1 Ekim 2020 Perşembe

Kalp en önemli hedef

“Gerçek”in Titreşimleri – 99

En önemli hedeflerden birisi de kalp…

Tabii ki fiziksel kalple bağlantılı, ama ben burada onu demiyorum, insan enerji alanındaki kalp enerji noktasından söz ediyorum. Doğu geleneklerinde “Kalp Çakrası” veya “ışık tekerleği” dedikleri şey. Malum, sevgi deyince birini çekici bulmak veya çocuklarımıza olan sevgi akla gelir, oysa “Cevap” adlı kitabımda da belirtmiş olduğum üzere bu çok farklı bir şey. Sonsuz sevgi, “çocuklarım için en iyisini istiyorum” demez, tabii ki hepimiz isteriz, ama burada gerçek anlamda sevgi, “Herkes için en iyisini istiyorum” der.

Kalbinizi açtığınız zaman o sevgi, insanların algıladığı türden bir sevgi değildir. Bu sevgi sizi sonsuzluğa açar! Sizin Yaratan ile bağlantınızdır. Kalp bağlantısı yoluyla müthiş bir önseziye, “biliş”e sahip olursunuz. İnsanın önsezisel bilişi olduğu zaman eli nereye gider? Kalbine. “Biliyorum, neden ve nasıl oluyor bilmiyorum, ama biliyorum işte!” dersiniz. Bu kalp bilir çünkü “bilen”le bağlantıdadır.

Kalbinizi açtığınız zaman öncelikle bütün her şeyi görmenizi sağlayan, farkındalık seviyesine açılan bağlantıyı açıyorsunuz, çünkü zaten kendiniz de her şeyin “bir” olduğu o seviyeden geliyorsunuz, dolayısıyla deneyimlemekte olduğunuz realitedeki bağlantıyı görebilirsiniz.. Bu sevgiyi, “korkunun olmaması”, kötülüğü de, sevginin olmaması olarak tarif edebilirim. Kötülük sevginin olmamasıdır, kötülüğü sevgiyle boğabilirsiniz. Kötülük, sevginin olmadığı yerdir. Bu kült de öyle işte. Orada sevgi hiç yoktur, zaten şimdi yaptıklarını da bu yüzden yapıyorlar.

Sevgide korku yoktur, çünkü bir kez bu sevgiye, bu öz benliğe açılırsanız korkacak bir şey olmadığını bilirsiniz, çünkü ne olursa olsun, hangi deneyimi yaşıyor olursak olalım, bir anda başka bir deneyim oluşur. Hep, “Bütün” olanın bünyesinde olan bir “ifade”yiz, bir odaklanmayız. Yaşamakta olduğumuz deneyim ne kadar kötü olursa olsun, biz hep “O”yuz.

Bu (kalp) hiç korkmaz. Bu (kalp) hep doğru olduğunu bildiğini yapar, dolayısıyla doğru olduğunu bildiği şeyin sonuçlarını hesaplamasına gerek olmaz. Beyin, “Şunu yapmayı isterim, ama acaba sonuçları ne olur?” diye düşünür. Zaten hep önünüzde neden yapmamanız gerektiğini gösteren bir sonuç listesi vardır. Oysa bu, (kalp) “Doğru olduğunu “bil”diğim şeyi yapıyorum” der, zaten o zaman sonuç hesaplamaya bile gerek olmaz. 

İnsanların en büyük korkusu, hatta korkuların temeli, “ölüm” olarak dışavuran bilinmeyenden kaynaklanan korkudur. Ölüm korkusunun manipülasyonu da bu pandemi. İnsanlar bilmedikleri için korkudan donuyorlar, bu yüzden doktorlar çok güçlü durumdalar. Oysa hepimiz “Sonsuz Sevgi”nin ifadeleri olup, sadece birer deneyim yaşıyoruz.      

O halde bu, (kalp) korkmaz, sonuçların hesabını yapmaz. Bununla şunu demek istiyorum: tabii ki, kamyonun önüne çıkarsanız zarar göreceğinizi bilirsiniz, ama sonuçlar dediğim zaman, doğru olduğunu bildiğim bir şey için “Başkaları ne der?” veya “Benim hakkımda ne düşünürler?” diye düşünmeyi kastediyorum.

Hiçbir zaman sonuçların hesabını yapmam, çünkü bunu yaparsam doğru olduğunu bildiğim şeyi yapmamayı hesaplıyorum demektir. Oysa o bağlantı noktasına, o önseziye ulaştığınız zaman durum farklı olur. Burada Buda gibi bağdaş kurmuş dağın tepesinde oturup ahkam kesmiyorum! Bunu herkes yapabilir! Bu hepimizin doğal halidir, oysa bütün insanoğlu, doğal olmayan bir hale manipüle ediliyoruz!

Bu, (kalp) doğal halimiz. Kalbinizi açtığınız zaman ölümün, sadece odak noktasını değiştirmekten başka bir şey olmadığını bilirsiniz. Hepsi bu.  “Cevap” adlı kitabımda yer alan bir resim var. Adamın biri başına sanal realite seti takmış, çıkardığı zaman etrafına bakınıyor, ben de resmin altına şöyle yazdım “Aman Allah’ım, az önce öldüm!”… Çünkü temel olarak ölüm öyle bir şey. Sanal realite başlığını çıkarıp bu insan deneyiminden, son derece engin olan gerçek/öz benliğimize dönmek.

Dolayısıyla, kalbinizi açtığınız zaman her şeyi anlıyor, görüyorsunuz, böylece güçler, kendilerini dayatmak üzere sizi sindiremiyorlar. Bir şey meşru değilse, özgürlüğünüzü tehdit ediyor demektir. Bu kalp, özgürlüktür. Aslında kim olduğumuzun ölçeğini bilme özgürlüğüdür, var olan her şeyle bağlanma özgürlüğüdür. Burada (kalpte) devrim olduğu zaman, korkuya boyun eğme biter, çünkü bu, (kalp) özgürlüklere dayatılmasına boyun eğmez, daima doğru bildiğini yapar. Kalp her şeyin merkezidir.

İnsanlar fiziksel kalpten bahsederler, pekala, geriye dönerseniz aslında bu kalpten söz ettiklerini anlarsınız. Enerjisel kalp. “Ora” ile bağlantı sağlayan kalp. Çağlardan beri sembolizme bir bakın. Bugün hala öyle. Ne derler? Kalbini aç. Taştan kalp. Kırık kalp. Bunlara bakınca deyişler hep kalp bağlantılı, çünkü kalp her şeyin merkezi.

Hep her şeyin merkezinin “beyin” oluğunu düşünmeye manipüle edildik. Oysa değil! Biliyorsunuz, bedendeki en güçlü elekromanyetik alan kalbe ait. Açıldığı zaman beyine de hakim olur. İnsanlar ne derler? “Aklın/beynin ne diyor?” veya ”Peki kalbin ne diyor?”deriz değil mi?  Çok farklı şeyler söylenir, çünkü kalp (yukarıda) “ora” dadır, beyin ise aşağılardadır. Bu kalp açıldığı zaman her şey değişir, çünkü siz değişirsiniz, sizinle ilgili her şey değişir.

Yıllar önce bana neler oldu ve hayatım değişti. İstedikleri zaman, bu seçimi yaptıkları zaman buna herkes ulaşabilir. Diyeceğim şu ki: “Şu geçici kimlikleri bırakın! Kendinizi kimliklerle tanımlamayın. Herkes birer deneyim yaşıyor, adınız bile bir deneyim! Hepimiz bir deneyim yaşayan “Sonsuz Bilinç” iz. Dolayısıyla biri size kim olduğunuzu sorarsa, “Bir deneyim yaşayan bilinç”im dersiniz. Kendimizi nasıl biliyoruz? Veya diyelim ki biriyle karşılaştınız, ona kim olduğunu sorarsınız. Size adını, işini, aile geçmişiniz, belki okula gittiği sokağın adını söyler. Kim oldukları sorusuna böyle cevap verirler. Oysa bunlar sadece deneyimledikleri şeylerdir.

Ben David Icke adlı bir deneyimi yaşayan “bilinç”im. Kısa ve ilginç. “Sen” odaklanması, “Ben” odaklanması ile aynı bilincin ifadeleri. Bizim için de aynı şey!

Irkçılık ve bütün bu “izm”ler bölünmedir. “İzm”ciler, bu gerçeğin doğası hakkında en küçük bir fikirlerinin olmadığını teyit ediyor oluyorlar. Irkçılık karşıtı olan öyle tipler biliyorum ki, hepsi obsesif derecede ırk takıntılıdır.

Sadece bir deneyim yaşadığımızı bilirsek ve jeton düşerse, bunun sonucu olarak kalbimiz açılır, o zaman da insanoğluna oynanmakta olan oyun biter !    

 


31 Temmuz 2020 Cuma

Kalplerinizi Sonsuz Sevgi'ye açın

“Gerçek”in Titreşimleri – 98

Kalplerinizi Sonsuz Sevgiye açın


30 yıllık deneyimlerden sonra içinde yaşadığım ortam hep çok yalnız olduğum bir ortam oldu. Hep de okların hedefi olduğum için o ortamda pek kimseler olmaz. Orada olmak, onu yapabilmek için öncelikle, sürekli olarak bilgiye açık olan bir zihne ve kolay kolay sarsılmayacak bir omurgaya sahip olman gerekir. Omurganız diyecek ki; Doğru olduğunu hissettiğim şeyi yapmak için çalışacağım. Ve üzerinize ne atılırsa atılsın, doğru olduğunu hissettiğiniz/bildiğiniz şeyi yapmak için ayakta duracaksınız. Burada durup kendimi savunmak için debelenip, “Oh, benim hakkımda bunu deme!” “Ay, benim hakkımda bunu nasıl söylersin!” demem. Çünkü  söylenenler umurumda bile değil! Bum! Bum! Bum! Ben yolumda yürürüm, bırak onlar tasa etsinler!

Hayatımın 30 yılı, beni hep bu zamanlara taşıdı. Son görüşmemizde şöyle bir şey demiştim ve kim bilir bazıları kuru sıkı attığımı düşünmüştür. Demiştim ki; “Ben bu kültten daha güçlüyüm! Ve onlar da bunu biliyorlar.” Ve zaten daha bu röportaj bitip üzerinden dakikalar bile geçmemişti ki beni haklı çıkardılar. Hele şu son birkaç hafta içinde bu, hiç bu kadar aşikâr olmamıştı, ana akım medyayı, sahibi oldukları silikon vadisini, şirketleri, bankaları kontrolünde tutan bu muazzam güçlü kült, tek bir adam ile yapılan bir röportajdan sonra, sanki birileri “Yangın vaaar!” diye bağırmış gibi panik içinde “Çabuk onu buradan çıkarın, çabuk şuradan da çıkarın!” diye müthiş bir telaşa kapıldı. Ve bu ne demek oluyor? “Sen, tek bir adam olduğun halde, bizden daha güçlüsün, o halde sen insanlara ne söylüyorsan, onu durdurmamız lazım! Çünkü biz bir bunun getireceği sonuçları biliyoruz”.

26 Mayıs 2020 Salı

Tek Gerçek Sonsuz Sevgi

“Gerçek”in Titreşimleri – 97

Tek Gerçek Sonsuz Sevgi


Birçok Yeni Çağ’cı yıllar boyunca bana kendimi karanlık güçlerden korumam gerektiğini söylediler. Bunun için de bazı ritüeller yapmam ve ‘Işık’tan yardım istemem gerekiyordu. Neden kendimi bir illüzyondan korumam gereksin? Karanlıktan gelecek saldırılara karşı savunma yapmam gerektiğine inanarak sanal realitemde Karanlık’ı yaratıp, kendi gücümden vaz mı geçeceğim? ─ David Icke


Bütün korku, anksiyete, nefret, şiddet, savaş, depresyon ve diğer düşük frekanslı haller, elektromanyetik oldukları için çevremizdeki elektromanyetik atmosferi değiştiriyorlar. İçinde çok negatif bir olay yer almış, çok olumsuz duygular yaşanmış olan bir odaya girdiğiniz zaman, “Odadaki atmosfer (enerjisel olarak) adeta bıçakla kesilebilecek kadar yoğundu” diyebilirsiniz.

Bir de 7 milyar insana ait duygu ve düşüncelerin saniye saniye, kollektif atmosfere ne yaptığını düşünün. Atmosferi elektromanyetik olarak kirleterek bir geri besleme döngüsü yaratıyorlar. O da daha sonra insanların zihisel ve duygusal hallerini daha düşük frekanslı duygu ve düşünceler üretecek şekilde olumsuz etkiliyor. Bunu, kalplerimizi açıp, sevgi, mutluluk ve empati frekansları yaratarak değiştirebiliriz.

Bizi manipüle etmek için kullandıkları skalar alan, herkesi ve her şeyi iyileştirmek için de kullanılabilir. O halde sevgi ve şefkat gibi kalp merkezli haller yaratan çok sayıda insan, başkalarına yararlı olacak daha uyumlu bir alan oluşturabilir ve dünyanın mevcut uyumsuzluğunun dengelenmesine yardımcı olabilir. 

Hayat, korkup kaçmak için değildir. Hayat, dolu dolu deneyimleyip keyfini çıkarmak içindir, negatif gücün bize empoze etmiş olduğu haliyle değil. 

Oysa insan realitesindeki hayat, anlamsızlık içeriyor. Bu anlamsızlığı ciddiye alacak olursak, sürüp giden bu anlamsızlık “durağan dalga” yaratır. Oysa bu durağan dalganın anlamsızlığının suratına gülüp devreyi kırabilirsiniz. O durağan dalgayı yaratan  negatif güç ciddiye alınmayı istiyor, oysa bizim o korkuyu atıp, o negatif enerjinin varlığını reddetmeliyiz. Korkuyla o gücü bizler besliyoruz.
Irk, din, cinsiyetle ilgili olarak birisi diğerini taciz ediyorsa bu bir anlamsızlıktır. Öfke, alınma ve üzüntü ile tepki verirsek, ona güç vermiş oluruz. Halbuki korkmadan, saçmalığını yüzüne vurup gülebilirsek gücünü yok etmiş oluruz. 

8 Mayıs 2020 Cuma

Algılar ve frekanslar üzerine

“Gerçek”in Titreşimleri – 96 

Nisan 2020



Bilincim veya zihnim farklı bir seviyeye açıldı. Bu herkese olabilir. Bu kült, bizim bunu bilmemizi istemiyor. Bir algılama balonunun içinden hareket ederken birdenbire, hiç bir uyarı yapmadan birisi ortaya çıkıp balonu patlatıveriyor.

Şimdilerde “elektromanyetik alan” olarak adlandırdığım şeyi o zaman böyle hissettim. Bana ne olduğunu bilmiyordum. Ayaklarımın yere mıknatısla çekilir gibi çekildiğini hissettim, bir o taraftan, bir bu taraftan giren çok güçlü bir enerji hissediyordum, başımın tepesinden ayaklarım yoluyla yere gidiyordu. Bilincime daha önce hiç olmadığı kadar çok miktarda bilgi, kavramlar ve her şey adeta sağanak gibi yağıyordu. Gizli cemiyetler, genel insan nüfusundan neden bunları saklıyorlar? Artık her şeyi görebiliyor ve daha önce görememiş olduğum noktaları birleştiriyordum.

Gördüğümüz dünya, “görülebilen ışık” denilen inanılmaz derecede dar olan bir frekans bandı, bir elektromanyetik spektrum. Ana akım bilime göre, elektromanyetik spektrum ve görülebilen ışık, görebildiğimiz tek realite ve üstelik de elektromanyetik spektrumun çok küçük bir kısmı. Ana akım bilim, görünür ışığın evrende var olanın yüzde 0.005’ini temsil ettiğini söylüyor. Dolayısıyla dünyada değil, bir frekans bandında yaşıyoruz. Bedenimiz veya beynimiz, yani şifre sistemi holografik bir realiteye deşifre oluyor veya holografik bir realiteyi deşifre ediyor.


İnsan bedeni bir bilgi alanı ve biz de bu alanları deşifre ediyoruz. Wi-Fi alanını bir düşünün. İnsan vücudu da Wi-Fi bilgi alanı olsun. Vücudumuzu holografik realiteye deşifre ediyoruz. Vücudumuz bizim deşifre duyularımız sayesinde var oluyor. Yani bilginin elektromanyetik alanı, dalga formunda.

Şimdi bilgisayarlara ve yaşadığımız teknolojik Wi-Fi alemine bakarsanız, tıpkı gerçek hayata benzeyen teknolojik bir realite görürsünüz. Bu nasıl yaratılıyor? Bir Wi-Fi alanımız var, pekala, nerede? Bana gösterebilir misiniz? Gösteremezsiniz, çünkü göremiyorsunuz, öyle değil mi?

23 Şubat 2020 Pazar

David Icke'dan saptamalar

Gerçek'in Titreşimleri - 95

David Icke’dan saptamalar
  • İnsanlar kendilerine o kadar güven duymuyorlar ki, ne düşüneceklerini bile kendilerine hep başkalarının söylemesini bekliyorlar. Oysa zihinlerini kuşku ve sınırlamalardan kurtarabilseler, ‘bil’ecekler.  Düşünüp durma, bil. Sorup durma, bil...                          
  • ‘Şimdi’yi  yaşayıp keyfini çıkaramıyoruz, çünkü ‘şimdi’mize hep, geçmişin yükü ve geleceğin endişeleri hakim…                 
  • Hayat, çoğunlukla en büyük armağanlarımızı en kötü kabusların arkasına o kadar güzel saklar ki...
  • Fiziksel veya holografik dünya, ‘metafizik evren’in, yani ‘bilgi yapısı’nın şifrelenmiş bir versiyonudur.
  • Ne düşünüyorsak onu yaratıyoruz, ama düşündüğümüz, ne hissettiğimize ve ne bildiğimize bağlı..
  • Sadece materyalistik ve fiziksel olanı algılayarak, her şeyi beş duyu ile süzüyoruz.
  • Ne ile savaşırsan, o savaş sen olursun…          
  • Önemli olan ne başardığın değil, başardığın koşullardır...
  • Ne kadar çok ‘bil’irsem o kadar daha kolaylaşıyor, karmaşıklık perdesi kalktığı zaman, ortaya temeldeki bilginin ne kadar basit olduğu çıkıyor.
  • İnsanlar inanılmaz bir ölçekte uyanıyorlar, bunu benim çalışmalarıma gösterilen ilgiden anlıyorum. 1990’da bana söylenilen ilk şeylerden birisi, yani ‘Gerçek’in titreşimleri’nin konusu, insanlığın uyanışı idi. Şimdi bunun her geçen gün daha arttığını görüyorum. Aslında hepimizin bildiği, ama unutmamız için manipüle edilmiş olduğumuz ‘gerçek’e uyanıyoruz. Umarım benim geçirdiğim deneyim, insanların kendilerini bulmalarına yardımcı olur. Bunu herkes yapabilir. Bunun için ‘özel’ olmamız gerekmiyor, çünkü zaten özeliz, sadece bunu anlamamız gerekiyor. Bilinç'imiz ‘akıl’ın egemenliğinde...Yüksek ‘bilinç’inize bağlanmak için alay edilmekten, lanetlenmekten korkmayın. İçgüdünüz ne diyorsa onu dinleyin, çünkü artık ‘bilinç’iniz konuşacaktır, yani ‘Sessiz Ses’. Onu izleyin ve macera başlasın...
  • Eğer bir hortum geliyorsa en etkili hareket ne olur? Başınızı kuma gömüp, kendinizi onun gelmediğine inandırmaya çalışırsınız değil mi? Bu geçici bir çözüm olabilir, ama hortum hala geliyor ve kafanız kumda da olsa, bacaklarınız hala açıkta. Bilmemek iyi bir çare gibi görünebilir, ama sonuç? En iyisi hortumun geldiği gerçeğini kabullenip ayağa kalkmak ve göğüslemek. Bunu yaparak durumu kontrol altına alıyor, felaketten korunmak için kendinize güç veriyorsunuz.  Bugün insanoğlunun seçimi bu olacak. Unutmayın, bilmemek geçici bir çözüm olabilir, ama sadece geçici bir çözüm...
  • Nerede başladığın veya nerede bitirdiğin değil, önemli olan ikisinin arasındaki mesafedir.
  • Dünya asla göründüğü gibi değil ve bu yolculukta benimle birlikte buraya kadar gelmiş olanlar için bile daha karşılaşılacak büyük sürprizler var.   
  • Form=Şekil Information=Bilgi
    Hepimizin bulunduğu asıl hal “farkındalık”tır. “Farkındalık”ın şekli yoktur, ama şekil alemine gelmiş olduğumuz için bir şekle bürünüyoruz. Form=Şekil, Information=Bilgi’den gelir.
  • 5 duyu, bir deşifre sistemidir. Bu sistem, dalga formundaki bilgiyi elektriksel bilgiye çevirir, yani bilgi beyine iletilir, elektriksel bilgi bütün genetik yapı ile birlikte dijital ve holografik bilgiye dönüşür. Beyin, gelen düşünceleri elektrik akımına çevirip harmanlar, yorum katarak merkezi sinir sistemi vasıtasıyla bedenin her noktasına yayar. Deneyimler, travmalar ve anılar da devreye girince beynin veya bilinçaltının da kattığı yorumla, ilk saf ve temiz düşünce bambaşka hallere girebilir.
  • “Uyanmak” insanların 5 duyu bilincinin çok ötesine geçmeleri demektir. Yani sonsuz bilinçlerinin çok daha derinliklerine ulaşabildikleri ve dünyayı algılama noktalarının çok daha geliştiği, “çok boyutlu bilinç”e ulaşmalarıdır. 



30 Aralık 2019 Pazartesi

Yedi yaşına kadar programlanıyoruz

“Gerçek”in Titreşimleri - 94

Hayatımızın ilk 7 yılında nasıl programlanıyoruz?

 




David Icke:
Olduğunuzu zannettiğiniz şey değilsiniz!

Dr.Bruce Lipton:
“Matrix filmi bir bilim kurgu filmi değil, o bir belgesel!

David Icke:
“Normal” in bir şekilde yüklenmesi.

Dr.Bruce Lipton:
Beyin bir Ipad gibi, bilinç, içinde yaratabileceğim bir ekran gibi, ama sabit sürücüde bir şey yoksa, o zaman yaratamam.

David Icke:
İnsan hayatına baktığınız zaman görüyorsunuz, bu tam bir algılama programlaması ve beşikten mezara kadar yükleniyor. Doğuyorsunuz ve algılama açısından derhal anne-babalarınız tarafından etkilenmeye başlıyorsunuz. Tabii ki onlar kötü değil, ama şimdi sizin geçeceğiniz sistemden onlar da geçmişler. Sistemi de, delileri de “normal” olarak kabul etmişler, bu durumda sizin için doğru olanı yapmak istedikleri için de o algılamaları size geçirecekler.

Dr.Bruce Lipton:
Doğarken nasıl programlanıyoruz. Hayatımızın % 95’i hayat programlanmasından kaynaklanıyor. Hayatımızın ilk yedi yılını nasıl yaşıyoruz?

11 Ekim 2019 Cuma

Yapay Zeka Planı


Yapay Zeka Planı



 
https://www.youtube.com/watch?v=4ZSmB45oiaM 

“Gerçek’in Titreşimleri” - 92

Bir hazırlanma işleminden geçiriliyoruz. (Bizi hazırlıyorlar). Birinci aşama: Elde tutulabilen teknoloji. Akıllı telefonlar, tabletler v.s. Bu zaten kısmen başarıya ulaştı, yani büyük şehirlerde şöyle bir etrafınıza bakın ve bu bağımlılığı gözlerinizle görün. Üstelik özellikle de gençleri hedef alıyorlar. Neden? Çünkü bu yapay zeka olayını getirdikleri zaman şimdinin gençleri ve çocukları, birer yetişkin olmuş olacaklar. Bunun gerçekleşmesi için insanları teknoloji bağımlısı yapmaları lazım. Bu suretle insanlar belirli bir noktada her şeyi, sanki dünyanın en doğal olayıymış gibi kabullenecekler.

67 yaşındayım. 1952’de doğdum, dolayısıyla eskiden dünya nasıldı bilirim. Ancak şimdi bu dünyaya doğanların bildiği dünya, sadece bu dünya. Eskiden nasıl olduğunu bilecek bir gözlemleri yok. Bu bir teknoloji dünyası ve şöyle çalışıyor.

Ne kadar hızlı bir şekilde geliştiğini görüyorum. Birinci aşama; insanların teknolojiye bağımlı olmalarını sağlamak, hem de bu, o kadar güçlü bir bağımlılık olacak ki, en yeni teknoloji ile üretilmiş olan cihazı almak için gecenin karanlığında Apple mağazasının önünde kuyruğa girecekler! Bu durumda insanlar Yapay Zeka’ya bağlanmak için de kuyruğa gireceklerdir. Örneğin daha şimdiden İsveç’te mikroçip takılmış birisi için partiler düzenlenmiş. İşte hepsi birbiriyle bağlantılı.

İkinci aşama; insan bedenine girmek. Elde tutulabilir olanlardan giyilebilen/takılabilen teknolojiye geçiliyor. Bluetooth, Google gözlük, Apple saatler ve bütün diğer cihazlar hepsi bedene giyiliyor. Elektronik dövme dedikleri şey de deriye takılan bir çeşit mikroçip.

Sonraki aşama İsveç gibi yerlerde başladı. Ana fikir bu fikri benimsetmek. Google yöneticisi Ray Kurzweil gibi adamlar. Yani Google ve Facebook aslında tam üstün teknolojiyi sunuyor. İnsanlar bunları sadece sosyal medya operasyonu veya arama motoru sanıyorlar. Hayır, hayır, hayır, bütün bu Google grubu, şimdi ona Alfabe deniliyor, aslında Yapay Zeka teknolojisinin üstün teknolojisi. Amazon da öyle. Amazon’un CIA ve Pentagon “cloud” hizmetleri için yüzlerce milyon dolarlık anlaşmaları var.


Paylaşım