Adım
adım... İnsanların azaltılması...
Bir
bilgisizlik, şaşkınlık ve akıl karşıklığı hali içindeki
insanları kontrol altında tutmak için öne çıkarılan
karşıklığın ve duman perdesinin aşılmasını sağlayan basit
bazı temel kurallar var.
Dünya
halkları aşırı bilgi yağmuru altında kalmış durumda. Tabii ki
gerçek bilgi değil, sadece bilgi. 24 saat süren TV kanalları,
radyo, gazeteler ve Internet insanlık tarihinde hiç görülmemiş
boyutta bilgi akıtıyor. İnsanlar aşırı bilgi yorgunu olunca
şalterleri kapanıyor.
Bir
zamanlar annemin gözlemleyerek söylemiş olduğu gibi: “Birşeyin
biler için iyi olduğunu söylüyorlar, sonra aynı şey için kötü
diyorlar. Baş etmek çok zor!”
İşte
sistem bunu istiyor. Dizin sırası, önce bombardıman et, şakına
çevir, sonra şalter kapansın. Ancak bazı sorular sorarsanız
İllüminati planını bütün şeffaflığı ile görmek mümkün.
İşte bu sorulardan birisi şöyle olabilir: Devlet, parası
olmadığı için muazzam boyutlarda finansal kısıtlama yaparken,
muazzam miktarlara mal olan birşeyler mi yapıyor?
Eğer
cevap ‘evet’ ise, o zaman İllüminati planı yürürlükte
demektir. En belirgin örnek, ‘savaş’tır. Bir ülkenin finansal
koşulları ne kadar kötü olursa olsun, savaş için her zaman para
bulunur. Evet, bunu yaparlar, çünkü devletler savaşa, halkın
iyiliği için değil, İllüminati’nin çıkarı ve insanlar
üzerinde ‘kitlesel kontrol’ dayatmak için girerler.
Amerika
gırtlağına kadar borç içinde. Resmi ulusal borç 15 trilyon
dolar ve bu her gün yaklaşık 4 milyar dolar daha büyüyor.
Neredeyse her bir Amerikan vatandaşının 50.000 dolar borcuna eşit.
Yıllık faiz yaklaşık 430 milyar olup, borcun % 32’si yabancı
ülkelere yapılmış. Trilyonun sayısal görüntüsü
1.000.000.000.000. Bunu şimdiki resmi borca yaklaşmak için 15 ile
çarpın ve asıl borcun bunun da üzerinde olduğunu unutmayın.
Peki
buna karşılık Obama ne yapıyor? Libya ile savaşa giriyor,
Pakistan ve Yemen de sırada. (Ç.N. : David’in
bu makalesi 2011 yılında yazılmıştır).
Afganistan ve Irak’a bunlar da ilave oluyor, Afrika, Orta Doğu ve
Yakın Doğu’daki sömürgeler ise İllüminati’nin işgal ve
katliamlar çılgınlığının içine düşüyor.
Amerikan
hükümeti askeri harcamaları % 85 oranında azaltsa bile insanları
baskı altına almak veya öldürmek için hala dünyadaki bütün
ülkelerden daha çok harcama yapıyor olurdu. Obama 2012 için sözde
‘savunma’, ama aslında saldırma bütçesi için resmi olarak
670.6 milyar dolar talep etti, ama bu sadece açıklananlar. Buna
gizli ‘kara bütçe’ projeleri ve geliştirme masrafları ve daha
başka projeleri ilave edin, yine karşımıza 1.000.000.000.000
sayısı gibi bir miktar çıkıyor.
Bu
miktarla, çadırlarda yaşayan ‘evsiz’ Amerikalılar için kaç
tane ev alınırdı?
2008’de
Amerikan ordusu ile diğer dünya ülkelerinin harcamaları
Kanada
ve Avrupa’daki halk, bankalardan kaynaklanan mali çöküntüler
nedeniyle mağdur olmuş bir haldeyken, hükümetler gerekli olduğu
zaman hala askeri kampanyaları finanse edebiliyor. Kanada ; Kuveyt,
Almanya, Jamaika, Senegal, Kenya, Singapur ve Güney Kore’de askeri
üsler kurmak için görüşmeler yapıyor. Kanada ordusu için
yapılan masraflar, 2000 ylından beri ikiye katlanmış durumda.
Peki
soruyorum; Kanada en son ne zaman saldırıya uğramıştı? Veya bir
düşman ülke tarafından tehdit edildi de benim mi haberim olmadı?
Kanada
Savunma Bakanı Peter MacKay şöyle demiş: “Şunu
açıklığa kavuşturalım, planın odak noktası, uluslararası
misyonlarda, yani yurtdışındaki katılımlarda yer almak. NATO’da
önemli bir yerimiz var, Libya, Haiti gibi ülkelerdeki olanlara
karşı ülkemiz gidecek durumda... Dolayısıyla birçok başka ülke
gibi bu kapasitemizi kullanma doğrultusunda çalışmalar
yapıyoruz.”
Haa,
şimdi anlaşılıyor! “NATO’da
önemli bir yerimiz var, Libya, Haiti gibi ülkelerdeki olanlara
karşı ülkemiz gidecek durumda... Dolayısıyla birçok başka ülke
gibi bu kapasitemizi kullanma doğrultusunda çalışmalar
yapıyoruz.”
Daha
Kanada, Kanadalıları korumak için askeri harcamalarını ikiye
katlamadığına, Amerika da Amerikalıları korumak için yılda en
az trilyon dolar harcama yapmadığına göre, Kuzey Amerika ile
Avrupa orduları bir ‘dünya ordusu’ oluyor!
Dünya
Ordusu’nun resmi komuta merkezi Nato.Tabii ki bu global ilişkilerin
ardındaki gizli el durumunda. İnanılmaz miktarlarda paralar
kollektif olarak bu ülkeler tarafından, soy aileleri ve çoğunlukla
da Rothschild soyunun hastalıklı ve şeytani amaçları
doğrultusunda, kitle katliamları ve insanların köleleştirilmesi
için kullanılıyor.
Labirenti
aşan bir başka soru da şu olacak:
-“Hükümetler,
tamamen şüpheli birşey için hala bastırıyorlar mı?”
Eğer
cevap ‘evet’ ise mutlaka İllüminati planı yürürlüktedir.
Bu
kategoride başta küresel ısınma veya iklim değişikliği
yalanları olmak üzere bir örnekler listesi var. Daha fazla iklim
vergileri ve endüstrileşmeye karşı dayatmalar da var. Son derece
ölümcül, ama enerji tasarrufu sağlayan ampuller, ‘gerçek
bilim’in inanılırlığını lime lime ederek insanlara zorla
dayatılıyor. Eskiden sisteme inanan insanlar bile artık gerçeği
kabul etmeye başladılar. Zaten bu, en başından beri tam bir
sahtekarlıktı!
Obama’nın,
Kongre’de iklim değişikliğine karşı ihtiyaçları konusunda
konuşurken herkesin gülmeye başlaması önemli bir andır. ‘Ama,
ama, ama’ diyen şarkı klibinde olduğu gibi, insanların yol
açtığı iklim değişikliği masalının saçma olduğunu
biliyorlar, ama buna rağmen son derece pahalı ve insanları köle
eden politikalarıyla onlara, aslında var olmayan bir şeyle
savaşmaları gerektiğini söylüyorlar. Neden? Çünkü plan bu.
Yoksa Al Gore dünyayı terk mi etti? Hiç ortalıklarda yok da.
Genetiği
ile oynanmış gıdalar, sulara katılan florür ve El Kaide’ye
karşı savaş, bu kategorinin sayısız örneklerinden olup artık
hiç kabul görmediği halde hala sürdürülüp sündürülüyor...
Üçüncü
bir soru: Hiçbir mantığı olmayan politikalar mı sürdürülüyor?
Eğer
cevap ‘evet’ ise, İllüminati planı yürürlükte demektir.
Enerji
tasarrufu sağlayan ampullerden başka birşey söylemeye gerek yok.
Bunlar yasal olarak zorunlu kılınıyor. Ampul kırıldığı zaman
içindeki son derece zehirli cıva havaya yayılıyor. Her gün
milyonlarca ampulün çöpe atıldığı düşünülecek olursa,
bilim adamlarının da teyit ettiği üzere, havaya son derece
zararlı radyasyon ve kimyasal yayılıyor.
Üstelik
sadece insanları bunları kullanmaya teşvik etmekle kalsalar yine
iyi. Bir de yasallaştırıyorlar! Biliyorum çoğu kişi için buna
inanmak zor, ama bunu evde, işte ve ampullerin kullanıldığı her
yerde bizi radyasyona ve zehirli kimyasallara maruz bırakmak için
yapıyorlar.
İnsan
nüfusunun inanılmaz miktarlarda yok edilmesi planı, bir komplo
teoristi ‘deli’nin kafasından çıkmadı. Bu bir gerçek ve ‘pek
yakında burada olacak’ da değil, çoktan burada! Çoğu da kitle
katliamı şeklinde değil, sağlığa zararlı tehlikeli maddelere
maruz bırakmak suretiyle sağlanıyor.
İşte
bu ‘yeşil’ ve sözde tasarruf sağlayan ampuller de bu planın
bir parçası olarak sürekli olarak insanlara günlük radyasyon
sağlayan diğer kaynaklara ilave edildi. Diğer kaynaklar da malum;
cep telefonları ve baz istasyoları, bilgisayarlar, kablosuz erişim,
beden tarayıcıları, X ışınlarının aşırı kullanımı,
hastanelerdeki tarayıcılar, radyasyonlu yiyecekler, mikro dalga
fırınlar, nükleer santral felaketleri, dünyanın farklı
yerlerindeki savaşlarda atılan bombalardaki seyreltilmiş uranyum
ve siz söyleyin daha nicesi...
HAARP
teknolojisinin iyonosferde açtığı delikler yüzünden, dünyanın
doğal savunma mekanizması kozmik radyasyonu bloke edemiyor.
Japonya’daki Fukushima felaketinin bir ‘kaza’ olmadığını
gösterecek kanıtlar çoğalmaya başladı. Fukushima’nın hala
atmosfere yaymakta olduğu muazzam miktardaki radyasyon, hava ve su
yoluyla A.B.D. ve bütün dünyaya yayılıyor. Bu yayılım, 1986
yılında Ukrayna Kiev’deki Çernobil faciasından daha vahim
boyutlarda. Japonya’nın kendisi zaten mahvoldu...
Soğutma
işlemi için suyu kullanma amacıyla nükleer santralları zaten
kıyıdaki bölgelere inşa ediyorlar, ama böylece radyasyon denize
yayılıyor. Yukarıdaki resimdeki, kuzey batı İngiltere,
Cumbria’daki Sellafield santralı onlarca yıldan beri radyasyonunu
İrlanda Denizi’ne boşaltıyor. Cumbria’lılar, ‘Radyoaktif
Çevreye Karşı Platformu’nda önümüzdeki birkaç yıl
içerisinde nükleer atıkların ikiye katlanacağına dair bir rapor
hazırlamışlar.
Sözcü
Martin Forwood, yetkilileri müthiş bir gevşeklik içinde olmakla
suçlayarak “Hükümet yetkilileri bir felakete doğru uykuda gezer
gibi ilerliyorlar. Şimdi önlem alınmadığı takdirde verilmiş
tahhütlerin işe yaramayacağını ve Sellafield santralının,
atıkları denize bırakmayı sürdüreceğini göreceğiz” demiş.
Ancak
gölgedeki kişiler uykuda gezmiyor. Hepsi tasarlanmış. Bunun da
birçok nedeni var. Bunları halen yazmakta olduğum yeni kitabımda,
bir sürü yeni noktayı birleştirerek açıklayacağım, çünkü
alt yapı bilgisi olmadan konu iyi anlaşılamayabilir. Yalnız
nüfusun azaltılmakta olması bu planın bir parçası... (Ç.N.:
David’in son kitabı ‘Algılama Yanılgısı’ 900 sayfa olup,
çevirisi yapılmaktadır.)
Nüfusun
azaltılması programına, genetiği değiştirilmiş gıdalar, tarım
ilaçları, hormonlu etler, antibiyotikler, ilaç karteşinin
ürettiği ilaçlar, yaşlılara tıbbı tedavi uygulamalarının
azaltılması, chemtrails/uçaklardan püskürtülen zehirli metaller
uzun listeden sadece bir kaçı. Ayrıca aşılar var. Kitle katliamı
için insanların bağışıklık sistemi tam hedef alınmış
durumda. Hedef kitle, insan bedeninin doğal savunma mekanizması
baskılanmak suretiyle sayısız sağlık problemine maruz
bırakılıyor.
Bunu
yapmanın daha iyi bir yolu var; çocuk daha iki yaşına gelmeden
teker teker ya da karma halinde halen gelişmekte olan bağışıklık
sistemine zehir dolu saçmalıklar enjekte ediliyor. Tabii o zaman da
çocuk, bedeninin, insan bedeni için tasarlanmış olan muhteşem
savunma sistemine bir türlü kavuşamıyor.
Şu
aralar büyük bir ilgiyle Londra’da Microsoft trilyoneri Bill
Gates ile İngiltere Başbakanı David Cameron arasındaki
görüşmeleri izledim. Malum Gates şimdi ‘Bay Aşı’ oldu.
Biliyorsunuz, insan yapısı iklim değişikliği konusundaki
saçmalıkla için de hem büyük paralar, hem de büyük çaba
harcadı. Çok paranızın olması için çok bilgili ve akıllı
olmanız gerekmeyebiliyor. Pardon bir de Donal Trump var. Başka bir
diyeceğim yok...
Bill Gates |
Bill
ve Melinda Gates Vakfı, ‘3. Dünya Ülkeleri’ndeki aşı
kampanyaları için milyarlarca dolar bağışlıyor, ama tabii ki
bunun büyük bir bölümü, ‘elit soy’ aileleri bireylerinden
Warren Buffet’ten geliyor. Gates, bu hafta Londra’da ‘Global
Alliance
for Vaccines
and Immunisation/GAVI/Aşı
ve Bağışıklık için Global Birlik’ tarafından organize
edilmiş olan fon geliştirme konferansına katıldı.
Aslında
GAVI’nin ana finans kaynağı Gates Vakfı, ama Başbakan David
Cameron İngiliz vergi mükelleflerinin paralarından topladığı
814 milyon İngiliz Pound’unu yoksul ülkelerdeki çocukların
aşılanması için bağışlamaya karar verdi.
Dediğine
göre 80 milyon çocuğun aşılanması ile 1.4 milyon hayat
kurtulacakmış. “Bu
beş yılda her iki saniyede bir çocuğun aşılanması demek
oluyor. Her iki dakikada bir çocuğun hayatı kurtulacak.”
Demek İngiliz vergi mükelleflerinin koyduğu para bunu sağlayacak.
Cameron’un
denetleyicilerinin, kitlesel olarak nüfusu azaltma programları var.
Bu ruh hastası ve ahlaksız soy aile şebekesinin insanların başına
örmek istediği konuların en azını bile bilseniz, dünya
olaylarına bir baktığınız zaman ortaya başka bir soru daha
çıkıyor:
“Peki
o zaman, neden kendi istedikleri bir şeyin zıddı gibi görünen
bir şeyi başarmaya çalışıyor ve bunun için finans sağlıyorlar?”
Bu
soruyu ne zaman sorsanız cevap hep aynı oluyor. Aslında
istediklerini başarıyorlar, ama zorbalıklarını, şekerle
kaplayarak satıyorlar! Bu durumda, neden ‘Kabal’ın ölmesini
istediği çocukların hayatını kurtarmak istesinler ki! Cevap: Aşı
programları, hayat kurtarmak için değil, yok etmek için planlandı
da ondan! GAVI/ Aşı ve Bağışıklık için Global Birlik’, bazı
aşina isimlerin ‘Birlik’i...
Dünya
Sağlık Örgütü(WHO), Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF),
Dünya Bankası Grubu, Bill ve Melinde Gates Vakfı, bağış yapan
ülkelerin hükümetleri, gelişmekte olan ülkelerin hükümetleri,
aşı endüstrisi, Araştırma ve Teknik Sağlık Endüstrisi, sivil
toplum kuruluşları/örgütleri ve ‘bağımsız’ bireyler.
Mmmm.
Evet, bakınız ekip nasıl oluşuyor.
GAVI,
2000’de İsviçre, Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nun
toplantısında kurulmuş. Bunlar Bilderberg Grubu’ndaki aynı
kişiler. Biliyorsunuz, hani şu kitlesel olarak insan nüfusunu
azaltmak isteyen grup.
Bilderberg’ci
Bill Gates, Norveç’in Bilderberg’ci Başbakanı Jens Stoltenberg
ile görüşmeye gittikten kısa bir süre sonra Norveç’de,
GAVI’nin hedef ülkelerdeki aşı kampanyaları için, Norveç’in
bağışlarını iki katına çıkaracağı ilan edildi.
Norveç,
‘yoksul ülkelerdeki çocukların hayatlarını kurtarmak için’
aşı programında Bill Gates ve İngiltere ile birlikte yakın temas
içerisinde çalışıyor. Norveç Prensi, İsviçre’deki Bilderberg
konferansından döndükten sonra bunu duyduğuna çok memnun olmuş
olmalı... Aslında gerçeği suratımıza çarpıyorlar, ama bunu
ancak neye bakmamız gerektiğini bilirsek görebiliriz.
Plan
21 ile de durum aynı. (Ç.N.
Plan 21: 21.yüzyıl planı)
Bu da 1992’de Brezilya, Rio de Janeiro’daki B.M. Çevre ve
Kalkınma Konferansı’nda kuruldu. Konferansın başkanı, petrol
zengini, Kanadalı bir işadamı olan Maurice Strong idi. Bu kişi
hayatı boyunca Rothschild ve Rockefeller ailelerine hizmet etmiştir.
Plan
21, Birleşmiş Milletler organizasyonlarının, belirli devletlerin
ve ‘önemli’ grupların, global, ulusal ve lokal olarak her
alanda, insanların çevreyi doğrudan etkilemelerine karşı
gerçekleştirilecek olan bir eylem planıdır.
Plan
21, ‘koruma’ adı altında dünyanın her yanını çalıp,
insanları serf ya da köle yapacak olan faşist bir kontrol
yapısının dayatılacağı bir ‘nüfusun azaltılması’
planıdır. Yeni bir sorunun zamanı geldi:
İyonosfere
delik açan, denize ve atmosfere radyasyon yayan, yağmur ormanlarını
yok eden, Meksika körfezindeki ekosistemi mahveden dünyanın en
büyük çevre düşmanları nasıl oluyor da birdenbire yeşilci
oluyorlar?
Olmuyorlar....
Plan
21 soy aileler tarafından yaratılmış olup, onların kontrolündeki
Birleşmiş Milletler’in çalışmasıdır. Dünyayı ele geçirme
programının 40 bölümü vardır. Amaçlar şöyledir:
- Ulusal egemenliklere son verilecek,
- Toprak kaynakları, eko sistemler, çöller, ormanlar, dağlar, okyanuslar, içme suyu, tarım, şehircilik, biyoteknolojinin planlaması ve yönetimi devlete ait olacak, herkes eşit olarak köleleştirilecek,
- Finans kaynakları ve iş dünyasını devlet tayin edecek,
- Özel mülkiyet kaldırılacak,
- Aile birimi yeniden yapılandırılacak,
- Çocukları devlet yetiştirecek,
- İnsanların işlerini devlet belirleyecek,
- Seyahatlerde büyük kısıtlamalar yapılacak,
- İnsanlar için yerleşim bölgeleri oluşturulacak,
- İnsanlar yaşadıkları yerlerden ayrılmaya zorlanacak ve kitlesel yeniden yerleşim sağlanacak
- Eğitim kalitesi düşürülecek (bunu zaten başardılar)
Bütün
bunlar global, ulusal ve bölgesel düzeyde gerçekleştirilecek. Bu
hasta ruhlu kişilerin istediği Amerika haritası ise aşağıda
gösterildiği gibi...
Biyoçeşitliliği
korumak için temsili rezerv ve geçit sistemi kırsal kesim projesi.
Sürekli gelişim sağlamak üzere B.M. ve Amerikan, İnsan ve
Biyosfer Programları ve Dünya Mirası programı. Bu harita,
biyolojik çeşitlilik konusunda B.M.Konvansiyonu’nun onayını
durdurmak için A.B.D.Senatosu’nda kullanılmıştır.
Kırmızı:
İnsan kullanımına kapalı rezerv ve geçitler
Sarı:
Tampon bölge-çok düzenli kullanım için
Turuncu: Sınır
21/Nafta’nın La Paz kayıtdışı anlaşması-200 milgenişliğinde
uluslararası işbirliği bölgesi
Yeşil: Normal
kullanım
Pembe: Yerliler için
ayrılmış
Gri:
Ordu için ayrılmış
Kırmızı
bölümler insanların kullanımına kapalı. Sarı bölümler çok
düzenli kullanım için. Genel nüfus için sadece yeşil bölümler
açık. Onlar da çoğu insanın yüksek katlı binalarda istif
edileceği çok yoğun insan yerleşim bölgeleri.
Bütün
bunlar dünya devleti/hükümetinin ‘global’ vatandaşlara ve
‘global’ köylere dikta dayatacağı sürecin habercileri. Çoklu
seviyeli Kontrol Sistemi, insanları global, bölgesel, ulusal ve
yerel seviyelerde bu şekilde yönetecek.
Plan
21’in, şimdi adı ‘Süreklilik için Lokal Hükümetler’olan
Lokal Çevre Girişimleri için Uluslararası Komite’nin başkanı
olan Harvey Rubin’e özel mülkiyet ve konuşma özgürlüğü,
veAmerikan Anayasası’nın Hak ve Özgürlükler maddesi ile
bağlantılı olarak özgürlükleri nasıl etkileyeceği sorusu
sorulduğu zaman cevabı kısa olmuş: “Kollektif
haklar söz konusu olduğu zaman bireyler arka koltuğa geçer”.
Ben
şimdi bu satırları yazarken, geleceğin yetişkinleri olacak
çocuklarımızın bu kabusta yaşamaya programlanıyorlar. Sahibi bu
‘kabal’ olan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim, Kültür
Organizasyonu (UNESCO), 2005-2015 dönemini, ‘ESD/Sürekli Gelişim
İçin 10 Yıllık Eğitim Süreci’ olarak ilan etmiş bulunuyor.
Başka
bir deyişle; çocuklarımız için kitlesel zihin programlaması
operasyonu...
Bir
belgede şöyle diyor: “ESD/Sürekli
Gelişim için 10 Yıllık Eğitim Süreci ulaşılması zor ve
karmaşık bir tahhüttür... Bu, hayatın her yönüne dokunur...
herkesin değerlerini, davranışlarını ve sürdürülebilir bir
gelecek ve pozitif bir sosyal değişim için gerekli olan hayat
tarzını öğrenir...”
Dediğim
gibi, çocuklarımız için tam bir zihin programlama operasyonu.
Sistematik olarak eğitim kalitesinin düşürülmesinin bir sebebi
de aşağıdaki bir başka ‘sürdürülebilirlik’ belgesinde
özetleniyor:
Genellikle
daha yüksek gelirli yüksek öğrenim görmüş kişiler, daha düşük
geliri olan daha az eğitimli kişilere oranla, daha fazla kaynak
kullanabiliyorlar. Bu durumda daha fazla eğitim, sürdürülebilirliğe
olan tehdidi arttıyor.
Vay...
O ifadenin sonuçlarını bir düşünün.
Şeytani
ikili, Baba Bush ve Bill Clinton, başkanlıkları sırasında Plan
21’i destekledilerse mutlaka altında ölüm, yıkım ve kontrol
vardır. Clinton, hiçbir politik ve halk görüşüne dayanmadan,
‘Başkanlık Emri’ ile Başkan’ın Sürdürülebilir Gelişim’
Konsey’ini kurdu. ‘Sürdürülebilir Gelişim’ terimi, klasik
Orwell dili olup, belirli birşey gibi görünüp, aslında tamamen
farklı birşey olmasıdır.
Süreklilik
sağlamak için muhalif çevreye çeşitli zararlar verip yakıp
yıkmayı anlarım, ama bunun arkasında olan kişiler faaliyetleri
ile dünyayı mahvediyorlar. Plan 21 ise sürekli gelişim için
değil, sürekli ‘kontrol’ sağlama ve kitlesel olarak nüfusu
azaltma planı.
Uluslararası
bağlayıcılığı olan Biyo-Çeşitlilik Anlaşması, Birleşmiş
Milletler 1992 Dünya Zirvesi’nde bir ‘Rothschild-Rockefeller
kuklası’ olan Maurice Strong’un başkanlığında yapıldı.
Böylece ‘çevre komplosu’ o zamandan beri epeyce yol almış
oldu.
Amaç
kitlesel olarak nüfusun azaltılması ve geriye kalanlar üzerinde
de en aşırı düzeyde kontrol sağlamak. Birleşmiş Milletler’in
Küresel Biyo-Çeşitlilik Belirleme raporu, insan sayısının
%85’inin azaltılmasını öneriyor. Sadece A.B.D.’nin
sürdürülebilirlik planı haritasına bir bakınca bu uygulama için
nüfusun azaltması ölçeğini anlamak mümkün...
Aaron
Russo, Eddie Murphy’nin başrolü oynadığı ödüllü film
‘Trading Places’in yapımcısıydı. Ölmeden önce yıllarca
insanları bu komploya karşı uyarmak istedi. 2007’de açık açık
Rockefeller ailesinden Nick Rockefeller’in kendisine, nüfusun en
az yarıya indirileceğini söylediğini açıklamıştı.
Obama
yönetimi tarafından atanmış olan ‘bilim çarı’ John P.
Holdren de bu çeteden. 1977’de yazarlarından birisi olduğu
‘Eko-Bilim’ adlı kitapta insan nüfusunun en fazla bir milyar
olması gerektiğini, gıdalara ve içme suyuna müdahale edilerek
kitlesel olarak nüfusun azaltılmasını, zorunlu kürtajı,
gayrımeşru çocukları devletin almasını ve hamileliği önlemek
için zorunlu bedensel implantlerin yapılmasını öneriyordu.
Esrarengiz
Georgia Kitabeleri, A.B.D.’nin Georgia eyaletindeki Elbert
beldesinde bulunan ve astrolojik olarak hizalanmış granit bir
anıttır. Buna Amerika’nın ‘Stonehenge’i denir. (Stonehenge,
İngiltere’nin güneyinde büyük taşlardan oluşan bir
yapıt). Georgia
kitabelerini 1979’da R.C.Christian takma adlı kişinin yazmakla
görevlendirilmiş olduğu belirtilmektedir. Çeşitli dillerde
yazılmış olup, gelecekteki dünya için 10 maddelik rehber
niteliğindedir.
Bu
10 maddelik rehberde şöyle denmektedir: “İnsanlığı
500.000.000’un altında bir sayıda tutup doğa ile denge içersinde
tutun. Sağlık ve çeşitliliği geliştirerek üremeyi akıllıca
kontrol altına alın. Demek öyle? Peki bunu kim yapacak? Tabii ki
devlet!
Plan,
‘Plan 21’i, birkaç yıl içerisinde mümkün olduğu kadar çok
geliştirmek. Zaten bu yüzden Birleşmiş Milletler Genel Kurulu,
2011-2020 dönemini Birleşmiş Milletler Biyo-Çeşitliliğin On
Yılı ilan etti. ‘Biyo-Çeşitlilik Strateji Planı’nın
amaçlarının uygulanmasını geliştirip desteklemek için resmi
olarak yapılıyor. Yani, benim burada anlattıklarımın hepsi
geliştirilip destekleniyor. Hatta daha fazlası da var...
Şimdi
İllüminati’nin sahneye koymuş olduğu ‘Büyük Plan’ının
yeni bir aşamasındayız. İnsan toplumunda büyük değişiklikler
yapılıyor ve milyarlarca insan uykudan uyanmazsa hepsi uygulanacak.
Bunların gerçekleştiğine dair işaretler de var. Uyanışın
hızlanıp önümüzdeki yıllarda daha hızlı bir şekilde
genişlemesi lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder