12 Ocak 2015 Pazartesi

Gerçeğin Titreşimleri 45 - Plan 21 ve insanların azaltılması

(David Icke’ın Haziran 2011 tarihli makalesi)

Adım adım... İnsanların azaltılması...

Bir bilgisizlik, şaşkınlık ve akıl karşıklığı hali içindeki insanları kontrol altında tutmak için öne çıkarılan karşıklığın ve duman perdesinin aşılmasını sağlayan basit bazı temel kurallar var.

Dünya halkları aşırı bilgi yağmuru altında kalmış durumda. Tabii ki gerçek bilgi değil, sadece bilgi. 24 saat süren TV kanalları, radyo, gazeteler ve Internet insanlık tarihinde hiç görülmemiş boyutta bilgi akıtıyor. İnsanlar aşırı bilgi yorgunu olunca şalterleri kapanıyor.

Bir zamanlar annemin gözlemleyerek söylemiş olduğu gibi: “Birşeyin biler için iyi olduğunu söylüyorlar, sonra aynı şey için kötü diyorlar. Baş etmek çok zor!”

İşte sistem bunu istiyor. Dizin sırası, önce bombardıman et, şakına çevir, sonra şalter kapansın. Ancak bazı sorular sorarsanız İllüminati planını bütün şeffaflığı ile görmek mümkün. İşte bu sorulardan birisi şöyle olabilir: Devlet, parası olmadığı için muazzam boyutlarda finansal kısıtlama yaparken, muazzam miktarlara mal olan birşeyler mi yapıyor?

Eğer cevap ‘evet’ ise, o zaman İllüminati planı yürürlükte demektir. En belirgin örnek, ‘savaş’tır. Bir ülkenin finansal koşulları ne kadar kötü olursa olsun, savaş için her zaman para bulunur. Evet, bunu yaparlar, çünkü devletler savaşa, halkın iyiliği için değil, İllüminati’nin çıkarı ve insanlar üzerinde ‘kitlesel kontrol’ dayatmak için girerler.

Amerika gırtlağına kadar borç içinde. Resmi ulusal borç 15 trilyon dolar ve bu her gün yaklaşık 4 milyar dolar daha büyüyor. Neredeyse her bir Amerikan vatandaşının 50.000 dolar borcuna eşit. Yıllık faiz yaklaşık 430 milyar olup, borcun % 32’si yabancı ülkelere yapılmış. Trilyonun sayısal görüntüsü 1.000.000.000.000. Bunu şimdiki resmi borca yaklaşmak için 15 ile çarpın ve asıl borcun bunun da üzerinde olduğunu unutmayın.
Peki buna karşılık Obama ne yapıyor? Libya ile savaşa giriyor, Pakistan ve Yemen de sırada. (Ç.N. : David’in bu makalesi 2011 yılında yazılmıştır). Afganistan ve Irak’a bunlar da ilave oluyor, Afrika, Orta Doğu ve Yakın Doğu’daki sömürgeler ise İllüminati’nin işgal ve katliamlar çılgınlığının içine düşüyor.


Amerikan hükümeti askeri harcamaları % 85 oranında azaltsa bile insanları baskı altına almak veya öldürmek için hala dünyadaki bütün ülkelerden daha çok harcama yapıyor olurdu. Obama 2012 için sözde ‘savunma’, ama aslında saldırma bütçesi için resmi olarak 670.6 milyar dolar talep etti, ama bu sadece açıklananlar. Buna gizli ‘kara bütçe’ projeleri ve geliştirme masrafları ve daha başka projeleri ilave edin, yine karşımıza 1.000.000.000.000 sayısı gibi bir miktar çıkıyor.

Bu miktarla, çadırlarda yaşayan ‘evsiz’ Amerikalılar için kaç tane ev alınırdı?

2008’de Amerikan ordusu ile diğer dünya ülkelerinin harcamaları

Kanada ve Avrupa’daki halk, bankalardan kaynaklanan mali çöküntüler nedeniyle mağdur olmuş bir haldeyken, hükümetler gerekli olduğu zaman hala askeri kampanyaları finanse edebiliyor. Kanada ; Kuveyt, Almanya, Jamaika, Senegal, Kenya, Singapur ve Güney Kore’de askeri üsler kurmak için görüşmeler yapıyor. Kanada ordusu için yapılan masraflar, 2000 ylından beri ikiye katlanmış durumda.

Peki soruyorum; Kanada en son ne zaman saldırıya uğramıştı? Veya bir düşman ülke tarafından tehdit edildi de benim mi haberim olmadı?

Kanada Savunma Bakanı Peter MacKay şöyle demiş: “Şunu açıklığa kavuşturalım, planın odak noktası, uluslararası misyonlarda, yani yurtdışındaki katılımlarda yer almak. NATO’da önemli bir yerimiz var, Libya, Haiti gibi ülkelerdeki olanlara karşı ülkemiz gidecek durumda... Dolayısıyla birçok başka ülke gibi bu kapasitemizi kullanma doğrultusunda çalışmalar yapıyoruz.

Haa, şimdi anlaşılıyor! “NATO’da önemli bir yerimiz var, Libya, Haiti gibi ülkelerdeki olanlara karşı ülkemiz gidecek durumda... Dolayısıyla birçok başka ülke gibi bu kapasitemizi kullanma doğrultusunda çalışmalar yapıyoruz.”

Daha Kanada, Kanadalıları korumak için askeri harcamalarını ikiye katlamadığına, Amerika da Amerikalıları korumak için yılda en az trilyon dolar harcama yapmadığına göre, Kuzey Amerika ile Avrupa orduları bir ‘dünya ordusu’ oluyor!

Dünya Ordusu’nun resmi komuta merkezi Nato.Tabii ki bu global ilişkilerin ardındaki gizli el durumunda. İnanılmaz miktarlarda paralar kollektif olarak bu ülkeler tarafından, soy aileleri ve çoğunlukla da Rothschild soyunun hastalıklı ve şeytani amaçları doğrultusunda, kitle katliamları ve insanların köleleştirilmesi için kullanılıyor.

Labirenti aşan bir başka soru da şu olacak:

-“Hükümetler, tamamen şüpheli birşey için hala bastırıyorlar mı?”

Eğer cevap ‘evet’ ise mutlaka İllüminati planı yürürlüktedir.

Bu kategoride başta küresel ısınma veya iklim değişikliği yalanları olmak üzere bir örnekler listesi var. Daha fazla iklim vergileri ve endüstrileşmeye karşı dayatmalar da var. Son derece ölümcül, ama enerji tasarrufu sağlayan ampuller, ‘gerçek bilim’in inanılırlığını lime lime ederek insanlara zorla dayatılıyor. Eskiden sisteme inanan insanlar bile artık gerçeği kabul etmeye başladılar. Zaten bu, en başından beri tam bir sahtekarlıktı!

Obama’nın, Kongre’de iklim değişikliğine karşı ihtiyaçları konusunda konuşurken herkesin gülmeye başlaması önemli bir andır. ‘Ama, ama, ama’ diyen şarkı klibinde olduğu gibi, insanların yol açtığı iklim değişikliği masalının saçma olduğunu biliyorlar, ama buna rağmen son derece pahalı ve insanları köle eden politikalarıyla onlara, aslında var olmayan bir şeyle savaşmaları gerektiğini söylüyorlar. Neden? Çünkü plan bu. Yoksa Al Gore dünyayı terk mi etti? Hiç ortalıklarda yok da.

Genetiği ile oynanmış gıdalar, sulara katılan florür ve El Kaide’ye karşı savaş, bu kategorinin sayısız örneklerinden olup artık hiç kabul görmediği halde hala sürdürülüp sündürülüyor...

Üçüncü bir soru: Hiçbir mantığı olmayan politikalar mı sürdürülüyor?

Eğer cevap ‘evet’ ise, İllüminati planı yürürlükte demektir.

Enerji tasarrufu sağlayan ampullerden başka birşey söylemeye gerek yok. Bunlar yasal olarak zorunlu kılınıyor. Ampul kırıldığı zaman içindeki son derece zehirli cıva havaya yayılıyor. Her gün milyonlarca ampulün çöpe atıldığı düşünülecek olursa, bilim adamlarının da teyit ettiği üzere, havaya son derece zararlı radyasyon ve kimyasal yayılıyor.

Üstelik sadece insanları bunları kullanmaya teşvik etmekle kalsalar yine iyi. Bir de yasallaştırıyorlar! Biliyorum çoğu kişi için buna inanmak zor, ama bunu evde, işte ve ampullerin kullanıldığı her yerde bizi radyasyona ve zehirli kimyasallara maruz bırakmak için yapıyorlar.


İnsan nüfusunun inanılmaz miktarlarda yok edilmesi planı, bir komplo teoristi ‘deli’nin kafasından çıkmadı. Bu bir gerçek ve ‘pek yakında burada olacak’ da değil, çoktan burada! Çoğu da kitle katliamı şeklinde değil, sağlığa zararlı tehlikeli maddelere maruz bırakmak suretiyle sağlanıyor.

İşte bu ‘yeşil’ ve sözde tasarruf sağlayan ampuller de bu planın bir parçası olarak sürekli olarak insanlara günlük radyasyon sağlayan diğer kaynaklara ilave edildi. Diğer kaynaklar da malum; cep telefonları ve baz istasyoları, bilgisayarlar, kablosuz erişim, beden tarayıcıları, X ışınlarının aşırı kullanımı, hastanelerdeki tarayıcılar, radyasyonlu yiyecekler, mikro dalga fırınlar, nükleer santral felaketleri, dünyanın farklı yerlerindeki savaşlarda atılan bombalardaki seyreltilmiş uranyum ve siz söyleyin daha nicesi...

HAARP teknolojisinin iyonosferde açtığı delikler yüzünden, dünyanın doğal savunma mekanizması kozmik radyasyonu bloke edemiyor. Japonya’daki Fukushima felaketinin bir ‘kaza’ olmadığını gösterecek kanıtlar çoğalmaya başladı. Fukushima’nın hala atmosfere yaymakta olduğu muazzam miktardaki radyasyon, hava ve su yoluyla A.B.D. ve bütün dünyaya yayılıyor. Bu yayılım, 1986 yılında Ukrayna Kiev’deki Çernobil faciasından daha vahim boyutlarda. Japonya’nın kendisi zaten mahvoldu...

Soğutma işlemi için suyu kullanma amacıyla nükleer santralları zaten kıyıdaki bölgelere inşa ediyorlar, ama böylece radyasyon denize yayılıyor. Yukarıdaki resimdeki, kuzey batı İngiltere, Cumbria’daki Sellafield santralı onlarca yıldan beri radyasyonunu İrlanda Denizi’ne boşaltıyor. Cumbria’lılar, ‘Radyoaktif Çevreye Karşı Platformu’nda önümüzdeki birkaç yıl içerisinde nükleer atıkların ikiye katlanacağına dair bir rapor hazırlamışlar.

Sözcü Martin Forwood, yetkilileri müthiş bir gevşeklik içinde olmakla suçlayarak “Hükümet yetkilileri bir felakete doğru uykuda gezer gibi ilerliyorlar. Şimdi önlem alınmadığı takdirde verilmiş tahhütlerin işe yaramayacağını ve Sellafield santralının, atıkları denize bırakmayı sürdüreceğini göreceğiz” demiş.

Ancak gölgedeki kişiler uykuda gezmiyor. Hepsi tasarlanmış. Bunun da birçok nedeni var. Bunları halen yazmakta olduğum yeni kitabımda, bir sürü yeni noktayı birleştirerek açıklayacağım, çünkü alt yapı bilgisi olmadan konu iyi anlaşılamayabilir. Yalnız nüfusun azaltılmakta olması bu planın bir parçası... (Ç.N.: David’in son kitabı ‘Algılama Yanılgısı’ 900 sayfa olup, çevirisi yapılmaktadır.)

Nüfusun azaltılması programına, genetiği değiştirilmiş gıdalar, tarım ilaçları, hormonlu etler, antibiyotikler, ilaç karteşinin ürettiği ilaçlar, yaşlılara tıbbı tedavi uygulamalarının azaltılması, chemtrails/uçaklardan püskürtülen zehirli metaller uzun listeden sadece bir kaçı. Ayrıca aşılar var. Kitle katliamı için insanların bağışıklık sistemi tam hedef alınmış durumda. Hedef kitle, insan bedeninin doğal savunma mekanizması baskılanmak suretiyle sayısız sağlık problemine maruz bırakılıyor.

Bunu yapmanın daha iyi bir yolu var; çocuk daha iki yaşına gelmeden teker teker ya da karma halinde halen gelişmekte olan bağışıklık sistemine zehir dolu saçmalıklar enjekte ediliyor. Tabii o zaman da çocuk, bedeninin, insan bedeni için tasarlanmış olan muhteşem savunma sistemine bir türlü kavuşamıyor.

Şu aralar büyük bir ilgiyle Londra’da Microsoft trilyoneri Bill Gates ile İngiltere Başbakanı David Cameron arasındaki görüşmeleri izledim. Malum Gates şimdi ‘Bay Aşı’ oldu. Biliyorsunuz, insan yapısı iklim değişikliği konusundaki saçmalıkla için de hem büyük paralar, hem de büyük çaba harcadı. Çok paranızın olması için çok bilgili ve akıllı olmanız gerekmeyebiliyor. Pardon bir de Donal Trump var. Başka bir diyeceğim yok...

Bill Gates
Bill ve Melinda Gates Vakfı, ‘3. Dünya Ülkeleri’ndeki aşı kampanyaları için milyarlarca dolar bağışlıyor, ama tabii ki bunun büyük bir bölümü, ‘elit soy’ aileleri bireylerinden Warren Buffet’ten geliyor. Gates, bu hafta Londra’da ‘Global Alliance for Vaccines and Immunisation/GAVI/Aşı ve Bağışıklık için Global Birlik’ tarafından organize edilmiş olan fon geliştirme konferansına katıldı.

Aslında GAVI’nin ana finans kaynağı Gates Vakfı, ama Başbakan David Cameron İngiliz vergi mükelleflerinin paralarından topladığı 814 milyon İngiliz Pound’unu yoksul ülkelerdeki çocukların aşılanması için bağışlamaya karar verdi.

Dediğine göre 80 milyon çocuğun aşılanması ile 1.4 milyon hayat kurtulacakmış. “Bu beş yılda her iki saniyede bir çocuğun aşılanması demek oluyor. Her iki dakikada bir çocuğun hayatı kurtulacak.” Demek İngiliz vergi mükelleflerinin koyduğu para bunu sağlayacak.

Cameron’un denetleyicilerinin, kitlesel olarak nüfusu azaltma programları var. Bu ruh hastası ve ahlaksız soy aile şebekesinin insanların başına örmek istediği konuların en azını bile bilseniz, dünya olaylarına bir baktığınız zaman ortaya başka bir soru daha çıkıyor:

Peki o zaman, neden kendi istedikleri bir şeyin zıddı gibi görünen bir şeyi başarmaya çalışıyor ve bunun için finans sağlıyorlar?”

Bu soruyu ne zaman sorsanız cevap hep aynı oluyor. Aslında istediklerini başarıyorlar, ama zorbalıklarını, şekerle kaplayarak satıyorlar! Bu durumda, neden ‘Kabal’ın ölmesini istediği çocukların hayatını kurtarmak istesinler ki! Cevap: Aşı programları, hayat kurtarmak için değil, yok etmek için planlandı da ondan! GAVI/ Aşı ve Bağışıklık için Global Birlik’, bazı aşina isimlerin ‘Birlik’i...

Dünya Sağlık Örgütü(WHO), Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF), Dünya Bankası Grubu, Bill ve Melinde Gates Vakfı, bağış yapan ülkelerin hükümetleri, gelişmekte olan ülkelerin hükümetleri, aşı endüstrisi, Araştırma ve Teknik Sağlık Endüstrisi, sivil toplum kuruluşları/örgütleri ve ‘bağımsız’ bireyler.

Mmmm. Evet, bakınız ekip nasıl oluşuyor.

GAVI, 2000’de İsviçre, Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nun toplantısında kurulmuş. Bunlar Bilderberg Grubu’ndaki aynı kişiler. Biliyorsunuz, hani şu kitlesel olarak insan nüfusunu azaltmak isteyen grup.

Bilderberg’ci Bill Gates, Norveç’in Bilderberg’ci Başbakanı Jens Stoltenberg ile görüşmeye gittikten kısa bir süre sonra Norveç’de, GAVI’nin hedef ülkelerdeki aşı kampanyaları için, Norveç’in bağışlarını iki katına çıkaracağı ilan edildi.

Norveç, ‘yoksul ülkelerdeki çocukların hayatlarını kurtarmak için’ aşı programında Bill Gates ve İngiltere ile birlikte yakın temas içerisinde çalışıyor. Norveç Prensi, İsviçre’deki Bilderberg konferansından döndükten sonra bunu duyduğuna çok memnun olmuş olmalı... Aslında gerçeği suratımıza çarpıyorlar, ama bunu ancak neye bakmamız gerektiğini bilirsek görebiliriz.

Plan 21 ile de durum aynı. (Ç.N. Plan 21: 21.yüzyıl planı) Bu da 1992’de Brezilya, Rio de Janeiro’daki B.M. Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda kuruldu. Konferansın başkanı, petrol zengini, Kanadalı bir işadamı olan Maurice Strong idi. Bu kişi hayatı boyunca Rothschild ve Rockefeller ailelerine hizmet etmiştir.

Plan 21, Birleşmiş Milletler organizasyonlarının, belirli devletlerin ve ‘önemli’ grupların, global, ulusal ve lokal olarak her alanda, insanların çevreyi doğrudan etkilemelerine karşı gerçekleştirilecek olan bir eylem planıdır.
Plan 21, ‘koruma’ adı altında dünyanın her yanını çalıp, insanları serf ya da köle yapacak olan faşist bir kontrol yapısının dayatılacağı bir ‘nüfusun azaltılması’ planıdır. Yeni bir sorunun zamanı geldi:

İyonosfere delik açan, denize ve atmosfere radyasyon yayan, yağmur ormanlarını yok eden, Meksika körfezindeki ekosistemi mahveden dünyanın en büyük çevre düşmanları nasıl oluyor da birdenbire yeşilci oluyorlar?

Olmuyorlar....
Plan 21 soy aileler tarafından yaratılmış olup, onların kontrolündeki Birleşmiş Milletler’in çalışmasıdır. Dünyayı ele geçirme programının 40 bölümü vardır. Amaçlar şöyledir:


  • Ulusal egemenliklere son verilecek,
  • Toprak kaynakları, eko sistemler, çöller, ormanlar, dağlar, okyanuslar, içme suyu, tarım, şehircilik, biyoteknolojinin planlaması ve yönetimi devlete ait olacak, herkes eşit olarak köleleştirilecek,
  • Finans kaynakları ve iş dünyasını devlet tayin edecek,
  • Özel mülkiyet kaldırılacak,
  • Aile birimi yeniden yapılandırılacak,
  • Çocukları devlet yetiştirecek,
  • İnsanların işlerini devlet belirleyecek,
  • Seyahatlerde büyük kısıtlamalar yapılacak,
  • İnsanlar için yerleşim bölgeleri oluşturulacak,
  • İnsanlar yaşadıkları yerlerden ayrılmaya zorlanacak ve kitlesel yeniden yerleşim sağlanacak
  • Eğitim kalitesi düşürülecek (bunu zaten başardılar)
Bütün bunlar global, ulusal ve bölgesel düzeyde gerçekleştirilecek. Bu hasta ruhlu kişilerin istediği Amerika haritası ise aşağıda gösterildiği gibi...

Biyoçeşitliliği korumak için temsili rezerv ve geçit sistemi kırsal kesim projesi. Sürekli gelişim sağlamak üzere B.M. ve Amerikan, İnsan ve Biyosfer Programları ve Dünya Mirası programı. Bu harita, biyolojik çeşitlilik konusunda B.M.Konvansiyonu’nun onayını durdurmak için A.B.D.Senatosu’nda kullanılmıştır.
Kırmızı: İnsan kullanımına kapalı rezerv ve geçitler
Sarı: Tampon bölge-çok düzenli kullanım için
Turuncu: Sınır 21/Nafta’nın La Paz kayıtdışı anlaşması-200 milgenişliğinde uluslararası işbirliği bölgesi
Yeşil: Normal kullanım
Pembe: Yerliler için ayrılmış
Gri: Ordu için ayrılmış

Kırmızı bölümler insanların kullanımına kapalı. Sarı bölümler çok düzenli kullanım için. Genel nüfus için sadece yeşil bölümler açık. Onlar da çoğu insanın yüksek katlı binalarda istif edileceği çok yoğun insan yerleşim bölgeleri.

Bütün bunlar dünya devleti/hükümetinin ‘global’ vatandaşlara ve ‘global’ köylere dikta dayatacağı sürecin habercileri. Çoklu seviyeli Kontrol Sistemi, insanları global, bölgesel, ulusal ve yerel seviyelerde bu şekilde yönetecek.

Plan 21’in, şimdi adı ‘Süreklilik için Lokal Hükümetler’olan Lokal Çevre Girişimleri için Uluslararası Komite’nin başkanı olan Harvey Rubin’e özel mülkiyet ve konuşma özgürlüğü, veAmerikan Anayasası’nın Hak ve Özgürlükler maddesi ile bağlantılı olarak özgürlükleri nasıl etkileyeceği sorusu sorulduğu zaman cevabı kısa olmuş: “Kollektif haklar söz konusu olduğu zaman bireyler arka koltuğa geçer”.

Ben şimdi bu satırları yazarken, geleceğin yetişkinleri olacak çocuklarımızın bu kabusta yaşamaya programlanıyorlar. Sahibi bu ‘kabal’ olan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim, Kültür Organizasyonu (UNESCO), 2005-2015 dönemini, ‘ESD/Sürekli Gelişim İçin 10 Yıllık Eğitim Süreci’ olarak ilan etmiş bulunuyor.

Başka bir deyişle; çocuklarımız için kitlesel zihin programlaması operasyonu...

Bir belgede şöyle diyor: “ESD/Sürekli Gelişim için 10 Yıllık Eğitim Süreci ulaşılması zor ve karmaşık bir tahhüttür... Bu, hayatın her yönüne dokunur... herkesin değerlerini, davranışlarını ve sürdürülebilir bir gelecek ve pozitif bir sosyal değişim için gerekli olan hayat tarzını öğrenir...”

Dediğim gibi, çocuklarımız için tam bir zihin programlama operasyonu. Sistematik olarak eğitim kalitesinin düşürülmesinin bir sebebi de aşağıdaki bir başka ‘sürdürülebilirlik’ belgesinde özetleniyor:

Genellikle daha yüksek gelirli yüksek öğrenim görmüş kişiler, daha düşük geliri olan daha az eğitimli kişilere oranla, daha fazla kaynak kullanabiliyorlar. Bu durumda daha fazla eğitim, sürdürülebilirliğe olan tehdidi arttıyor.

Vay... O ifadenin sonuçlarını bir düşünün.
Şeytani ikili, Baba Bush ve Bill Clinton, başkanlıkları sırasında Plan 21’i destekledilerse mutlaka altında ölüm, yıkım ve kontrol vardır. Clinton, hiçbir politik ve halk görüşüne dayanmadan, ‘Başkanlık Emri’ ile Başkan’ın Sürdürülebilir Gelişim’ Konsey’ini kurdu. ‘Sürdürülebilir Gelişim’ terimi, klasik Orwell dili olup, belirli birşey gibi görünüp, aslında tamamen farklı birşey olmasıdır.

Süreklilik sağlamak için muhalif çevreye çeşitli zararlar verip yakıp yıkmayı anlarım, ama bunun arkasında olan kişiler faaliyetleri ile dünyayı mahvediyorlar. Plan 21 ise sürekli gelişim için değil, sürekli ‘kontrol’ sağlama ve kitlesel olarak nüfusu azaltma planı.

Uluslararası bağlayıcılığı olan Biyo-Çeşitlilik Anlaşması, Birleşmiş Milletler 1992 Dünya Zirvesi’nde bir ‘Rothschild-Rockefeller kuklası’ olan Maurice Strong’un başkanlığında yapıldı. Böylece ‘çevre komplosu’ o zamandan beri epeyce yol almış oldu.

Amaç kitlesel olarak nüfusun azaltılması ve geriye kalanlar üzerinde de en aşırı düzeyde kontrol sağlamak. Birleşmiş Milletler’in Küresel Biyo-Çeşitlilik Belirleme raporu, insan sayısının %85’inin azaltılmasını öneriyor. Sadece A.B.D.’nin sürdürülebilirlik planı haritasına bir bakınca bu uygulama için nüfusun azaltması ölçeğini anlamak mümkün...

Aaron Russo, Eddie Murphy’nin başrolü oynadığı ödüllü film ‘Trading Places’in yapımcısıydı. Ölmeden önce yıllarca insanları bu komploya karşı uyarmak istedi. 2007’de açık açık Rockefeller ailesinden Nick Rockefeller’in kendisine, nüfusun en az yarıya indirileceğini söylediğini açıklamıştı.

Obama yönetimi tarafından atanmış olan ‘bilim çarı’ John P. Holdren de bu çeteden. 1977’de yazarlarından birisi olduğu ‘Eko-Bilim’ adlı kitapta insan nüfusunun en fazla bir milyar olması gerektiğini, gıdalara ve içme suyuna müdahale edilerek kitlesel olarak nüfusun azaltılmasını, zorunlu kürtajı, gayrımeşru çocukları devletin almasını ve hamileliği önlemek için zorunlu bedensel implantlerin yapılmasını öneriyordu.

Esrarengiz Georgia Kitabeleri, A.B.D.’nin Georgia eyaletindeki Elbert beldesinde bulunan ve astrolojik olarak hizalanmış granit bir anıttır. Buna Amerika’nın ‘Stonehenge’i denir. (Stonehenge, İngiltere’nin güneyinde büyük taşlardan oluşan bir yapıt). Georgia kitabelerini 1979’da R.C.Christian takma adlı kişinin yazmakla görevlendirilmiş olduğu belirtilmektedir. Çeşitli dillerde yazılmış olup, gelecekteki dünya için 10 maddelik rehber niteliğindedir.

Bu 10 maddelik rehberde şöyle denmektedir: “İnsanlığı 500.000.000’un altında bir sayıda tutup doğa ile denge içersinde tutun. Sağlık ve çeşitliliği geliştirerek üremeyi akıllıca kontrol altına alın. Demek öyle? Peki bunu kim yapacak? Tabii ki devlet!

Plan, ‘Plan 21’i, birkaç yıl içerisinde mümkün olduğu kadar çok geliştirmek. Zaten bu yüzden Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2011-2020 dönemini Birleşmiş Milletler Biyo-Çeşitliliğin On Yılı ilan etti. ‘Biyo-Çeşitlilik Strateji Planı’nın amaçlarının uygulanmasını geliştirip desteklemek için resmi olarak yapılıyor. Yani, benim burada anlattıklarımın hepsi geliştirilip destekleniyor. Hatta daha fazlası da var...

Şimdi İllüminati’nin sahneye koymuş olduğu ‘Büyük Plan’ının yeni bir aşamasındayız. İnsan toplumunda büyük değişiklikler yapılıyor ve milyarlarca insan uykudan uyanmazsa hepsi uygulanacak. Bunların gerçekleştiğine dair işaretler de var. Uyanışın hızlanıp önümüzdeki yıllarda daha hızlı bir şekilde genişlemesi lazım.

Yani bütün bunların kendiliğinden mucizevi bir şekilde yok olmasını beklemek gibi bir seçeneğimiz yok. Bütün bunlar, ancak biz gerçekleşmesine göz yummazsak gerçekleşmez...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşım