8 Eylül 2016 Perşembe

Video metni: 5 duyunun ötesi


5 Duyu Bilinci’nin Ötesine Geçiş


Ruhsal yolculuk gittikçe daha derin bir şekilde önümüze serilirken, kendi realitemizi kendi yarattığımızı anlamadan, dünyada olanları ve bunu değiştirmenin mümkün olduğunun farkındalığına varmak çok zor. Gerçek olduğunu düşündüğümüz şey, bizim deneyimlediğimiz realite oluyor, örneğin; kendinizi güçsüz hisseder ve “Ben halktan güçsüz ve aciz Joe, benim ne gücüm olabilir ki” diye düşündüğünüz zaman nasıl bir hayatınız olur? Zavallı aciz siz olan güçsüz bir hayatınız olur. Oysa ‘zavallı, aciz ben” diye birşey yok! Bu sadece, sizin realiteyi algılayış şekliniz... 

Zaten kontrol sisteminin bütün amacı da, beşikten mezara bütün insanları, hiç güçlerinin olmadığına, hayatlarının iyi veya kötü şans ve de tesadüflerden ibaret olduğuna, dolayısıyla güçlerini, her şeyi daha iyi bildikleri için güçlü olanlara vermeleri gerektiğine inandırmak.

Dünyadaki ─saymadım bilmiyorum, duyduğum bu─ altı yedi milyar insanın büyük bir çoğunluğu bu konuda bilinçli değil. Ben onlara “beden bilinçli” veya “5 duyu bilinci’ olanlar diyorum. Yani bu, bilinçliliğin daha yüksek bilgi seviyelerine sahip, daha derin ve daha bilge olan bir bilinçlilik değil. Oysa aslında aynen öyleler! Neyse ki, yine de artık insanlar bilinçlerine uyanıyorlar. Bazı kişilerden duyuyorum; “Birdenbire uyandım ve görmeye başladım!”...

Peki bu “Uyanmak da nedir?” diye sorulacak olursa cevabı şu:


Uyanmak, insanların; “Görebiliyorum, dokunabiliyorum, tadabiliyorum, koklayabiliyorum, ah, o halde var demektir” dedikleri ‘5 Duyu Bilinci’nin, çok ötesine geçmeleri demektir. Daha başka bir deyişle, sonsuz bilinçlerinin çok daha derinliklerine ulaşabildikleri ve dünyayı algılama/gözlemleme noktalarının çok daha geliştiği ‘çok boyutlu bilinç’e ulaşmalarıdır...

Bazı kişilerden duyuyorum; “Anlayamıyorum, o kadar açık ve net ki, nasıl olur da şimdiye kadar görememişim?” diyorlar. Çünkü ‘beden bilinci’ndeydiniz, sadece 5 duyu bilinci ile görüyordunuz da ondan. Sözünü ettiğim yüksek bilinç seviyesinde değildiniz. 

Bu, küçücük bir odada olmaya benzer. Odanın bir kapısı vardır, herkes odada oturmaktadır. Siz o odada doğmuşsunuzdur ve oradakiler size, herşeyin sadece bu oda olduğunu söylemişlerdir. Dünya budur, olasılık sınırlıdır, sizin limitleriniz de budur. Ne zaman kapıya doğru gidecek olsanız hemen hepsi, “Aman ha, sakın o kapıdan geçme, sonra Papa ne der, Haham ne der, sonra annen ne der, ya çalıştığın ofistekiler? Aman Tanrım, o kapıdan çıkamazsın!” diye engel olurlar. Dolayısıyla o kapıdan hiç çıkamazsınız. Peki sonunda çıktığınız zaman ne olur? 

Kapıyı açıp çıkarsınız, birden; “Hey, herşey bu oda değilmiş, ben de sadece bu değilmişim.” dersiniz. Koridoru aşar, avluya gelir, çiti geçer, tepeye doğru yürürsünüz, sonra dönüp arkaya bakarsınız. Arkada boydan boya duvarlar, kırık camlar, dikenli teller, bir aşağı, bir yukarı yürüyen muhafızlar vardır, uzaktaki küçük binayı görürsünüz. Bütün hayatınız, sınırlı olasılıklarla sınırlanmış olduğunuza inanmış bir şekilde o binadaki küçük odada geçmiştir. 

İşte, kontrol sistemi, bütün insanları orada tutmak istiyor, çünkü ‘5 duyu bilinci’nde olduğunuz zaman, sizin bu 5 duyunuzu manipüle edebiliyorlar. 

Oysa, önyargılı fikirler ve programlanmış inanışlardan kurtulup yüksek bilincinizi iyice geliştirir, boş bir sayfa ile yeniden başlarsanız, sembolik olarak tepenin en üstüne çıkınca; “Aman Tanrım, şimdi hepsini görebiliyorum!” dersiniz. Eğer ‘5 duyu bilinci’nde kalırsak, unutalım gitsin... Çünkü sistem bizi kontrolü altında, duyduklarımız, yediklerimiz, kokladıklarımız ve gördüklerimiz yoluyla tutuyor. 

Dünyadaki toplumlara bakın, nasıl yapılanmışlar? Tamamen 5 duyuyu, kandırma ve tuzağın içinde tutmaya dayalı bir yapılanma var. Bu bizi, üzerimize doğru gelen lokomotifin önündeki ışığa hipnotize olmuş gibi bakar halde tutuyor. 

Biraz önyargılı fikirlerden, inanışlardan, rahibinizin, annenizin veya üniversitedeki profesörünüzün söylediklerinden uzaklaşırsanız, boş bir sayfa ile kendiniz için düşünmeye başlarsınız. İşte o zaman dünyayı farklı gözle görmeye başlarsınız. Sonra inanılmaz şeyler olmaya başlar. Bunu çok iyi biliyorum, 20 yıldır deneyimledim. Birçok başka kişinin deneyimlediğini de biliyorum.

Eğer birden, bu korkunç durumun son bulması için bir katkıda bulunup, güzel bir dünya için niyet ederseniz ne olur? Bu seviyede hepimiz elektromanyetik varlıklar olduğumuz için o güzel niyet enerjisi gider, bizim gibi düşünen insan, yer ve deneyimlerin enerjisine kilitlenir. Kendimize o insanları çekmeye başlarız. Buna da ‘eşzamanlılık veya senkronizasyon’ deriz. “Şu tesadüfe bak, tam da böyle düşünüyordum, şunu yapmak istedim, karşıma sen çıktın ve aynı şeyi düşünüyorsun” dediğimiz kişilerle karşılaşırız. Yani zihinler/enerjiler birbirine çekilir. Sonraki adımın ne olacağına dair esinlenirsiniz. 

Kişilerin, dünyanın şimdiki durumuna ne şekilde tepki göstereceklerini söylemek bana da düşmez, başkasına da... Oysa, gırtlağımıza kadar çevremizi, sürekli olarak ne yapacağımızı, ne düşüneceğimizi, nasıl tepki vereceğimizi söyleyen insanlar sarmış. Artık buna ihtiyacımız yok! İnsanların, neler olduğunu algılamaları için esinlenmelerini sağlamak, yüksek bilinçlerine ulaşmalar için onları teşvik etmemiz lazım. 

İnsanların koyun zihniyetinden, sürüyü bırakma korkusundan kurtulup, kendi bilinçlerine açılmaları lazım. Sözünü ettiğimiz konularda nasıl ve ne yapacaklarına da kendilerine karar vermeliler. Aksi takdirde şimdiden geçmiş olsun.

Çok sayıda komplo teorisyeni var, ama onların da çoğu ‘beden bilinçli’. Müthiş bir iş yapıyor, bütün o banka sisteminin, politika sisteminin v.s. manipülasyonu hakkında bilgiler veriyor, bunları öğrenmemizi sağlıyorlar. Herkesin bu zihin hapishanesi hakkında daha çok bilgi edinmesi lazım. Peki ama, hücreden çıkmak için kapıyı açacak olan anahtar nerede? 

Bu anahtarı bulmanın tek yolu ‘bilinç’lenmek, bilinçliliğin yüksek seviyelerine ulaşmak. Böylece dünyayı çok daha yüksek bir biliş, anlayış ve bilgelik ile algılayabilir, olayları ona göre değerlendirebiliriz. Peki ya olmazsa? O zaman unutun gitsin, geçmiş olsun! 



Ancak neyse ki çok sayıda insan bu işlemden geçiyor. Zaten iskambillerden yapılmış evi çökertecek olan da bu. Sokaklarda pankartlarla yürümeye, silahlanmaya hiç gerek yok. İnsanlar yüksek bilinçlerine açılıyorlar. O zaman korkuyla sinmek yerine cesarete ulaşabilirler. 

Hepimiz ‘Sonsuz Bilinç’iz. Ebediyen yaşarız. Dünyayı biraz erken terketsek ne olur ki? Aman çok korktum... 

Bütün bunlara son verecek olan algılama noktası bu olmalıdır. Buna içtenlikle inanıyorum, üstelik bu, düşünülenden daha da hızlı gerçekleşebilir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşım