“Gerçek”in Titreşimleri – 99
En önemli hedeflerden birisi de kalp…
Tabii ki fiziksel kalple bağlantılı, ama ben burada onu demiyorum, insan enerji alanındaki kalp enerji noktasından söz ediyorum. Doğu geleneklerinde “Kalp Çakrası” veya “ışık tekerleği” dedikleri şey. Malum, sevgi deyince birini çekici bulmak veya çocuklarımıza olan sevgi akla gelir, oysa “Cevap” adlı kitabımda da belirtmiş olduğum üzere bu çok farklı bir şey. Sonsuz sevgi, “çocuklarım için en iyisini istiyorum” demez, tabii ki hepimiz isteriz, ama burada gerçek anlamda sevgi, “Herkes için en iyisini istiyorum” der.
Kalbinizi açtığınız zaman o sevgi, insanların algıladığı türden bir sevgi değildir. Bu sevgi sizi sonsuzluğa açar! Sizin Yaratan ile bağlantınızdır. Kalp bağlantısı yoluyla müthiş bir önseziye, “biliş”e sahip olursunuz. İnsanın önsezisel bilişi olduğu zaman eli nereye gider? Kalbine. “Biliyorum, neden ve nasıl oluyor bilmiyorum, ama biliyorum işte!” dersiniz. Bu kalp bilir çünkü “bilen”le bağlantıdadır.
Kalbinizi açtığınız zaman öncelikle bütün her şeyi görmenizi sağlayan, farkındalık seviyesine açılan bağlantıyı açıyorsunuz, çünkü zaten kendiniz de her şeyin “bir” olduğu o seviyeden geliyorsunuz, dolayısıyla deneyimlemekte olduğunuz realitedeki bağlantıyı görebilirsiniz.. Bu sevgiyi, “korkunun olmaması”, kötülüğü de, sevginin olmaması olarak tarif edebilirim. Kötülük sevginin olmamasıdır, kötülüğü sevgiyle boğabilirsiniz. Kötülük, sevginin olmadığı yerdir. Bu kült de öyle işte. Orada sevgi hiç yoktur, zaten şimdi yaptıklarını da bu yüzden yapıyorlar.
Sevgide korku yoktur, çünkü bir kez bu sevgiye, bu öz benliğe açılırsanız korkacak bir şey olmadığını bilirsiniz, çünkü ne olursa olsun, hangi deneyimi yaşıyor olursak olalım, bir anda başka bir deneyim oluşur. Hep, “Bütün” olanın bünyesinde olan bir “ifade”yiz, bir odaklanmayız. Yaşamakta olduğumuz deneyim ne kadar kötü olursa olsun, biz hep “O”yuz.
Bu (kalp) hiç korkmaz. Bu (kalp) hep doğru olduğunu bildiğini yapar, dolayısıyla doğru olduğunu bildiği şeyin sonuçlarını hesaplamasına gerek olmaz. Beyin, “Şunu yapmayı isterim, ama acaba sonuçları ne olur?” diye düşünür. Zaten hep önünüzde neden yapmamanız gerektiğini gösteren bir sonuç listesi vardır. Oysa bu, (kalp) “Doğru olduğunu “bil”diğim şeyi yapıyorum” der, zaten o zaman sonuç hesaplamaya bile gerek olmaz.
İnsanların en büyük korkusu, hatta korkuların temeli, “ölüm” olarak dışavuran bilinmeyenden kaynaklanan korkudur. Ölüm korkusunun manipülasyonu da bu pandemi. İnsanlar bilmedikleri için korkudan donuyorlar, bu yüzden doktorlar çok güçlü durumdalar. Oysa hepimiz “Sonsuz Sevgi”nin ifadeleri olup, sadece birer deneyim yaşıyoruz.
O halde bu, (kalp) korkmaz, sonuçların hesabını yapmaz. Bununla şunu demek istiyorum: tabii ki, kamyonun önüne çıkarsanız zarar göreceğinizi bilirsiniz, ama sonuçlar dediğim zaman, doğru olduğunu bildiğim bir şey için “Başkaları ne der?” veya “Benim hakkımda ne düşünürler?” diye düşünmeyi kastediyorum.
Hiçbir zaman sonuçların hesabını yapmam, çünkü bunu yaparsam doğru olduğunu bildiğim şeyi yapmamayı hesaplıyorum demektir. Oysa o bağlantı noktasına, o önseziye ulaştığınız zaman durum farklı olur. Burada Buda gibi bağdaş kurmuş dağın tepesinde oturup ahkam kesmiyorum! Bunu herkes yapabilir! Bu hepimizin doğal halidir, oysa bütün insanoğlu, doğal olmayan bir hale manipüle ediliyoruz!
Bu, (kalp) doğal halimiz. Kalbinizi açtığınız zaman ölümün, sadece odak noktasını değiştirmekten başka bir şey olmadığını bilirsiniz. Hepsi bu. “Cevap” adlı kitabımda yer alan bir resim var. Adamın biri başına sanal realite seti takmış, çıkardığı zaman etrafına bakınıyor, ben de resmin altına şöyle yazdım “Aman Allah’ım, az önce öldüm!”… Çünkü temel olarak ölüm öyle bir şey. Sanal realite başlığını çıkarıp bu insan deneyiminden, son derece engin olan gerçek/öz benliğimize dönmek.
Dolayısıyla, kalbinizi açtığınız zaman her şeyi anlıyor, görüyorsunuz, böylece güçler, kendilerini dayatmak üzere sizi sindiremiyorlar. Bir şey meşru değilse, özgürlüğünüzü tehdit ediyor demektir. Bu kalp, özgürlüktür. Aslında kim olduğumuzun ölçeğini bilme özgürlüğüdür, var olan her şeyle bağlanma özgürlüğüdür. Burada (kalpte) devrim olduğu zaman, korkuya boyun eğme biter, çünkü bu, (kalp) özgürlüklere dayatılmasına boyun eğmez, daima doğru bildiğini yapar. Kalp her şeyin merkezidir.
İnsanlar fiziksel kalpten bahsederler, pekala, geriye dönerseniz aslında bu kalpten söz ettiklerini anlarsınız. Enerjisel kalp. “Ora” ile bağlantı sağlayan kalp. Çağlardan beri sembolizme bir bakın. Bugün hala öyle. Ne derler? Kalbini aç. Taştan kalp. Kırık kalp. Bunlara bakınca deyişler hep kalp bağlantılı, çünkü kalp her şeyin merkezi.
Hep her şeyin merkezinin “beyin” oluğunu düşünmeye manipüle edildik. Oysa değil! Biliyorsunuz, bedendeki en güçlü elekromanyetik alan kalbe ait. Açıldığı zaman beyine de hakim olur. İnsanlar ne derler? “Aklın/beynin ne diyor?” veya ”Peki kalbin ne diyor?”deriz değil mi? Çok farklı şeyler söylenir, çünkü kalp (yukarıda) “ora” dadır, beyin ise aşağılardadır. Bu kalp açıldığı zaman her şey değişir, çünkü siz değişirsiniz, sizinle ilgili her şey değişir.
Yıllar önce bana neler oldu ve hayatım değişti. İstedikleri zaman, bu seçimi yaptıkları zaman buna herkes ulaşabilir. Diyeceğim şu ki: “Şu geçici kimlikleri bırakın!” Kendinizi kimliklerle tanımlamayın. Herkes birer deneyim yaşıyor, adınız bile bir deneyim! Hepimiz bir deneyim yaşayan “Sonsuz Bilinç” iz. Dolayısıyla biri size kim olduğunuzu sorarsa, “Bir deneyim yaşayan bilinç”im dersiniz. Kendimizi nasıl biliyoruz? Veya diyelim ki biriyle karşılaştınız, ona kim olduğunu sorarsınız. Size adını, işini, aile geçmişiniz, belki okula gittiği sokağın adını söyler. Kim oldukları sorusuna böyle cevap verirler. Oysa bunlar sadece deneyimledikleri şeylerdir.
Ben David Icke adlı bir deneyimi yaşayan “bilinç”im. Kısa ve ilginç. “Sen” odaklanması, “Ben” odaklanması ile aynı bilincin ifadeleri. Bizim için de aynı şey!
Irkçılık ve bütün bu “izm”ler bölünmedir. “İzm”ciler, bu gerçeğin doğası hakkında en küçük bir fikirlerinin olmadığını teyit ediyor oluyorlar. Irkçılık karşıtı olan öyle tipler biliyorum ki, hepsi obsesif derecede ırk takıntılıdır.
Sadece bir deneyim yaşadığımızı bilirsek ve jeton düşerse, bunun sonucu olarak kalbimiz açılır, o zaman da insanoğluna oynanmakta olan oyun biter !