26 Temmuz 2015 Pazar

Human Race videosu


2010 yılında Project Avalon’dan Bill Ryan’ın, “İnsanoğlu Artık Dizlerinin Üzerinden Kalk/Human Race Get Off Your Knees” adlı kitabının basılmasını takiben, Londra Brixton Akademisi’nde gerçekleştirmiş olduğu konferanstan sonra, David Icke ile yapmış olduğu 110 dakikalık videonun çevirisi...


-Ben, Project Avalon’dan Bill Ryan ve tarih 19 Mayıs 2010. David, şu el çırpma hareketini yapabilir misin? 




-Tabii ki. Aslında iki elle değil de, bir buçuk el ile çırpma hareketi oluyor. İşte şöyle birşey… Bu benim en sessiz el çırpma hareketim. Bir ara Youtube’ta salağın biri benimle masonik şekilde el sıkıştığını iddia etmişti ya... Neyse, bir gösterelim bakalım. Bayanlar, baylar, bu Masonik bir el çırpmadır. Yani romatoid artriti olan iki mason arasında…Eski bir gelenek, ta Babil’e dayanır!


-Evet, ben Project Avalon’dan Bill Ryan. Tarih 19 Mayıs 2010. Biliyor musun, 2010’a nasıl geldik inanamıyorum. Geriye baktığın zaman tarih 1990 lardı, zaman uçuyor. Sen de öyle düşünüyor musun?


-Evet Bill, zaten hep öyle düşünüyorum. 1990’larda ilk uyanışımdan sonra arka arkaya gittiğim medyumlar aynı bilgiyi teyit ediyorlardı. İlk öğrendiğim şeylerden birisi, “Gerçek’in Titreşimleri’idi. Aslında bu, o konuda yazdığım ilk kitaptı ve adına da ‘Gerçek’in Titreşimleri’ demiştim. Aman Tanrım, Bill, o zamanlar, bugün gerçekleşmekte olan titreşim değişikliğinin olacağına dair en küçük bir işaret bile yoktu, biliyor musun? İnsanları kollektif bir koma halinde tutan kölelik yoğunluğunda bir kırılma olacak, insanlar uyanıp kendilerini farklı bir halde görecek, şimdiye kadar hep saklanmış olan herşeyi yüzeye çıkaracaktı. Biliyorsun 1990’larda en küçük bir işaret bile görünmüyordu, ama şimdi bir bak, inanılır gibi değil, dünyanın her yerinde inanılmaz sayıda insan uyanıyor. 20 yıl önce ortalıkta olmayan ne kadar çok bilgi yüzeye çıktı. 10 yıl önce böyleydi, 5 yıl önce böyle, derken grafik yükseliyor. O başlangıç yıllarında, medyumun söyledikleri arasında ilginç kavramlardan birisi de, zamanın büyük bir hızla geçeceği idi ki, bu korkutucu boyutlara tırmanacaktı, çünkü, bence, zaman ve uzay gerçek değil, birer kurgu. Üzerine bilgi kaydedilmiş olan bir bilgisayar diski alalım, buna belirli veriler programlanmış olsun, bilgisayara koyalım, o verileri okuyacak ve o dijital seviyeyi veya bilgi seviyesini, ekranda zaman ve uzay olarak verecek. Biz de onu yapıyoruz. Sol beyin bilgiyi alıyor ve senkronize ediyor. O sekansı ne kadar hızlı yaparsa, zaman da o kadar hızlı geçer. 


Einstein’ın söylediği gibi, dişçinin bekleme odasında oturuyorsun, o sekans o kadar hızlı değil. Onun benzetmesiyle, eğer yanında güzel bir kadın varsa sekans çok hızlanıyor. Durum şu: Baskı çağından gelen enerji değişimi, gelişmeye, aydınlığa ve uyanışa dönüşüyor. Bu, bizim realiteyi veya sekansı deşifre ederken etkilenmemiz ile oluyor. Önceki gün bir dergide okudum, Nisan ayı geldi mi? Mart ayına ne oldu? Peki ben nasıl kaçırdım? Ya Noel ne zamandı? İki yıl önce mi? Çok şaşırtıcı, neler oluyor böyle?

Paylaşım