Gerçek’in Titreşimleri - 74
“Zaman” bir illüzyondur
...O
halde bu realite sadece bir frekans menzili. Ona başka frekans
menzilleri de karışıyor. Bazıları karışıyor, çok uzakta olan
bazıları hiç karışamıyor bile. Biz ise kendi küçük
dünyamızda yaşıyoruz, ama onu bu dünyadan farklı olan birçok
başka dünyalarla iç içe geçiriyoruz.
0:17:
Bizim
frekans menzilimiz – ki bunu kavramak çok önemli, bugün daha bir
sürü bilgi var - çok küçük... Kara madde, kara enerji
konularına girmiyorum, sadece görünen ve görünmeyen evren
hakkında konuşuyorum, ama ana akım bilim de şöyle diyor; evrende
var olan ne ise, yani bizim algıladığımız; belirli bir noktaya
kadar elektromanyetik alan ve görünen ışık. Görünen ışık,
bilinçli zihinin algılayabildiği dünyaya çekebildiğimiz tek
frekans menzili.
0:53
Hepsi
onun ötesinde. Ana akım bilimin evrende var olduğunu söylediği
elektromanyetik spektrum yüzde 0.0005. Bazıları biraz daha fazla
olduğunu söylüyor, ama çok değil.
1:08:
Bilinçli
zihinimizle deneyimlediğimiz realiteye çekebildiğimiz tek frekans
menzili görünen ışık, o da elektromanyetik alanın çok küçük
bir parçası. Dolayısıyla, deneyimlemekte olduğumuz evrende
bilinçli realitemize çekebildiğimiz şeyle bağlantılı olarak
her kimse birisi; “İnsanlar tam anlamıyla kör!” demiş.
1:35:
İşte
dünyamız bu! Bilinçli zihinimizle elektromanyetik spektrumun diğer
seviyelerini algılayamıyoruz bile, ama teknoloji bunu yapabiliyor.
O halde, bir; çok küçük, ama görünen bir evrenimiz var, bir de;
sonsuz olup görünmeyen bir evrenimiz var. Dolayısıyla içinde
yaşadığımızı düşündüğümüz dünya çok çok küçük,
sonsuz küçüklükte bir frekans bandı.
2:12:
Bunu
bilmiyorsak, inanılmaz güçlü bir manipülasyonun içerisindeyiz
demektir, çünkü bu dünyayı manipüle eden güç bunu biliyor.
Sürekli olarak odaklanmadan söz ediyorum ya, bu kontrol edilen
çılgın toplum, bizden sadece o küçücük frekans bandına
odaklanmamızı istiyor. Onun ötesindeki ilham ve anlayışa
ulaşmamızı istemiyor. Bu kalp ve daha yüksek zihin, bu görünen
ışığın aslında ne olduğunu daha iyi kavrar. Çünkü durum
olduğunu düşündüğümüz/sandığımız gibi değil...
2:53:
Dolayısıyla,
bu realiteye gelirsek, onun ötesindeki daha yüksek benlikle
bağlantımız olur, ben buna “Bilinçlilik” diyorum, o zaman
ihtiyacımız olan her şeyimiz olur. 5 duyumuz ve beden aklı, neler
olduğuna dair bu frekans bandı ile doğrudan etkileşime girer ve o
seviyeye ayarlanır.
3:19:
Eğer
bilinç, yüksek benlik bu frekans bandı ile etkileşime girmek
istrese, yapamaz, çünkü tamamen farklı bir frekans. Dış kabuk,
üzerimize giydiğimiz beden etkileşime girmek istediğimiz o
frekans bandının içinde. Böylece istediğimizi çekebiliyoruz ve
elimizde durur.
3:38:
Dolayısıyla
ihtiyacımız olan her şey var. Bizim “o” seviyemiz bilgiyi;
haberler, politika ve her ne ise o olarak görür, oysa illüzyonun
ötesindeki “asıl” seviyemiz ise önsezi ve sezgisel biliş ile
hepsini süzer ve “Hepsi ne büyük bir saçmalık, öyle değil
mi?” der. Ancak o süzgecimiz yoksa, o zaman “bu” kaybolur,
zaten de öyle oluyor.
4:08:
Eğer
ondan koparsak ve sadece bu varsa, kim olduğumuza, nerede olduğumuza
ve dünyada neler olduğuna takılırsak, o zaman “ora”ya
gidemeyiz, çünkü “ora”nın var olduğunu kabul etmiyoruz.
Bizim realitmiz bu. Nereye gideceğiz? Bu yöne gideceğiz ve geri
gelen ne olacak? Gazeteler, eğitim sistemi, politikacılar, bankalar
v.s. İşte komplo bu. İnsanları 5 duyu algılamasına hapset,
sonra 5 duyu seviyesini, dünyadaki varlık duygusuna proglamla,
sonra da köleye dönüşsünler. Bütün lanet olası hikaye bu!
4:47:
Zaten
o olduğu zaman tam büyülenmiş gibi oluyoruz; “Ben neredeyim?
Neler oluyor?”...
5:01:
Sonsuz
benliğinize açılın... Ve neler olduğunu görün.
5:03:
Zaman
ve uzay/yer. Oh, mutlaka uzay ve zaman olmalı. Hayır, yok, hepsi
illüzyon! Deşifre edilmiş bir illüzyon. Bu nedenle kalbe ancak
illüzyonun dışından girebiliyorsunuz. Zaman uzay yok. Çünkü
bunlar oluşturulmuş yapının parçaları!
5:19:
Şimdi
bilgisayar oyunlarında yapıldığı gibi bir disk koyarsanız, hani
bilgisayara bilgi yüklüyorsunuz ya, az sonra ekranda şifrelenmiş
bilgi, arka arkaya sahneler çıkıyor. Bu “zaman” oluyor.
Derinlik “uzay-mekan”dan geliyor, oysa hepsi sadece diskten
deşifre edilen bilgi”!
5:43:
Ve
bir kez zaman illüzyonuna yakalanırsak ve zaten yakalanmışız -
aman Allah’ım zaten bütün toplum öyle - saat kaç, saat kaç,
oh, hiç zamanım yok, oh... Oysa illüzyonun çok ötesindeki yüksek
benliğe birşey olmuyor, çünkü uzay-zaman içerisinde yer
almıyor. Zaman sadece bir “yapı”, diğeri ise yapının
dışında kalıyor. Böylece, eğer yapının içindeyse, yani
deneyim yaşamakta olan seviye, lineer zaman geçidine “uzay-zaman”a
yakalanıyor, sonra da zamanın olmadığı seviyeden kopup gidiyor!
6:27:
Zaten
de amaç bu, insanlar; “Zaman mutlaka var” diyorlar. Oysa zamanın
olmasına gerek yok! Sadece şifrelenmiş olan zaman var. Yani, şuna
bir bakar mısınız, bizim şu zamana! Yani, okyanusta görümeyen
bir çizgi var. Bir tarafa giderseniz dün oluyor, diğer tarafa
giderseniz yarın! Üstelik lanet olası çizgi düz bile değil!
Ohh... Alo, Pasifik’teki Bin Ladin mi konuşuyor? Evet...Acaba
“dün” de mi olmak isterdiniz, “yarın”da mı? Yani, bir de
zaman gerçektir demiyorlar mı!...
7:09:
Dediğim
gibi toplumun tamamı zamana dayalı yaşıyor. Hep zaman, zaman!...
Zamanın kontrolü altındayız, zamanın kölesi olmuşuz, kölelik
zamana bağlı! Oysa zaman diye birşey yok! “Oh, David dostum,
mutlaka zaman diye birşey olmalı, çünkü geçmiş ve gelecek
var!” derler... Hadi ya, sahi mi?...
7:23:
Hayır,
herşeyin olduğu tek bir “şimdi” var! İnsan zihni bunu
anlamakta zorlanıyor, çünkü illüzyona hapsolmuş durumda.
Pekala, geçmişten söz ediyorsunuz, geçmişi düşünürken
neredesiniz? Şimdideyim, pekala. Gelecekten söz ederken
neredesiniz? Yine şimdideyim, EVET! Çünkü gelecek de geçmiş de
şimdiden giden zihinsel yansımalar!...
8:00:
Zaman
dediğimiz bu dizinleri biz kuruyoruz. Bu zaman değil, zamanın
algılanması. Bu, DVD oynatıcısındaki bir sinema filmine benzer.
DVD’yi oynatıcıya yerleştiriyorsunuz. Film başlıyor. 2,3, veya
4 sahne izledikten sonra o izlemiş olduğunuz sahneler “geçmiş”,
izlemekte olduğunuz sahneler “şimdi”, izleyeceğiniz sahneler
ise “gelecek” oluyor, oysa hikayenin tamamı diskin üzerinde ve
sizin geçmiş ve geleceği algılamanız sadece lazerin o anda,
diskin üzerindeki kısmı okuması ile belirleniyor. Yani
gözlemliyorsunuz.
8:49:
Ünlü
şair, yazar William Blake şöyle diyor:
“Sonsuzluğu
avucunun içinde, ebediyeti ise bir saatte tut...”
8:59:
Zaman
diye birşey yok! Sadece zamanın algılanması var. Bu, illüzyonun
en büyük yapılarından/kurgularından birisi.
9:05:
Ve
çok ilginç, çünkü yine diyeceğim, bunu yıllardan beri
anlatıyorum. College of London Üniversitesi bir çalışma yapmış
ve ortaya “Akıcı Zaman” kavramı çıkmış. Buldukları şu:
bazı sporcular, örneğin servis atmayı bekleyen bir tenis oyuncusu
veya topu fırlatmak üzere bekleyen bir beyzbol oyuncusu veya
fırlamaya hazır bir futbolcu, o sırada zamanı farklı şekilde
algılarlar! Zamanı öyle bir şekilde algılarlar ki, çok yavaş
geçer. Çünkü zaman bir illüzyon!
9:52:
Yıllar
önce BBC’de çalışırken Wimbledon tenis turnuvasına gitmiştim.
Oyunu izledim. Orada duruyorum, top ağın üzerinden geçiyor, ama
ben hiç topu görmüyorum. Bulanık bir görüntü. Tenisçi topa
vuruyor, bum. Bumm. Düşünüyorum; Onu göremiyorum ki! Ama top
çizginin ötesine düşüyor! Başarılı sporcular öyle oluyor.
Zamanı farklı şekilde algılıyorlar. Başarılı futbolcular için
“Onun zamanı adeta farklı” deriz ya... Çünkü onlar zamanı
farklı deşifre ederler. “Zaman” bir illüzyon!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder