23 Şubat 2015 Pazartesi

Gerçeğin Titreşimleri - 47 - ABD, İngiltere ve kitle kontrolü

David Icke’ın Ağustos 2013 tarihli makalesi

Anne Ülke... Kuzu Kılığındaki Kurt...

(Uyumaya devam edersek olacağı budur)


Herkesin bildiği ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ masalında küçük kızın büyükannesini yutup, onun kılığına bürünmüş bir kurt vardır. Masaldaki diyalog ise şöyledir:

“Büyükanne ne kadar kalın bir sesin var”.
“Seni daha kolay selamlayayım diye.”
“Ne kadar büyük gözlerin var”.
“Seni daha iyi göreyim diye.”
“Ne kadar kocaman ellerin var”.
“Seni daha kolay tutayım diye”.
“Ne kadar kocaman bir ağzın var”.
Kurt, “Seni daha kolay yiyeyim diye!” der ve büyükannesini yediği gibi, küçük kızı da ham diye yutuverir.


Bu, binlerce yıldır bilinen bir masaldır ve Fransa’dan kaynaklandığı söylenir, oysa kaynaklandığı ülke olarak ‘Büyük Britanya İmparatorluğu’ dense herhalde çok daha uygun düşerdi... Britanya/İngiltere İmparatorluğu; dünyanın iki yüzlü düşmanı olup, resmi dili hakkındaki saçmalıklarla ve uzun ve muazzam tarihi ile aslında A.B.D.’yi bile avucunda tutan, milli kıyafeti de ‘kuzu postu’ olan bir kurt’dur!

1 Şubat 2015 Pazar

Gerçeğin Titreşimleri - 46 - Farkındalığa açılmak

(David Icke’ın, 2007’de basılmış olan ‘Global Komplo ve buna bir son vermek için David Icke Rehberi’ adlı kitabından)

Farkındalığa açılmak...
Bundan yıllar önce de, kitaplarımda bu ‘realite’ye çağlayan gibi akmakta olan enerjiler karşısında seçilecek iki yol olduğunu anlatmıştım. Birisi, hızla akmakta olan nehir benzetmesinde olduğu gibi, gevşeyip akıntıyla hareket eden kayığın içine uzanıp keyfini çıkarmak, diğeri ise akıntıya karşı suda ayakta durmaya çalışmaktı. Bir noktada akıntı o kadar güçlenecekti ki, ayaklarımız akıntıya karşı koyamayacak hale gelecek ve dalgalar bizi sürükleyip götürecekti.

Evrenin sırlarını öğrenmek isterseniz,
herşeyi enerji, frekans ve titreşim 
olarak düşünün. Nikola Tesla
Programlanmış olduğumuz ‘zihin programı’ndan uyanmakta olan herhangi bir insan, betonlaşmış realite çatlamaya başladığı zaman ne olacağını bilir. Kişinin hayatı değişir, çoğunlukla da parçalanır, dolayısıyla sadece ‘spiritüel’ olmaya çalışırken, neden bu kadar büyük mücadelelere girmiş olduğunu merak eder. Ne var ki bütün bunlar, çok iyi bir sebepten kaynaklanır.

Mevcut zihinsel, duygusal ve spiritüel halimizi aksettiren bir titreşim alanı yansıtırız. ‘Var Olan/Mümkün Olan Herşey’ bünyesinde, bizim biyolojik bilgisayarımızın neyi ‘okuyup’ neyi ‘okumayacağını’ tayin eden işte bu inanç sistemidir. İnsan algılamasına egemen olan düşük yoğunluktaki inanç sistemi, yani korku, depresyon, bölünme, rekabet, din, politika, ‘biz-onlar’ zihniyeti, insanların; ‘Mümkün Olan Herşey’in sadece minicik bir bölümünü okuyabilmelerine izin verir. Korku; bütün inanç ve ‘hal’lerin, insan potansiyelini en çok kısıtlayan şeklidir, çünkü bu hal, onların titreşimsel veya enerjetik olarak dona kalıp çok yoğun bir titreşimsel kabuğa çekilmelerine neden olur. Bu durumda da kendimize, korkutuğumuz ne ise onu çekeriz. Bardağının yarısının boş olduğunu düşündükçe bardağın yarısı hep boş olur. İşte bu nedenle de ‘sistem’, insanları hep ‘korku hali’ içinde tutmaya çalışır.

Paylaşım