha nice dava
var. Peki bu arada hükümetlerin ‘halkı koruma’ kurumları ne
yapıyorlar? Hepsi de kartelin cebinde!... Internet’teki bir
makalede şöyle yazıyor:
‘Büyük
Ecza’/İlaç karteli yılda 19 milyar dolar, doktorları etkilemek
için rüşvet parası harcıyor. 1 milyar ne kadar eder? Bu,
NASA’nın uydularını Mars’a çarptırmak ve uzay mekiklerini
Dünya’nın üst atmosfer tabakalarında patlatmak için harcadığı
paradan da, bütün ‘abur cubur gıda’ endüstrisinin, obez
çocukları daha da hipnotize etmek ve onların, pratik ama şeker
bombardımanı olan kahvaltılık gevrekler için ana babaların
başının etini yemeleri için harcadıkları paradan da ve ne yazık
ki koskoca A.B.D.’nin gerçekten hastalıkları önleme ve sağlık
eğitimi için harcadığından da fazla...
Aşılar
da; içme suyundaki florür, genetiği ile oynanmış gıdalar,
insan yapısı iklim değişikliği ve bütün diğer uydurma
konularla birlikte ‘Devasa Aldatmaca’ dosyası adı altında
alınmalı... İnsan bağışıklık sistemi kendi kendine gayet iyi
çok şükür ve ihtiyacı olan tek şey de en etkin şekilde
performans göstermesini sağlayacak doğru dürüsüt bir hayat
tarzı ve beslenme, başka hiçbir şey değil!
Bebekler,
yaşamlarının ilk iki yılında hala gelişmekte iken, onlara
kimyasallar yükleniyor, bu ise bağışıklık sistemlerinin bir
daha asla eskisi gibi olmayacağı anlamına geliyor, çünkü
bedenleri henüz gelişirken bu aşıların etkisi çok derin oluyor.
Şimdi burada 2 ve 6 yaşına gelmeden önce ve 10-20 yaş arasında
iken
yapılması
zorunlu olan 25-30 çeşit aşıdan söz ediyoruz.
Aluminyum,
bunama ve Alzeimer hastalığına yol açıyor. Çok fazla
antibiyotik kullanmak, ihtiyacınız olduğu zamanlarda bunlara
direnç göstermenize neden oluyor, ayrıca zararlı etkileri de var;
formaldehid-oldukça zehirli bir kimyasal olup kansere, myeloid
lösemiye neden oluyor, beyinde ve sinir sisteminde tahribat yapıyor,
körlüğe, kasılma nöbetlerine yol açıyor. Monosodyum
Glutamat(MSG) beyin toksini olup sinir hücrelerine saldırıyor ve
bundan ölümcül sonuçlar doğabiliyor. Ayrıca kutularda satılan
gıdaları lezzetlendirmek amacıyla kulanılıyor. Thimerosal ise
yine ölümcül zehirli metil cıva olup sinir sistemini
mahvedebiliyor.
Bizlere
hep cıvanın ölümcül zehirli olduğu anlatıldı, gerçekten de
öyle. Şimdi bunu büyüklere ve çocuklara yapılan aşılara
koyuyorlar! Kar amacı gütmeyen Amerikan Ulusal Aşı Bilgi Merkezi
tarafından yapılan bağımsız bir çalışmada çocuk aşılarında
kürtaj yapılmış fetus, değiştirilmiş DNA ve genetiği
değiştirilmiş insan kanı proteini tespit edilmiş.
Aşıya
teşvik edenlerin iddiasına göre bu aşılarda cıva yokmuş, ama
Amerikan devlet Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin web
sitesinde bakın ne yazıyor: “Timerosal,
cıva içeren bir koruyucu olup aşı ilacının şişelerine,
bozulmayı ve potansiyel ‘zararlı bakteri’ üremesini engellemek
için bir dozdan fazla konur!”
Bir
Birleşmiş Milletler anlaşması 2020 itibariyle cıvanın; piller,
ampuller, derinin rengini açıcı kozmetik ürünleri, haşere
ilaçları ve termometrelere koyulmasını yasaklıyor, çünkü çok
tehlikeliymiş!... Ancak aynı anlaşma; sadece cıvanın kullanımı
ile ilgili olarak askeri ve sivil korunmada, cıvasız alternatif
ürünlerde, dini ve geleneksel uygulamalarda ve timerosal içeren
aşılarda ve etil cıva koruyucularda istisnalar koymuş. Bir cıva
uzmanı olan Dr. I.M. Trakhtenberg, ‘Cıvanın
organizmalar üzerindeki kronik etkileri’
adlı makalesinde şöyle yazıyor:
...Kronik
cıvaya maruz kalmak sağlığımız için bir tehdit olup bizi
özellikle grip aşılarına karşı hassas yapar. Beyaz fare gibi
memelilerin 0.008 – 0.02 mg/m3
oranında
cıva konsantrasyonuna uzun süreli maruz bırakılması deneyleri,
farelerin patolojik grip virüsüne duyarlı olduklarını
gösterdi...
Geçen
yıl yapılan bazı çalışmalar, kanseri tedavi etmek için
kemoterapide kullanılan zehirlerin aslında kanseri güçlendirdiğini
ortaya çıkardı. Şimdi ise insanlara grip aşısı yapılırsa
gribe veya ‘daha ağır şekli’ne yakanacakları söyleniyor. Bu
da, birçok kişinin grip aşısı olmasına rağmen neden hala bu
kadar çok grip vakasına rastlandığını açıklıyor.
Naturalnews.com’dan, sağlık haberleri muhabiri Mike Adams grip
sezonu sırasında şöyle yazmış:
...Geçtiğimiz
haftalarda A.B.D.’ndeki 50 eyalette binlerce insan, gripe benzeyen
belirtiler gösteren rahatsızlıklar nedeniyle hastanelerin acil
servislerini doldurdu. Ve bu kişilerin çoğu kış mevsiminden önce
grip aşısı olmuş olduğu için, Amerikan Hastalık Kontrol ve
Önleme Merkezleri temel olarak grip aşısının bizlere söylendiği
gibi etkili olmadığını itiraf etmek zorunda kaldı. Üstelik hala
halka, her ne pahasına olursa olsun aşının yaptırılması
gerektiğini söylüyorlar.
...CBS,
haber programında, en son yapılan istatistiklerin, en az 24
eyalette ve New York şehrinde gribe çok benzeyen bir hastalığı
gösterdiğini söyledi. Ülkedeki 16 farklı eyalette ise, kış
mevsimi normalden daha sıcak geçmesine rağmen benzer vakaların
yer aldığı söyleniyor. Ve sözde ‘Grip Sezonu’ görevlileri,
özellikle grip aşılarının işe yaramadığı iyice belli olduğu
için, duruma mantıklı bir açıklama getirmek için uğraşıyorlar.
Büyük
Ecza’/İlaç Karteli için hep daha fazla para kazanmak
gerektiğinden, aşılamalarda ve yeni aşı tiplerinde artış
sağlamak için yeni yeni bahaneler öne sürülüyor. Bunlar hala
zehir içeriyor ve hala hedef kitle olan insanların bağışıklık
sistemine ve DNA’sına zarar veriyor.
Eğer bu aşılar çok iyi sonuç veriyorsa, benim aşı olmamış çocuğum, neden senin aşı olmuş çocuğun için tehlike arzetsin ki? |
Hastalık
Kontrol ve Önleme merkezi’nde bir doktor ve ürünlerinde
timerosal kullanan ilaç kartelinin şirketleriyle derin bağlantısı
olan olan Dr. Jay Lieberman’ın verdiği bir konferansta, aşının
tehlikelerine dair verilerden hiç bahsetmediğinden söz ediliyor.
Diğer yanda Kanada, Vancouver, British Columbia Üniversitesi’nde
Nöral Dinamikler Araştırma Grubundan Dr.Lucija Tomljenovic, ‘Aşı
Politikası ve Aşılama ve Bağışıklık Birleşik Komitesi’nin
uygulama nizamnamesi ’ adlı makalesinde İngiltere’deki aşı
yolsuzluğunu ifşa ediyor.
2013
tarihli resmi belge; ‘Bilgi Edinme Özgürlüğü’ çerçevesinde
temin edilmiş olup İngiltere hükümetinin aşı politikasını
tayin edecek tavsiyelerde bulunan bu ‘Birleşik Komite’nin,
dünyanın dört bir yanına kol salmış olan ilaç karteli ile
nasıl büyük bir bağlantı içerisinde olduğunu, bu suretle
aşıların tehlikeleri hakkındaki bilgilerin ve bunu açığa
çıkarmak isteyenlerin nasıl baskı altına alıındıklarını
ifşa ediyor.
Artık
ilaç karteli, hükümetlerin aşı politikasına ve halkın
aşılanmasına karar veren kurumların sahibi durumunda. Oysa
aslında bu kurumların, kendi halklarını tehlikelerden ve
yolsuzluklardan korumaları gerekiyor. Dr.Tomljenovic raporunda,
aşılama işleminin tıbbi bir müdahale olduğunu ve buna maruz
kalanların onayı ile yürütülmesi gerektiğini savunuyor. Bunun
için tarafsız bir şekilde, bilinen veya olası risk ve yararların
belirtilmesi, aşıların hangi koşullarda uygulanacakları ve
tedavinin alternatif tanımlarının yapılmasının gerekli olduğunu
belirtiyor. Rapor şöyle devam ediyor:
...Sırf
resmi aşılama programının amacına uymaları için bilgilerin
kasıtlı olarak anne babalardan gizlenmesi, hiçbir etiğe uymayıp
görevin kötüye kullanılmasıdır. İngiliz Sağlık
Bakanlığı’ndan ve Aşı Politikası ve Aşılama ve Bağışıklık
Birleşik Komitesi’nden sağlanmış olan resmi belgeler, İngiliz
sağlık otoritelerinin, açık seçik ulusal aşılama programını
koruma amacıyla son otuz yıldır bu uygulamanın içinde olduğunu
açıklıyor.
...Sağlık
Bakanlığı ve Aşı Politikası ve Aşılama ve Bağışıklık
Birleşik Komitesi’nin aşı politikasının sonucu olarak birçok
çocuk, annebabalarına ciddi yan etki riski hakkında hiç bilgi
verilmeden aşılanmıştır. Özellikle bu ters etkilerden birisi
hakkında komitenin tam bilgisi vardır. Ayrıca bu bilgi saklanarak
Sağlık Bakanlığı ve komite, aşılarla ilgili kişilerin
onayları konusundaki hakları da çiğnemiştir.
Evet
bu, global manipülasyon şebekesi yoluyla, bütün ülkelerde
oluyor. Komite ile ilgili bilgileri ben kitaplarımda zaten
anlatmıştım, şimdi de Dr.Tomljenovic resmi bilgelerle bunu teyit
ediyor.
İlaç
karteli ile yolsuzluk, yaş boya bulaşmış eller gibi... Birisi
değdiği zaman diğeri de boyanıyor. Dr.Tomljenovic, Komite’nin
toplantılarındaki tutanaklarının, bazı komite üyelerinin ilaç
firmaları ve Komite ile çok derin bağlarının bulunduğunu teyit
ettiğini söylüyor. Komite, aşı alımlarını arttırma
stratejisi çerçevesinde sık sık ilaç firmaları ile işbirliği
yapıyormuş.
Bu
tür tartışmalı konuların yer aldığı bazı toplantı
görüşmeleri gizleniyor ve sadece ‘Bilgi Edinme Özgürlüğü’
yasası yoluyla açıklanıyormuş. Doktorun anlattıklarına göre
belirli toplantılar, metinlerde ‘gizli ticaret’ şeklinde ifade
ediliyormuş ve şeffaflıktan tedirgin edici derecede uzakmış.
Komite’nin web sitesinin ‘Bilgi Edinme Özgürlüğü’ kısmında
açıklanmadan önce katılımcıların isimleri dahil, bilginin bir
kısmı metinden çıkarılmış. Bunun hiçbiri bir kerelik veya
İngiltere’ye ait değil, bunlar genel olarak ‘Büyük Ecza’
veya ilaç karteliyle ilgili olarak dünya çapında her yerde
oluyor. Doktor Tomljenovic’in vardığı sonuçların listesi aynı
şekilde her yeri kapsıyor:
- Belirli aşılarda kendi araştırmalarının bir sonucu olarak güvenilirlik konusunda endişeler belirince, mevcut aşı politikalarını yeniden gözden geçirerek doğru hareket edecekleri yerde Aşı Komitesi a) hiçbir şey yapmıyor, b) kamu raporlarından güvenilirliğe uymayan verileri siliyor, c) sözü geçen aşıların güvenilirliği konusunda kamuyu ve yetkilileri ikna etmek için yoğun çaba sarfediyor.
- Henüz çözülememiş güvenlik konularına rağmen sırf aşı oranlarını arttırmak için aşı kriterlerinde kontraendikasyon önemli ölçüde sınırlanıyor.
- Bunlar, bazı durumlarda, bağışıklıklarla ilgili olarak Aşı Komitesi’nin resmi tavsiyelerine uymadığı zamanlarda, aşı üreticilerinden kendi veri sayfalarına uygun belirli değişiklikler istediler.
- Bağımsız araştırmaları göz önüne almadan, sırf aşı politikalarını geliştirmek için ısrarla metodolojik olarak şüpheli çalışmalara dayandılar.
- Aşıların yararlarını abartarak ısrarla ve kategorik olarak güvenilirlik endişelerin önemini azalttılar.
- Lisans almak için yeni aşıların şüpheli yararları ile etkinliklerini rutin pediyatrik programa sunmak üzere özenli bir plan geliştirdiler.
- Aşıların güvenilirliği konusundaki araştırmaları aktif bir şekilde bastırdılar.
- Belirli çocukları ciddi ve uzun vadeli nörolojik tahribat riskine atacak, bilimsel olarakda desteklenmeyen bir bağışıklık kazandırma programını geliştirmek için anne babaların güveninden ve aşılar hakkındaki bilgisizliklerinden özellikle yararlandılar.
Kapalı
kapılar ardındaki sırlar...
Peki
bunu niçin yapıyorlar? a) Para için. b) Kendilerinden başka hiç
kimse umurlarında değil. c) Bütün bu yozluk ve sahtekarlıkları
yöneten gölgelerdeki kişiler dünyadaki çocukların neden
aşılanmalarını istediklerini çok iyi biliyorlar.
Aşıların
neler yaptıkları hakkında bu kadar keskin deliller varken dünyanın
önde gelen aşı savunucularından ve finanse edenlerden birisi de
kim biliyor musunuz? Eşi ile birlikte Bill Gates, global planın
hemen hemen bütün bölümlerini finanse ediyor ve destekliyor!
Çocuklarını
aşılatmak/zehirletmek istemeyen anne babaların kınanması,
kötülenmesi ve bilgiden yoksun bırakılmaları kampanyaları işi
zorunlu aşılamaya götürüyor. Üstelik bu sadece çocuklar için
de değil. Devlet çocuğunuzu veya kendinizi zehirlemenizi,
dolayısıyla çocuğunuzun ve kendi bağışıklık sisteminize
zarar vermenizi istiyor. Tiranlık herhalde ancak böyle
tanımlanabilir.
Aşı
faşistlerine direnen anne babalar, çocuklarının zehirlenmesini
istemedikleri için çocuk istismarcısı olarak tanımlanıyor.
Büyük Ecza/İlaç karteli şebekeleri asla ‘hayır’ cevabını
duymak istemiyorlar. Bu ancak bizim seçimizle olur, çünkü
‘seçim’i yapmak, insanların zihni ve bedeni mahveden zehirlere
‘hayır’ deme imkanı sağlar.
Cıva,
aluminyum, fenol(karbolik asit), betapropiyolakton-bir çeşit
dezenfektan, etilen glikol (antifriz), triton X-10 bir deterjan,
sodyum fosfat, oktoksinol 9-vajinal sperm öldürücü,
nonoksinol-cinsellikle geçen hastalıklar için kullanılan
maddeleri içeren grip aşısı olmayı reddettikleri için
işlerinden atılan sağlık personeli var. İşlerinden olmak
istemeyen insanlara bütün bu maddeleri bedenlerine sokmak ya da
sokmamak için bir seçim yapma hakkı bile vermiyorlar. Buna tam
anlamıyla faşizm denir.
Bu
konuyu meşru kılmak için en gülünç savunmayı Kathleen McManus
adlı ‘Sağlık Merkezi Yürütme Kurulu Başkanı yapmış. Resmi
makamlar bu aşıları zorunlu kılmış, çünkü gönüllü olarak
aşı olmak isteyen kişilerin sayısı % 65’i aşamamış! Ah,
demek herkes kabul ederse zorunlu olmayacak, ama etmezse zorunlu
olacak... Tabii burada sözün özü şu: “Hizmet ettiğimiz
insanlar çok hasta ve ben de hastayı riske atmak istemiyorum!”
Gerçekten bazen kelimelerin hiç anlamı olmuyor...
Çocuklarına
aşı yaptırmak istemeyen anne babalar için, iktidardaki partinin
lideri Loretta Weinberg tarafından verilen kanun teklifi
doğrultusunda New Jersey de dahil olmak üzere bazı eyaletlerde
ebeveyn özgürlükleri daha da kısıtlanıyor. Amerika’daki ‘Ev
Okulu Yasal Savunma Derneği’nden açıklanan bir vakada,
Pennsylvanialı bir çiftin yeni doğan kızları ebeveynin izni
olmamasına rağmen zorla polis tarafından alınıp Hepatit B aşısı
yaptırılmış olduğu anlatılıyor.
İşte
dünya insanlarının uyurgezer durumda içine doğru yürümekte
oldukları durum bu...’Büyük Ecza/İlaç Karteli, insanları
anlatması çok zor bir ölçekte öldürüyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder