10 Mayıs 2014 Cumartesi

Gerçek’in Titreşimleri - 35 - Plan 21

David Icke’ın 2012 Temmuz tarihinde yazmış olduğu makale:

Ve Tanrı dedi ki; (parmağı Alaska’daki düğmeye basılı olarak)

“Size kuraklık, seller ve salgınlar vereceğim!”
(Oysa bu ‘küresel ısınma falan değil, sadece ‘Agenda 21/Plan 21’ uygulanıyor!)

2012 Temmuz... Ben bu satırları yazarken benim yaşadığım, İngiltere’nin güneyindeki Wight Adası’nda güneş pırıl pırıl parlıyor. Dediklerine göre bu, yağmursuz geçen en uzun dönem olmuş. Nisan’daki inanılmaz ısı, bu vıcık vıcık yazı getirdi. Yazın havanın nasıl olacağı konusuyla çok ilgiliyim, çünkü oğlum kriket oynuyor ve malum, bu oyunun oynanması için havanın kesinlikle yağmurlu olmaması gerekiyor. Şimdi gökyüzünde hiç yağmur belirtisi yok, çünkü daha önce haftalarca sağanak yağdı, çoğunlukla da pencere pervazlarını oynatacak şiddette bir rüzgar ona eşlik etti.

Wight Adası İngiltere’nin en güney kıyısında olduğu için gelirinin çoğunu, adanın plajlarından ve kırlık alanından yararlanmaya gelen turistlerden sağlıyor. Ancak bu yıl fazla turist gelmedi, gelenler de zamanlarının çoğunu yağmurdan kurulanmaya çalışarak geçirmek zorunda kaldılar. İngiltere’de en kuru geçmesi gereken zamanda sürekli olarak ‘sel’ uyarıları yapıldı. Malum, İngiltere’nin havasına hiç güven olmaz, zaten bu nedenle de çok ünlüdür, ama bu sefer durum çok farklı...

Plaja hoşgeldiniz. Yüzmek isteyen var mı?

Aynı sıralarda A.B.D. ve Kanada’da ise bunun tam tersi oldu ve bu ülkelerin kalbinde, yani en çok tarım yapılan alanlarda büyük bir kuraklık oldu. Bu, tıpkı Avrupa’da yağmurların yaptığı gibi ilkbaharda başladı. Kar yağmadığı için, toprak eriyen karların sağladığı yarardan da mahrum kaldı. Bunun nedeni Kuzey Amerika’daki olağan iklim değişikliklerinden kaynaklandı, ardından rekor seviyede bir sıcak dalgası başladı ve yağmur yağmadığı için toprağın emmiş olduğu az miktardaki nem de buharlaştı.


Yağmur sirkülasyonu ile sağlanan nem de gittikçe kötüleşen bir kısır döngüye girdi. Artık toprak o kadar sertleşti ki yağmur yağdığı zaman bile suyu ememiyor, bu da ani sel baskınına neden oluyor, çünkü su toprağın altına gitmeyip üstte kalıyor. Dolayısıyla A.B.D.’nde, 29 eyaletteki 1300 tane şehir ve kasaba doğal afet bölgesi ilan edildi. Geçen yıl Missouri gibi büyük nehirlerdeki su seviyesinin düşük olması nedeniyle nehir ticareti de olumsuz etkilendi. Kısaca herşey ters gitti.

A.B.D. kuraklık izleme haritası (açık sarıdan koyu sarıya: Kuru, orta, şiddetli, aşırı, olağanüstü.)

Meteoroloji uzmanları, İngiltere’deki yaz selinin nedeninin, Atlantik üzerinden İngiltere ve İskandinavya’ya yönelen ağır, ama yüksek hıza sahip bir hava akımından kaynaklandığını bildirdiler, ama bu yıl böyle olmadı. Dediklerine göre bu akım, yağmurun ivmesini durduran büyük dalgalar oluşturup İngiltere’de yoğunlaşıyormuş. Bir uzman şöyle anlatıyor:

Dolaşmış bir ip gibi düşünün, önce güneye insin, sonra kuzeye dönsün. Hava akımına yakalanan herşey bu döngünün içinde kalıyor. Bu hava akımı iklim sistemlerini itemeyince yağmur ve fırtınaya neden oluyor.”

Atlantik’in iki yakasındaki sonuçlara bakınca bayağı bağlantılı görülüyor, şimdi bunun nedenlerini açıklayacağım:
A.B.D.’nde tek bir hafta içerisinde ısı rekorları aşıldı ve nasılsa kuraklık, tam da yılın mısır polenleme açısından en kritik dönemine rast geldi. Bir raporda Amerikan mısır üreticilerinin tam bir felaketin eşiğinde oldukları ve finansal açıdan çöktükleri bildiriliyor. İşte, tam planlandığı gibi...
Mısır stokları ciddi bir şekilde azalıyor ve Amerika’daki mısır içeren yiyeceklerin maliyetleri yükseliyor. Hayvan yemi maliyeti yükseldikçe de et ve süt ürünlerinin fiyatları artıyor.


İngiltere ve İrlanda’da raporlar tahılların su altında kaldığını, çiftçilerin, sahip oldukları hayvanlarını, stoklamış oldukları yemlerle hem de evlerinde beslemek zorunda kaldıklarını bildiriyor. İrlanda Çiftçiler Birliği Başkan yardımcısı Eddie Downey iki hafta önce şöyle söylüyordu:

Hava düzelmezse kötü bir hasat dönemi yaşayacağız. Toprağın durumu kötü olduğu için çiftçiler hasat kaldıramayacaklar. Hava koşulları düzelirse, bir felaketi önlemek için çok iş yapılabilir, ama şu anda enkaz halinde bir bölgedeyiz. Avrupa ve Kuzey İngiltere’de çiftçiler su baskınına uğradı, Polonya ve Amerika’daki çiftçiler de perişan durumdalar. Dünyada ciddi boyutlarda tahıl ve et kıtlığı var ve iklim koşulları yiyecek fiyatlarına büyük bir darbe vurabilir.”

Buraya kadar, iklimle ilgili aşırılıkların getirdiği bazı anahtar sonuçlara geldik. 1) Küçük ve orta ölçekli ve aile çiftlikleri dar boğazda. 2) Temel gıdalarda kıtlık var, 3) nüfusun çoğunluğu açısından zaten muazzam ekonomik zorluklar yaşanırken, yiyecek fiyatlarında da sürekli olarak artış oluyor.
Şimdi ise, ‘Plan 21’ denilen planın amaçlarına değinelim: halen yazmakta olduğum kitapta da yapmış olduğum gibi, bu konuda saatlerce yazı yazabilirim, ama şimdilik sadece çiftçiler ve yiyecekler ile ilgili kısmına odaklanalım.

Plan 21, insan toplumunu global bir hapishaneye dönüştürme planı olup, Birleşmiş Milletler yoluyla adım adım insanlığa dayatılmaktadır. Hep bölge halklarının rızası ile oluşturulmuş olduğu iddia edilse de, ‘Plan 21’ yerel girişimcileri’ paravanı ardına saklanmakta, plan, bütün dünyada ‘ICLE/International Council of Local Environmental Initiatives/Bölgesel Çevre Girişimcileri Uluslararası Konseyi’ denilen bir organizasyon tarafından acımasızca koordine edilmektedir.

Biraz araştırınca, benim yaşadığım Wight Adası yönetiminin de 2000 yılından beri, ilişkilerini bu ‘Plan 21’e uygun olarak yürüttüğü ortaya çıktı. Websitesinde, bu kararları bölge halkının aldığı iddia ediliyor. Ada yetkililerinin, 12 yıldan beri ‘Plan 21’in dümen suyunda gittiğini öğrenince, karşılaştığım bütün ada sakinlerine bundan haberlerinin olup olmadığını sormaya başladım, ama şimdiye kadar haberi olan tek bir kişiye bile rastlamadım! Kesinlikle bölge halkının haberi yok, ama dizginler çoktan, planlanan dünya hükümetinin bölgesel alt şebekeleri yoluyla global kontrol sisteminin eline geçmiş bile!
İyi bir vatandaş olun ve Dünya’nın
hayrı için geberin! ‘Plan 21’

‘Plan 21’, 1992’de, Brezilya, Rio de Janeiro’da Birleşmiş Milletler Çevre ve Gelişim Konferansı’nda imzalanmış. Ev sahipliğini ise, uzun zamandan beri Rothschilds ve Rockefeller’ların paravan kişisi olan Kanadalı petrol zengini, işadamı Maurice Strong yapmış!

Maurice Strong, Bilderberg Grubu, Trilateral Commission/Üçlü Komisyon ve Council on Foreign Relations/Dış İlişkiler Konseyi’ni de içeren ve şebekenin gizli eli olan Club of Rome üyesi... Strong, Plan 21’i destekleyici konuşmasında; “Bu dünya için tek ümit, endüstrileşmiş uygarlığın çökmesi değil midir? Bizim sorumluluğumuz da bunu sağlamayı gerektirmez mi?” demiş...

Şimdi yine insan yapmı küresel ısınma veya bize sözde ‘sürekliliği olan bir gelişme’ ve ‘biyolojik çeşitlilik’ dayatan ve Plan 21’in öncüsü olan iklim değişikliği hakkındaki ‘Büyük Yalan’a geliyoruz. Bu terimler, herzamanki gibi soy ailelerin ve onların işbirlikçi kartellerinin, yüzyıllarca farklı maskenin ardında dayanıklılığı ve çeşitliliği asıl yok eden ve insanları tamamiyle yanlış yönlendiren terimleri.

Yerine konulabilecek olandan daha fazlasının kullanılmaması konusunda sürekliliği ve çeşitlerin serpilmesinin sağlanması açısından biyolojik çeşitliliği her açıdan ben de desteklerim, ama soy ailelere ait karteller, özellikle de Dünya Bankası, IMF ve bankacılık sistemi aracılığı ile bunun tam tersini yapıyor ve bütün ülkelerin yaşam gücünü hortumluyorlar.

Onların, insanlara genetiği ile oynanmış, zehirli, tam Frankenstein tahılları tüketmeye dayatan Monsanto gibi şirketleri de var. Bunlar tahıl, hayvan ve kuş yaşamındaki cins çeşitliliğinin geleceğini de tehdit ediyorlar, ama çoğu programlanmış zihinlere ve birer yazılım programı gibi inanca sahip olan‘Yeşiller’ adeta kör gibiler. Ezelden beri çevreyi yok eden tiran grup, nasılsa birdenbire ağaçları kucaklayan yeşiller’lerle sarmaş dolaş oluyor, ama yeşiller bu son derece açık seçik yüzsüzlüğü bir türlü göremiyorlar.
Maurice Strong gibi petrol zengini adamlar, başına bunca çorap örmüş oldukları dünyayı, Rockefellers gibi petrol zenginleri ve orkestrayı yöneten Rothschilds gibi yöneticilerle birlikte kurtaracaklar öyle mi? Ya, mutlaka öyledir, ben de inandım!

‘Plan 21’ bütün ülkelerin, bütün özel mülklerin, bütün su kaynaklarının ve dağıtımının, insanlarla ilgili akla gelebilecek bütün kaynakların, bütün enerji kaynaklarının ve dağıtımının ve bütün yiyecek üretiminin ve dağıtımının, ‘merkezi global kontrolü’nü ele geçirmek istiyor. Plan 21’e, ‘21.Yüzyıl İçin Plan’ diyorlar. Bu plan, global faşit veya komünist bir plan. Özetle, ‘Plan 21/Sürekliliğin Geliştirilmesi /Biyolojik Çeşitlilik’in asıl amaçları şunlar:
-Ulusal bağımsızlıklara son verilmesi.
-Bütün toprak kaynakları, ekosistem, çöller, ormanlar, dağlar, okyanuslar, içme suyu, tarım, şehircilik, biyoteknolojinin devlet planlaması ve yönetimi ve ‘eşitlik’sağlanması, yani kölelik.
-İş ve finans kaynaklarının rol dağılımının tek ‘Devlet’tarafından tayini.
-Özel mülklerin kaldırılması, çünkü bunların sürekliliği yok.
-Aile biriminin yeniden yapılandırılması,
-Çocukların ‘Devlet’ tarafından yetiştirilmesi,
-İnsanlara görevlerinin ne olacağının söylenmesi,
-Hareket özgürlüğünün kısıtlanması,
-İnsanlar için ‘özel’ yerleşim bölgelerinin yaratılması,
- İnsanların halen yaşamakta oldukları bölgelerden sürülmeleri ve onlara kitleler halinde yerleşim sağlanması,
-Eğitimin kalitesinin düşürülmesi,
-Yukarıdakilerin sağlanması için de kitlesel olarak global nüfusun azaltılması.

Plan 21, yaklaşık 200 ülkeyi yasal olarak bağlayan ‘Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması’denilen bir anlaşma... A.B.D. anlaşmayı imzaladı, ama neyseki Dr. Michael Coffman gibi ekologlar ve ekosistem bilim adamları sayesinde Senato tarafından onaylanmadı. Coffman, 1980’lerde ve 1990’larda planın, çevreyi koruma bahanesiyle A.B.D. topraklarının yarısını istimlak edeceğini farkettikten sonra uygulamaların gerçek amacını ifşa etti. Benzer planlar bütün ülkeleri içeriyor. A.B.D. anlaşmayı onaylamadı, ama kontrolü elinde tutan elit grup, uygulamayı destekliyor ve neredeyse her hafta onların sayelerinde uygulanıyor bile!

Kitlesel olarak nüfusun azaltılması planın gerçekleştirilmekte olduğundan şüphesi olan varsa, ‘Biyolojik Çeşitlilik’i gösteren Amerika haritasına bir baksınlar ve Amerikan topraklarının büyük bir çoğunluğuna ulaşmaları engellenen mevcut 300 milyon insanın nerede yaşayacağını sorsunlar. Kırmızı kısımlar insanların kullanımına açık değil, sarı bölgeler son derece düzenli belirli bir kullanım için, genel olarak insanların kullanabileceği kısımlar ise sadece yeşil renkli bölgeler.

Peki insanların kullanımı için tasarlanmamış olan yerlerde yaşarsanız ne olur? Kısaca belirtelim, yaşayamazsınız! Durum bu hale geldi. Gözlerimizi Simon Cowell tarafından ortaya atılmış olan bu son saçmalıktan ayırmadıkça ve bu abesliğe karşı koymadıkça daha da yaşayamayız.

Kuşkusuz, ‘Plan 21’ kabusu, hemen bir gecede uygulanmaya başlamayacak. Değişim o kadar muazzam ki, adım adım onlarca yıla yayılarak gerçekleştiriliyor. Bu süreç henüz, çok uzakmış gibi görünüyor olabilir, ama şu da bir gerçek ki, dünyada milyonlarca insanın hayatına çok kötü etki yapacak kadar da sinsice yaklaşıyor.

Plan 21’in önemli bölümlerinden birisi de insanları araziden sürüp mega-kentlere tıkmak. Plan 21 jargonunda buna ‘insan yerleşim bölgeleri’deniliyor. Bu çok katlı, yüksek yoğunluklu kentler; ‘yaşam alanları’ndan, daha doğrusu insanların yaşamaları için küçücük kutulardan oluşuyorlar.

Eğer biraz uyanık ve Plan 21 hakkında bilgi sahibi iseniz, parçaların tek tek yerlerine oturtulmakta olduğunu görürsünüz. New York’un süper zengin belediye başkanı Michael Bloomberg, yakın zamanda ilk aşamada arabaların yasaklandığı, ulaşımın yürüyüş, bisiklet veya transit trenlerle sağlanacağı 165.000 tane çok küçük yaşam birimlerinin yapılacağını ilan etti. Bu, tam anlamıyla Plan 21 doğrultusunda olup, kitle ulaşımını büyük çapta kısıtlayacak bir tasarım. Bloomberg, bu elbise dolabı gibi birimlere ‘stüdyo daire’ diyebilir, ama resimde yerdeki sarı çizgilerle belirtilen sınırlara bakılırsa, bu stüdyolara değil şövale/ressam sehpası, fazladan bir resim fırçası bile sığmaz.

Banyo, mutfak, oturma odası, 9 m. X 3 m. Bloomberg’in şehir evleri: 5 katlı, 3810 metre kare,
tahmini fiyatı: 30 milyon dolar. Bekar evleri: Eni: 3 m., uzunluğu: 9.1 m., 9 metre kare,
fiyatı: ayda 2.000 doların altında.

Plan 21’in bir başka ifadesi de, Kaliforniya’daki bina düzenlemelerinde yapılan değişikliklerle dönüm başına izin verilen miktarın iyice azaltılmış olması. Ancak bu mega kentler gerçekleşmeden önce, kırsal kesimdeki insanların oralardan mega kentlere sürülmeleri gerekiyor. Bu, kırsal nüfusun hayatını fazlasıyla zorlaştırmak suretiyle onların mega kentlere zorunlu göçlerini sağlamak gibi çeşitli şekillerde gerçekleşiyor. Örneğin, kırsal kesimlerde va ormanlarda binlerce yol kapatılıyor ve protesto kampanyacılarının anlattıklarına göre binlerce baraj boşaltılarak o bölgelerde çiftçilik ve tarım yapılması engelleniyor.

Şimdi Amerika’da kırsal alanlarda, bir zamanlar otoyol trafiğine yiyecek içecek sağlayarak ayakta durmuş, ama artık hayalet şehir olmuş yerler var, çünkü yetkililer onları besleyen yol bağlantılarını kaldırdılar. Kırsal toplumların ekonomisini ayakta tutan yerlerin yerini şimdi yeni yol bağlantıları üzerinde mantar gibi biten McDonalds, Burger King ve benzeri ‘beslenme’ zincirleri aldı. Yetkililer, kırsal kesimdeki insanların mülklerini satın almak için, önce onların işlerini köstekliyor, sonra da ‘aptalca’ denilebilecek kadar düşük fiyatlar teklif ediyorlar. Eğer mülk sahibi veya çiftçi bu fiyatı kabul etmezse veya yerini hiçbir fiyat karşılığında terketmek istemezse, ya mahkemeye veriliyor ya da malına el konuluyor, ama bu arada mahkeme masraflarını da ödemek zorunda bırakılıyor.

Rosa Koire, ‘Yeşil Maskenin Arkasında: B.M.Plan 21’ adlı kitabın yazarı ve Santa Rosa Komşuluk Birliği ve ‘Süreklilik Sonrası’ Enstitüsü’nün kurucularından. Plan 21 uygulamalarına göre kırsal kesimlerdeki yolların düzeltilmedikleri gibi daha da bozulduklarını, yetkililerin insanları nasıl topraklarından sürdüklerini anlatıyor. Mazeretleri ise parasızlıkmış- zaten‘organize edilmiş ekonomik kriz’in bahanesi de hep budur!

Bunun sonucu olarak kırsal kesimdeki ev fiyatları çökmüş durumda! İnsanlar 7/24 sürekli olarak gözetleme altında olacakları şehirlere göç etmeye zorlanıyorlar. Yani tam, ‘Plan 21’ için planlanmış olduğu gibi. Düzgün yollar, ‘sürekliliği olmayan insan faaliyetleri’ listesinin içinde yer aldığı için, tabii ki göz önüne de alınmaması gerekiyor.

Kırsal kesimlerdeki postaneler ve banka şubeleri kapatılıyor veya İngiltere’de olduğu gibi çalışma saatleri azaltılıyor. Plan, insanlar mega kentlere göç etsinler diye kırsal kesimdeki yaşantıyı süreksiz hale getirmek. Amaç Bloomberg’in, tamamen Plan 21’e göre tasarlanmış olan tavşan deliğine benzeyen evlerinin kullanımını meşrulaştıracak olan bir baskı yaratmak. Geleceğin hayat damarı olan kırsal kesimin gençleri ise, bu organize edilmiş modaya uyarak Amerika’nın kırsal kesimlerini terkedip, şehirlere yerleşiyorlar. Kırsal toplumlara hitap eden Daily Yonder adlı internet gazetesinde Kenneth Johnston şöyle yazmış:

...Amerika’nın bazı kırsal kesimlerinde, onlarca yıldan beri ölümler doğumları aştı. Kansas kırsal kesim bakanı tarafından verilen bu bilgiye göre, her yeni doğan bebek vaftizine dört tane cenaze düşüyormuş. Kırsal Amerika’daki bu doğal azalmadaki artış, büyük çapta gözden kaçırılıyor. Bu, Amerika’nın kenarda köşede kalmış kırsal kesimlerinde, soyutlanmış bir gerçek olmaktan çıkmış durumda. Geçen yıl, Amerikan kırsal kesiminin % 24’ünde doğal bir azalma oldu. Ve Amerika tarihinde ilk kez ölümler, bütün bir eyalette gerçekleşen doğumları aştı.2000-2009 arasında Batı Virginia’da yer alan ölümler, doğan çocuk sayısını aşıyor.

Ne var ki, ‘doğal azalma, Plan 21 için yeterince hızlı değil. ‘Elit soy’ ailelere ait şirketlerin kontrolünde olan Çevre Koruma Ajansı (EPA) ve Gıda-İlaç Yönetimi (FDA) gittikçe artan sıkı kanunlarla kırsal toplumları ve çiftlikleri acımasızca hedef alarak kırsal hayatı ve buralardaki iş olanaklarını imkansız hale getiriyor. Aynı şey, İngiltere de dahil olmak üzere bütün ülkelerde gerçekleşiyor.

Bütün bu bilgilerden sonra herhalde artık siz de, Atlantik okyanusunun iki yakasındaki kırsal kesimlerde, bağımsız ve aile çiftçiliği yapan çiftçileri mağdur eden ‘aşırı iklim koşulları masalları’na inanmayacaksınız. Bunların hepsi Plan 21’in cilveleri ve doğrusu artık bu rastlantı senaryoları da inandırıcılıktan pek uzak kalıyor...

Bu plan, kırsal kesim topluluklarını mega kentlere göçe zorlamakla kalmıyor, aynı zamanda soy ailelere ait şirketlerin, terkedilmiş olan yerleri ucuza kapatıp- önceden tasarlanmış olduğu üzere- global gıda kontrolünü ellerinde tutmalarını sağlıyor. Bu işlemin sürdürülmesine izin verilirse, bir süre sonra herşeyi ele geçirecek ve rakipsiz olacaklar.

Ayrıca, basit bir gerçek daha var; iklim manipüle ediliyor! Şimdi ellerinde Alaska’daki HAARP/High Frequency Active Auroral Research Program/Yüksek Frekanslı Aktif Auroral Araştırma Programı gibi, müthiş bir teknoloji içeren bir oyuncak var. ‘Kim Olduğunuzu Hatırlayın’ adlı kitabımda, 1969’da Rockefeller ailesine yakın ve Rockefeller’lerin finase ettiği ‘Planlı Ebeveynlik’ kuruluşunun başkanı olan Dr.Richard Day’in Pittsburgh, Pennysylvania’daki pediatri toplantısında doktorlara yapmış olduğu bir konuşmaya yer vermiştim. Dr.Day konuşmasında, dünyanın gizli bir plana uygun olarak müthiş bir değişime uğrayacağını anlatıyordu.

Dr.Day’in yaptığı uzun listedeki ‘değişiklik’ ve ‘uygulama’lar tam 40 yıl sonra gerçekleşti, hala da gerçekleşiyor. Bunların arasında iklimin değiştirileceği ve bunun kıtlık ve kuraklık yaratmak üzere bir savaş silahı olarak kullanılacağı konuları da vardı. Aslında bu Dr.Day’in uzman olduğu bir konuydu, çünkü o, II.Dünya Savaşı’nda bir ‘iklim manipülasyonu operatörü’ idi!

Bu, iklim manipülasyonunun ne kadar gerilere dayandığını gösteriyor, bu yüzden ülkeler iklim işine bulaşmasınlar diye, bir takım ‘Birleşmiş Milletler Anlaşmaları’ yapılmış. Demek ülkeler iklim manipülasyonu yapıyorlar ki böyle bir anlaşma yapma ihtiyacı duyulmuş!

Mucit, mühendis ve teknoloji dahisi Nikola Tesla (1856-1943), 20.yüzyılın ilk yarısında iklimi manipüle edebiliyordu, işte zaten HAARP da bu teknolojiye dayanıyor. Petrol devi Atlantic Richfield’in alt şirketi olan ARCO Power Technologies Incorporated (APTI) gıyabında HAARP lisansını tutan Bernard Eastlund, HAARP ile ilgili bildirimlerinde hep Tesla’dan söz etmektedir.

Tesla şimşek üretmiş ve yeri öyle bir sarsmış ki, bir keresinde makinasını kapatamadan bölgedeki bin tane pencerenin kırılmasına neden olmuş. Onun yapay olarak üretmiş olduğu yıldırımlar, istemeden yüzlerce orman yangını başlatmış ve iki ayrı eyaletteki elektrik şebekelerini patlatmış.

Bir asır sonra şimdi HAARP, Tesla’nın yapmış olduğunu, hatta daha da fazlasını yapıyor. Çok güçlü radyo dalgalarını, atmosferin yüksek tabakası iyonosfere gönderiyor, bu da iyonosferin HAARP ışınlarıyla titreşmesini sağlıyor. Radyo dalgaları büyük çapta güçlenmiş bir halde yeryüzüne geri yansıtıldığı zaman depremlere neden oluyor, ışın ne şekilde şifrelenmişse ona göre iklim değişikliği oluyor. ‘Kim Olduğunuzu Hatırlayın’ adlı kitabımda, HAARP’ın yüksek hızdaki hava akımlarını manipüle edebildiğini, yüksek veya düşük basıncın, batıdan doğuya yönelen doğal yolunu değiştirebildiğini ayrıntılarıyla anlatmıştım. Meteoroloji uzmanları ise bu yaz İngiltere’deki sellerin sebebi olarak hep bunu gösteriyorlar. Yüksek hızdaki hava akımları, dünyanın dönüşü ve atmosferdeki ısınma ile oluşuyor, HAARP teknolojisi ise iyonosferi fazlasıyla ısıtıyor. Rekor kıran kötü hava koşulları tamamen bu teknolojinin eseri... 25-28 Nisan 2011’deki 300 kasırga yüzünden A.B.D.’nde 300’den fazla insan hayatını kaybetti. Bir ara 24 saatte 118 tane kasırga oluştu.

Bu yaz Amerika’daki korkunç kuraklık da, İngiltere’deki seller de, dünyanın her yerinde olanlar da hep HAARP bağlantılı teknolojinin eseri. Bazılarının bu değişikliklerin güneşten kaynaklandığını söylediklerini biliyorum, gerçekten de güneşteki değişikliklerin de bunda rolü var, ancak bu yaz olanlar beni hep ‘Plan 21’in sonuçlarına götürüyor, çünkü manipülatörlerin bu konudaki ‘istek’ listesinde hep ‘şunlar, bunlar olmalı’ ifadeleri var. Aile çiftlikleri, ekonomik olarak dizlerinin üzerine çökmüş durumda. Tahılların bozulması, gıda kıtlığına ve fiyatların çok artmasına yol açtı. Bu arada sözde ‘insan yapımı iklim değişikliği’ için de büyük ölçüde propogandalar yapılıyor.

Bu berbat yaz, zaten yasalardaki değişiklikler nedeniyle gelirleri düşmüş olan İngiliz çiftçilerin başını yaktı. Çiftçilikte bağlı ortaklıkların büyük bir kısmı işini büyük tarım şirketlerine kaptırdı. Deloitte&Touche tarafından yapılan yıllık anketlerde, çiftlikten gelen net gelir 1995/96’da 80.000 Pound iken, 2000 yılında 8000 Pound’a düşmüş. 2001’deki şap salgını sırasında ise 2500 Pound’a kadar inmiş. O zamandan beri ortalama çiftlik gelirleri 2001/2002’de 10.000 Pound kadar, 2002/2003’te ise 10.100 Pound kadar bir iyileşme gösterebilmiş.
Ancak küçük çiftçilerin gelir düzeyi hala mimimumda. Çiftçilerin %69’u hala tarıma dayalı, ama gittikçe artan sayıda çiftçi, işini desteklemek amacıyla tarım dışı işlerden medet umuyor.

Ayakta kalabilmek için ikinci bir iş edinmek zorunda kalırsanız son yakın demektir, ama zaten sistemin amacı da bu. İngiltere’deki kırsal kesimi yok etmek nispeten zor, çünkü mesafeler kısa ve nüfus çok, ama işte yine de oluyor...

Başbakan Cameron 2010’da iktidara geldiği zaman İngiltere’nin bütün ormanlarını şirketlere satma niyetinden söz ederek herkesi çok şaşırtmıştı, ama tabii ki seçim kampanyasında bundan hiç bahsetmemişti, çünkü bu çok büyük bir hata olurdu. Bunun yerine, çoğu politikacının iktidara gelir gelmez yaptığını yapmaya çalıştı, yani ilk balayı döneminde oldukça nahoş politikalar güttü, ama halktan büyük tepki alınca durakladı. Ancak Plan 21’in bir parçası olduğu için, ormanları nasıl olsa bir şekilde yine satacak, bu plan doğrultusundaki ‘Büyük Toplum’ yaratma konusundaki şifreli konuşmasını gerçekleştirmek için de elinden geleni yapacaktır.

‘Yeşil’ gruplar, İngiltere’deki ‘iklim değişikliği’ konusunda çok çalışmış olsalar bile ormanların kurtarılması konusunda hiçbir varlık göstermediler, çünkü hepsi de ‘Plan 21’in maşaları haline geldiler. Kısaca yeşiller, çevre politikası ile ilgili konularda ne yazık ki artık çok açık bir şekilde bekçi köpeği durumundan finoluğa düştüler...

Eğer insanlar ‘Plan 21’ konusunda ciddi bir şekilde bilgilenmezlerse, dünyada ve yaşadıkları toplumlarda neler olduğu, nelerin, neden ve hangi amaç için tasarlanmış olduğu konularında hiçbir fikirleri olamayacak...

Herzaman olduğu gibi, bilmek ve farkındalık herşey...Çünkü herşey ondan geliyor...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşım