31 Ekim 2015 Cumartesi

Gerçeğin Titreşimleri - 55 - Nikola Tesla

Tesla Faktörü... (Mart 2015)


https://www.youtube.com/watch?v=NDuC0125gGo

Zamanın Ötesindeki Dahi” diye anılan Nikola Tesla

Eğer evrenin sırlarını öğrenmek isterseniz herşeyi; enerji, frekans ve titreşim olarak düşünün.” demiş.

Bu hafta bir video izledim. Nikola Tesla hakkında bir belgeseldi. Yıllardır kitaplarımda ondan çok söz etmişimdir. Bu tür bilgilerin içine girmemiş olanlar, Tesla’yı pek bilmezler. Tesla, Sırp kökenli olup, şimdi Hırvatistan olarak bilinen yerde doğup büyümüş.

O bir dahi ve zamanının çok ötesinde olan bir kişiydi, ama onun keşifleri ve potansiyel uygulamaları, sistemin/kabalın pek istediği şeyler değildi, dolayısıyla işin gerçeği, onu yok ettiler. Tesla’nın hayatına ve o zamandan beri neler olduğuna şöyle bir bakınca çok ilginç geliyor. Hepsi gerçekten onun ne kadar zamanının ötesinde biri olduğunu gösteriyor. Onun realite hakkındaki bazı yaklaşımlarının üzerinde çalışıp, amacımıza uygun hale getirmek mümkün. Oysa maalesef bugün bu, son derece kötü amaçlar için kullanılıyor.


Tesla 1856’da doğmuş, 1943’te de New York’ta bir otel odasında, ‘resmi olarak’ kalp krizinden ölmüş. Bugünkü elektrik sistemi de dahil, geliştirmiş olduğu olağanüstü buluşlara rağmen, beş parasız bir haldeymiş. Oysa oldukça uzun bir ömür sürüp 87 yaşında öldüğünde hala birçok fikir ve araştırma üzerinde çalışıyormuş. Öldüğü zaman bütün araştırma malzemelerine ve belgelerine FBI el koymuş. Bu belgelerde neler olduğuna dair çok spekülasyon yapılmış, fikirler öne sürülmüş ve yetkililerin bu bilgilerden neler derledikleri merak edilmiş. Denilebilir ki; kablosuz iletişim açısından yüksek teknoloji içeren gelişmeler ilk Nikola Tesla tarafından algılanmış, hepsinin öncüsü de o olmuş.

Beynimiz sadece bir alıcı. Evrende,

içinden bilgi, güç ve ilham aldığımız
bir ‘öz’ var. Henüz bu ‘öz’ün sırlarına
vakıf değilim, ama var olduğunu
biliyorum...
Betonlaşmış sınırlamaları olan ‘bilim’in ötesine geçebilmek için farklı düşünmek zorundasınız, hatta aslında düşünmenin de ötesine geçebilmek lazım. Düşünce, çok düşük seviyeli bir akıl işi veya algılamadır. Aslında seviyesi çok düşüktür. Hemen “Oh, onun müthiş bir aklı vardır!” derler. Ya öyle mi, çok üzgünüm... Asıl ihtiyacımız ise müthiş değil, ama açık, gelişmiş bir bilinç halidir. Bu bilinç, bizim 5 duyu aleminin ve düşüncenin ötesine geçmemizi sağlar. Böylece ‘Sonsuz Farkındalık’ , ‘Sonsuz Biliş’, ‘Sonsuz İlham’ alemiyle bağlantı kurarız. Bu nedenle Tesla gibi büyük bilim adamları, büyük anlayışları için çoğunlukla akıllarını değil, önsezilerini kullanmaktan bahsederler. Önsezi kafadan gelmez. Hiçbir zaman “önsezim kafamdan geliyor” demeyiz, kalbimizi tutar, “biliyorum, işte öylesine biliyorum” deriz. Kafa düşünür, kalp bilir! Tesla ve onun gibilerin ilham kaynağı kalp noktasıdır.

Nerede olduğu, nereden geldiği Tesla’nın şu sözlerinden de anlaşılıyor: “Bugünün bilim adamları, kalpleri ‘açık’olacak yerde, ‘derin’ düşünüyorlar.

Şunu demek istiyor olmalı; “Kalpten açık bir şekilde düşünecekleri yerde, kafada derin düşünüyorlar... Açık düşünen kişinin aklı başında olur, ama derin düşünen pekala da deli olabilir.” Bu kesinlikle çok doğru, çünkü bir atom bombası yapmayı düşünebilirsiniz. Onu yapmak için derin derin düşünebilirsiniz, oysa aslında onu yapmak deliliktir. Ama ‘bilim’imiz var ya... Hani, ağır basan materyaslitik bilimimiz... Yılların deneyimi ile ben, akıllılık ile bilgelik arasındaki farkı şöyle ifade ediyorum. Bu arada, bilgeliğin de kalpten, engin ve gelişmiş bir ‘bilinç’ten geldiğini belirtmeden geçmeyelim.

Aynı benzetmeyi ele alalım; atom bombası yapmak zekiliktir, ama akıllılık değildir. Yıllardan beri kitaplarımda hep belirtmiş olduğum gibi , dünyanın en yıkıcı gücü, bilgelikten yoksun olan zekadır! Şimdi buna ‘modern bilim’ diyoruz! Tam bilgelikten yoksun bir zeka işi. Şöyle çevreye bir bakın. İşte bu nedenle bilgelikten yoksun zeka dünyanın en yıkıcı gücü durumunda.

Zihinsel güç Tanrı vergisi olup‘İlahi
Güç’ten gelir. Eğer zihnimizi bu gerçeğe
yoğunlaştırırsak, bu 
‘Büyük Güç’e
ayarlanabilir, uyumlanabiliriz.
Tesla’nın bir başka sözü de şöyle: “Bugünün bilim adamları, deneylerin yerine matematiği koydular ve denklem üzerine denklem yapıyorlar, ama sonunda ortaya realite ile hiçbir ilgisi olmayan bir yapı çıkarıyorlar!
Yıllardan beri bu konuyu anlatıyorum. Londra-Wembley’deki son sunumumda da belirtmiş olduğum gibi; “Saçmalık saçmalığı getirir.” Çünkü herşeye ana bakış noktanız saçma ise, o temelden gelen herşey de saçmalık olur. Dünyada ‘Kuantum Fizik’ denen bir bilim daha olduğu halde bu saçmalığı algılayan bir bilimimiz var. Dünya ‘katı’ değil. Tesla bunu anlamıştı. İşte bu nedenle bilimsel kısıtlamaların ötesine geçebilmişti. Eğer dünyayı katı olarak görüyorsanız, bu temelden hareket edince ulaştığınız sonuç da bu olur, dolayısıyla döner döner hep aynı yere gelirsiniz. Tesla gibi bunun ötesini görebilenler zaten Leonardo daVinci gibi zamanının çok ötesinde olan kişilerdi. Hatta ondan daha öncekiler de vardı...

Şimdi bir başka Tesla sözü: “Beynim sadece bir alıcı... Evrende ‘bilgi’, güç ve ilham elde ettiğimiz bir çekirdek var. Henüz bu çekirdeğin sırlarına vakıf değilim, ama var olduğunu biliyorum.
Yıllardır kitaplarımda yazmış olduğum konulardan birisi de insan vücudunun biyolojik bir bilgisayar, biyolojik bir ‘bilgi’ alıcı vericisi olmasıdır. Bilincimizi ne kadar çok açarsak, o kadar çok açılır, daha engin bilgi potansiyeli, önsezi ve anlayış elde ederiz. Dar bilinçlilere gelince, frekans bandı sıkışıp daralmış olduğu için, biyolojik alıcı verici, sürekli olarak düşünce işleminin etkisinde kalır. Zihninizi ne kadar çok ‘mutlak olasılık’a açarsanız, etkileşimde olduğunuz frekans bandı genişler, buna bağlı olarak da anlayışınız, önsezileriniz ve ‘biliş’iniz gelişir. Tesla bütün bunlarının farkındaydı; hepimizin birer alıcı verici olduğumuzu, varlık halimizin de ne alıp veriyorsak ona bağlı olduğunu biliyordu... Bu kadar basit.

Kitaplarımda sözünü ettiğim diğer bir konu da, bu aldığımız bilginin bize tamamen sahte bir realite vermek için nasıl manipüle edilmekte oluşudur. Burada anacağım son Tesla sözü de şu: “Bilim fiziksel olmayan olaylar üzerinde çalışmaya başladığı gün, varlığının önceki yüzyıllarında olduğundan çok daha büyük bir gelişmeyi sadece on yıllık bir sürede kazanacaktır.” Çok doğru... Neden? Çünkü demin dediğim gibi, bu suretle gördüğünüzü sandığınız dünyanın ötesine geçersiniz. Oysa şimdi, aslında öyle olmadığı halde fiziksel ve katı olduğunu düşündüğünüz birşeyi algılıyorsunuz. Bu, ekranda gördüğünüz TV programından daha fazla katı değil, sadece bilginin ekrana deşife edilmiş olan versiyonu. Aynı şey bilgisayar için de söz konusu. Bir kez, realitenin gerçek doğasını anlarsanız, ‘var olan herşey’ realitesinin görünmeyen alemlerinin ötesine geçerseniz, bilinçli zihinde dünya olarak gördüğümüz herşeyin, görünen ışık olarak algıladığımız çok çok küçük bir frekans menzili olduğunu görürsünüz. Sadece görerek, dokunarak, tadarak vs algıladığınız şeylerin, sonsuzlukta yer alan asıl ‘var olan’ alemin inanılmaz derecede küçük bir frekans bandı olduğunu algılıyorsanız, bu algılama hali içerisindeyseniz, o zaman herşeyiniz sınırlı demektir. Herşey ‘asla yapamam’veya ‘bu imkansız!’olur. Yine de bu sinema perdesini aşıp realitenin bize görünmeyen alemlerine geçebilirsiniz. İmkansız görünen saçmadır: “Bu David Icke da şunu söylüyor, bunu söylüyor, bu mümkün değil!” dersiniz. Oysa bu, o küçücük frekans bandında öyledir dostum. Oysa ‘orada’, çocuk oyuncağı kadar basittir!...

Tesla, Giordano Bruno veya Leonardo daVinci gibi zamanının çok ötesindeydi, ama bu, insan nüfusunda çok küçük bir sayıydı. İşte bu nedenle insanlar, onların zamanlarının çok ötesinde olduklarını söylüyorlar.
Deşifre işlemi içerisinde bir başka illüzyon da zaman...Sadece ‘şimdi’ var. Buna ‘sonsuz şimdi’, ‘sonsuz ebediyet’ de denilebilir. Dolayısıyla bu insanlar kendi zamanlarının ötesinde değil, ‘zaman’ın ötesinde idiler.
Bilinçli realitede, zaman varmış gibi görünen bir dünya var, çünkü olaylar birbirini takip ediyormuş gibi görünüyor, biz de buna ‘zaman’ diyoruz. Bunlar ne kadar hızlı geçerse, zaman da o kadar hızlı geçiyormuş gibi görünür veya aynı şekilde yavaş geçiyormuş gibi görünür. Einstein gibi kişilerin bunu vurguladıkları gibi, insanlar ‘zaman’ ile farklı etkileşim içerisine girerler, kimine göre zaman değerlidir, kimine göre zaman bir illüzyondur, dolayısıyla bir dişçi koltuğunda oturuyorsanız zaman çok yavaş geçer, eğer birlikte olmaktan hoşlandığınız birisi ise beraberseniz, zaman çok hızlı geçer. Bu bizim, bir olaylar dizinini deşifre ediş şeklimizdir, zamanla ilgisi yoktur.

Bu insanlar zamanlarının ötesinde idiler, çünkü zaman yoktu. Oldukları yer zamanın ötesindeydi. Sekansları bir zaman illüzyonu olarak deşifre ettiğimiz frekans bandının dışında idiler. Farkındalıklarını, bu kısıtlanma duygusunun içinden, benim sözünü ettiğim o küçük algılama bandının ötesine geçmiş, frekans bandlarındaki sonsuz bilgi farkındalığının bulunduğu aleme kaymışlar, yani bu bizim algıladığımız, düşünce ile çalışan alemden çıkmışlardı.

Böylece illüzyon tuzağına düşmüş olanlarda olmayan birşeyi, herşeyin vizyonu ve içyüzünü görebilmişler. Olan şu; işin içyüzünü kavrayınca bunları alıp belirlemişler! İnsanlar günümüze kadar ne yapmışlar? Kendi deneyimlerim de artık bu klasikleşti, ama ‘zaman’ olarak algıladığımız süreçteki dahi insanlar, anlayışları bakımından kendi zamanlarının çok ötesinde idiler. Ama onlara ne oldu? Alay edildiler, dikkate alınmadılar, hatta Giordano Bruno, yakılarak öldürüldü. Bu hala devam ediyor,çünkü bu realitenin, bu kısıtlanmanın ötesine, sonsuz farkındalık alemlerine geçip, keşfettiğiniz şeyi bu realiteye getirince, tabii ki bu, realitenin perspektifinden bakanlar açısından imkansız oluyor. O tür deneyimleri yaşayan kişiler alay konusu oluyorlar, ama zaman geçtikçe insanların kafası dank edince, “O zaman onlar haklılarmış!” deniyor. Tamam şimdi bunun doğru olduğunu algılıyorlar, ama şimdi hala, zamanının ötesinde olanlarla alay ediyorlar. Sen, “O kişinin söylediklerini nasıl göz ardı edebildiler, oysa tamamen doğruydu” diyorsun, “Evet şimdi doğru, çünkü norm öyle”diyorlar, ama o zamanın insanları gibi zamanının ötesinde olanlara bugün hala aynı şekilde muamele ediyorlar! Sebep aynı; dar görüşlüler, “mümkün değil” diyorlar.

Tesla ve daVinci gibiler bu kısıtlılığın ötesine geçebilmişler, çünkü zamanlarının ötesine geçebilme konusunda ilham almışlar. Tesla holografik 3 boyut teknolojisinin bir bölümünü her açıdan görebiliyordu, dolayısıyla da ağacın dalını değil, ormanın tamamının farkındaydı, oysa o zamanın bilim adamları bırakın ormanı, ağaçları, sadece ağacın dalını görebiliyorlardı!

İnsanlar kontrol sisteminin istediğinin aksine, farkındalıklarını geliştirmeye teşvik edilselerdi, o bilgiyle ulaşılabilecek başarılarla dünya tamamen farklı olurdu. Tesla, dünya ile etkileşimin farklı bir yönünü sembolize ediyor. Bu, bugüne hiç uymuyor. Şimdi benim de hararetle desteklediğim, “elektrik evren”denilen bir hareket var. Çevremizde sınırsız elektrik ve elektromanyetik güç var. Bundan yararlanılacak olursa ihtiyacımız olan bütün gücü bize verebilir. Ücretsiz, bedava! Tesla’nın bütün bunları bildiğini düşünürseniz, bundan uzun zaman önce çevremizde hep elektrik olduğunu o biliyordu, söylüyordu ve yazıyordu... İnsanlara sınırsız serbest enerji sağlanabileceğini bildiği için onu dışladılar ve yok ettiler.

Tesla bu bilgiler hakkında konuşmadı, ama yetkililer, bilim adamları, hepsi bu serbest enerjiyi biliyorlardı ve 1943’den beri bunu üretebilir, insanlara sağlayabilirlerdi. Serbest enerji, dünyanın en büyük düşmani olarak gösterilen karbondioksit üretmiyordu. Yüzyıllar boyunca canlı kaldığını biliyoruz. Bütün bu iklim değişikliği, küresel ısınma yalanı karbondioksitin çıkıp sera etkisi yaptığını anlatıyor. Bu konudaki kitapları okudum. İnanın bu iddia çok saçma! Zaten gün geçtikçe daha çok sayıda bilim adamı başkaldırıp bunun saçma olduğunu söylemeye başladı. Bize yalan söylemelerinin bir sebebi var. ‘Algılama Yanılması’ adlı kitabımda ayrıntılarıyla anlatmış olduğum üzere, inanmamızı istedikleri birşey var. Değinmek istediğim nokta da bu. Tesla’nın bize sağlamak istediği serbest enerji...Kötülemek istedikleri gibi kirlilik de yaratmıyor, o halde neden onu serbest bırakmıyorlar? Çünkü, a) şu iklim değişikliği hikayesi. Ne olmuş yani, iklimler hep değişir. b)isteyecekleri son şey bize serbest enerji sağlamak, çünkü o enerji sağlanırsa şimdi yapamadığımız birçok şeyi yapabilir hale geliriz. Tabii ki bu da onlara pahalıya mal olur. Tesla’nın amacı herkese serbest enerji sağlamaktı!...

Tesla’nın hikayesi şöyle devam ediyor; 19.yüzyılda, 1884’de 28 yaşındayken, elektrik ışığını icat etmiş olan Thomas Edison ile çalışmak üzere Amerika’ya gitti. Edison’ın bu icadı yapmış olduğu doğru sayılmaz, elektrik ışığından bir şekil yaratıp ticarete döktü, ama icat etmedi. Aynı şey Marconi için de söz konusu. Radyoyu geliştirdi, evet, ama icat etmedi. Tarih böyle sürüp gidiyor. Tesla radyonun geliştirilmesi ve daha birçok çalışması ile ilgili olarak Amerikan Yüksek Mahkemesi’nden onay aldı. Üstelik Edison pek iyi bir insan da sayılmazdı. Tesla Amerika’ya gittikten sonra hızla rakip oldular. Edison ‘Direct Current/DC/Doğru Akım’diye birşey bulmuştu, Tesla ise ‘Alternating Current/AC/Dalgalı veya Alternatif Akım’ üzerinde çalışıyordu. Bir ‘akım’ savaşına girmişlerdi. Elektrik hangisinin yolu ile sağlanacaktı? Birisinin dediği gibi, ikisinin arasında bir mukayese yapılacak olursa Edison’unki bir at arabası iken, Tesla’nınki jet uçağıydı. Dolayısıyla bütün onu gözden düşürme çabalarına rağmen Tesla ve onun Alternatif Akım buluşu üstün geldi. Ancak bu arada Edison açık açık denemeler yaparak, AC akımı ile kedi ve köpekleri öldürerek, hatta bir seferinde de fil üzerinde deneyerek bu akımın tehlikeli olduğunu ve kullanılmaması gerektiğini kanıtlamaya çalıştı. İnsanlar kendi egolarını tatmin etmek yerine insanlığın çıkarını ön plana alsalar, dünya şimdi çok daha farklı bir durumda olurdu. Bu sadece tek bir örnek. Alternatif akım çok etkin ve etkili bir şeydi, ama Edison’a uymadı, onu yok etmeye çalıştı, dolayısıyla da ondan yararlanılmasına engel oldu.

Hikaye bu şekilde sürdü. Tesla kablosuz enerji toplumunu geliştirmek istedi, finans kaynaklarından J P Morgan’ı ikna etti. Düşünün 20.yüzyılın başlarında 100.000 dolar gibi bir miktardı. J P Morgan, onun bir radyo istasyonu geliştireceğini sanıyordu, oysa Tesla o parayı New York Long Island’da, temel olarak bir kablosuz elektrik ileticisi olan ‘Ahşap Uçurum Kulesi” adlı bir şeyi inşa etmek için kullandı. Yani bütün bunların sağlanması gerçekleşiyordu. Peki Edison bunu farkedince ne oldu? Tesla insanlar için bedava enerji üretiyordu! Pardon, “Edison” dedim galiba, J P Morgan diyecektim. J P Morgan, Tesla’nın bedava enerji ürettiğini farkedince işler karıştı, çünkü işi o finanse ediyordu ve endüstri dünyasında alış verişi o yapıyordu. Tabii bu işten hiç hoşlanmadı ve finanse etmeye son verdi. Tabii herşey bitti. Bu, Tesla’nın bütün işini alt üst etti, çünkü sistem, “Bu adam bizim için kötü sonuçlar verecek olan işler yapıyor, o halde işini bitirelim”dedi.

Ancak Tesla devam etti. Devam etti, çünkü zihni sürekli olarak yeni anlayışlar içerisinde yeni şeyler icat ediyordu. Sadece kablosuz teknolojiyi değil, o kadar çok şey icat etti ki, onlardan yola çıkılarak helikopterden, X ışınlarına ve iklimlerin değiştirilebileceğine kadar farklı alanlarda ilerleme kaydedildi. Bu teknoloji ile şimşek bile yaratabiliyordu. Evinden yaptığı deneylerle deprem bile yarattı. Dolayısıyla depremlerin teknoloji ile yaratabileceği de anlaşılmıştı. 1931’de, saatte 90 mil gidebilen elektrikli bir araba bile icat etmişti!

Bütün bunları, bilinçli zihninin kısıtlamalarının ötesine geçen ‘biliş’i sayesinde yapabilmişti. Bu tam anlamıyla, ‘norm’ların/standartların ötesini görebilme yeteneği idi. Bu, sistem açısından çok tehlikeli olduğu için tabii ki Tesla’ya düşman olmuşlardı.

Tesla hakkında hiç aklımın yatmadığı şeyler de söyleniyor. Örneğin, öjenik, yani daha iyi bir insan ırkı için kontrollü üreme taraftarı imiş. Oysa ben temel amacının herşeyden önce huzur ve barış dolu bir dünya olduğunu düşünüyorum. Herkesin serbest enerjiye ulaşmasını istemiş. Kafasındaki kavramlardan bir tanesi de cihazların şarj edilmelerine gerek kalmayacak bir elektrik sağlamakmış. Şimdi o kadar zaman sonra neler çıktı. Geçenlerde gördüm, özel bir masa var, telefonunuzu onun üzerine koyuyorsunuz ve şarj oluyor. Düşünün Tesla daha o zaman bile bunların çok ötesindeymiş...

Tesla’nıın bir başka özelliği de farklı dünyalardan söz etmesiymiş. Başka dünyalarla iletişim içersinde olduğunu söylüyormuş. Bir keresinde gezegenlerle konuştuğunu söylemiş. Aslına bakarsanız, tabii ki konuşabilirsiniz, çünkü hepsi ‘bilinç’, dolayısıyla karşılıklı bilgi alışverişi yapmak mümkün, bu kadar basit. O bunu görebiliyordu.... Bir keresinde de diğer dünyalardan varlıklarla bağlantıda olduğunu söylemiş, ona yardım ediyorlarmış. Tabii ki, o bir bakıma bir vasıta, bir araç olduğu için, bu da çok mümkün. Zamanın ötesinde başka güçler varsa, bizimle iletişim kurmak istiyorlarsa, farklı frekanslarda iletişim kurabilirler. Tabii ki bunu herkes yapamaz. Titreşimsel açıdan bu frekanslara ulaşabilmek için yeterince ‘tekamül’ etmiş olmak gerekir. Bu nedenle bazı kişiler bunu yapabilir, bazıları ise yapamazlar. Aslında bunu yapabilenlerin sayısı oldukça düşük. Bu ancak Tesla gibi, başkalarının görebildiklerinin ötesini görebilenlerin yapabileceği birşey.

Bugün, net bir şekilde Tesla’nın teknolojisine dayalı olarak çalışan/kullanılan Alaska’daki HAARP var. HAARP’ın ne yapabileceği konusunda çeşitli iddialar mevcut,ama şimdi dünya bu gibi teknolojilerle doldu. Bunların hepsi gölgelerin arasındaki eller tarafından yönetiliyor. Haarp teknolojisi ne yapıyor? İyonosfere radyo dalgaları yolluyor, bu radyo dalgaları daha sonra iyonosferden çok daha güçlü bir şekilde geri geliyorlar. 1943’te ölen Tesla bunu daha o zamanlar anlatıyormuş. Dünyanın röntgenini çeken bir teknoloji varmış. Şimdi neyimiz var? İşte HAARP da dünyanın röntgenini çekiyor ve yerin altında ne var onu görebiliyor. Ne dediklerini hatırlıyor musunuz? “Afganistan’daki şu tüneller var ya, Bin Ladin’i arıyoruz, ama bulamıyoruz.” Oysa bu teknoloji ile dünyanın röntgenini çekebiliyor, dolayısıyla da bütün bu tünelleri görebiliyorlar.Yıllardır söylüyorum, dünyayı yöneten bir ağ, bu ağın da devletlere sızmış iplikleri var. Bu teknolojileri kullanıyor, dolayısıyla dünyanın röntgenini bile çekebiliyorlar. Bu ağın parçası olmayan şirketler de var. Çok kısıtlı olanaklarla sondajlar yapıyorlar, sonra ne oluyor? Sondaj piyasasına hakim olan şirketler, dünyanın kaynaklarına da sahip oluyorlar. HAARP için yazılmış olan belgelerin çoğu, ilgili şirketler için çalışmış olan Bernard Easland tarafından yazılmış. Easland, aslında bu belgelerde bu bilginin Nikola Tesla’nın bilgileri ve anlayışına dayalı olduğundan söz ediyor. Dolayısıyla sistem Tesla’yı baskılayarak yok edip dışlamak isterken, onun bilgilerinden yararlanmayı da hiç ihmal etmemiş doğrusu! Bu bilgiler, ya insanlığın yararına, ya da insanlığı yok etmek için kullanılacaktı, neticede şimdi insanlığı yok etmek amacıyla kullanılıyor...

Tesla’nın icatlarından birisi de ‘ölüm ışını’ idi. Bu, tam bir modern teknoloji ürünüydü. Tesla bu ışını geliştirdiği zaman, onun 50 mil ötedeki bir uçağı eritebileceğini söylemiş. Amacı ise bu ölüm ışınını bütün ülkelere vermekmiş, çünkü böylelikle hiçbir ülke başka bir ülkeye saldırmayacağını düşünüyormuş, çünkü kullanmaya kalktıkları anda kullanacakları herşey havada eritilecekmiş. Oysa şimdi sistemin amacı bunu herkese vermek değil, kendine saklayıp herkesi kontrol altında tutmak... Bu artık klasikleşti, yani mesele teknolojinin kullanılması değil.

Bununla ilgili bilgiler ‘Algılama Yanılması’ adlı kitabımın ‘atmosferin değiştirilmesi’ adlı bölümünde mevcut. Birazını burada sunayım: “Tesla 1940’ta The New York Times’a, hiç kimsenin rüyasında bile göremeyeceği, fiziksel olanın ötesinde bir fizik prensibi geliştirmiş olduğunu, buna “tele-güç” adını verdiğini, bunun görünmeyen bir savunma seti, yani görünmez bir Çin seddi gibi olduğunu söylemiş. 250 mil öteden uçak motorlarını eritiyormuş. Bu ‘tele güç’ün çapı 100 milyon cm.kare imiş. Tesla, doğal elektrik elektro manyetik güçlere ulaşıyor, teknoloji yoluyla bunların güçlerine odaklanıyormuş. Radyo dalgası 2 megahertz’de titreşiyorsa, bundan elde edilen enerji, 10 megaton TNT’ye eşitmiş... Tesla bu teknolojinin dünyayı elma gibi ikiye bölebilecek güçte olduğunu söylemiş. New York American, 1935’te aşağıdaki başlıkla şu makaleyi basmış: “Depremleri kontrol eden Tesla; dünyanın içinden geçen ritmik titreşim veya frekansların hemen hemen hiç enerji kaybetmediğini, en büyük karasal mesafelere mekanik etki aktarmanın ve her türlü özgün etkinin mümkün olduğunu söylüyor.”

Kısaca 20.yüzyılın başlarında Tesla, bize ihtiyacımız olan enerji gücünü hem de bedava olarak sağlama kapasitesine sahipti. Üstelik de bu ışın ile bir ülkenin başka bir ülkeye saldırmasını imkansız kılarak savaşları engelleme gibi bir düşüncesi vardı. Ancak ne yazık ki malum sistemin önemli şahsiyetlerinden, A.B.D.’deki Rothschild’ların bir kuklası olan JP Morgan ile pazarlık yapmak zorundaydı. Bütün yaptıkları, Tesla’nın teknolojisini pozitif bir amaç için kullanacakmış gibi yapıp gaspetmek oldu. Şimdi hangi aşamalarda Allah bilir, çünkü ‘kablosuz’ teknolojisi şimdi iki yanı keskin kılıç oldu. Evet, size serbest enerji verebiliyor ve eminim bunu güvenli bir şekilde yapma potansiyeli de var, ama bu, tamamiyle çalıştığı frekanslara dayanıyor.
Bugün ‘kablosuz’ teknolojisi gittikçe gelişiyor, her yerde bu kablosuz sistem hakim durumda. Google gibi Internet şirketleri, halen dünyanın çeşitli yerlerinde hiç WI-FI erişimi olmayan yerlere, uydudan kablosuz İnternet ışınlama çalışmaları yapıyorlar. Aslında yaptıkları bir alt-realite yaratmak! Teknoloji yoluyla kablosuz alanlardan bir alt realite yaratılıyor ve eğer bu, insan bedeni denilen holografik alan ve insan elektro manyetik alanının frekans bandı içerisinde olursa çok büyük zararlar verebiliyor, zaten bunu da yapıyorlar. İnsan beyin faaliyetlerinin frekans bandına elektro manyetik ve elektriksel müdahalede bulunup insanlara, kendilerinin olduğunu sandıkları düşünce ve algılamalar implant ediyorlar.

Tesla’nın geliştirmiş olduğu şeyleri düşündükçe, sadece düşünüyorum, bunlar tamamen doğrudur demiyorum, ama o gerçekten zamanının ötesinde, samimi duygular içerisinde olan bir adammış. Ancak bir kez görünmeyenlerin alemine giden anlayış çizgisini geçerseniz, teknolojik potansiyeliniz hızla artar. Ve eğer anlayış açısından atacağınız adımda bilgelik yoksa, o yürek ve kafaya sahip değilseniz, o zaman 5 yaşındaki bir çocuğun eline oynaması için bir AK-47 vermiş gibi olursunuz. O zaman tabii ki sonuçlar felaket olur. Neticede şimdi bu müthiş teknolojik potansiyel psikopat, çılgın ve moronik idiotların kontrolü altında...

Keşke bu icatlar Tesla gibi iyi niyetli kişiler tarafından kullanılsaydı. Kontrol sisteminin, kitlesel kontrol, kitlesel düşünce kontrolü, kitlesel algılama kontrolü, hatta fiziksel kontrolü bile, bu teknolojilerin potansiyel seviyesini iyice tepelere çıkaracak. Umarım bu anlayışı getiren görünmeyen güç, kısa sürede dünyayı kendine çevirmez. İnsanlar için iyi olması ve ilerleme sağlaması açısından iyi, ama ben bundan çok kuşkuluyum. Keşke bu teknolojiler sirküle edilse ve bu realitede iyi amaçlarla kullanılabilse. Oysa bu realitede, sadece insanların düşünce ve algılarına değil, hedef nüfusun herşeyine egemen olmak isteniyor. İşte bu kabosuz teknolojiye dayalı olan ‘alt realite’ hakkındaki bilgiler bunlar ve varmak istenen nokta konusunda da hiç kuşkum yok. Bu ‘transhumanizm’ hikayesindeki bu alt realite, elektro manyetik koğuş ve algılama hapishanesi,teknolojik olarak büyük bir etkileşim içerisinde...

Herzaman söylediğim gibi ‘bilgi’ iyi amaçla da kullanılabilir, istismar da edilebilir. İnsanların iyiliği için de kullanılabilir, onları köleleştirmek için de...Bu ikisinin arasındaki fark, ‘zihin’ hali, ‘algılama’ hali ve teknolojiyi kontrolü altında tutanların ‘varlık’ halleridir. Şimdi bizim bu realitemizde deliler tımarhaneyi, dolayısıyla da tımarhanedeki teknolojiyi de ele geçirmiş durumdalar, çünkü malum; ‘bilgeliği olmayan ‘akıl’, dünyanın en yıkıcı gücüdür...

Ne var ki, pozitif bir açıdan bakılacak olursa, dünyadaki bütün bu problemler, yoksulluk, acılar, mücadeleler, mahrumiyet, savaşlar, dünyadan silinmesini istediğimiz herşeyden kurtulmak imkansız değil! İnsan elektrik veya elektro manyetik faaliyetlerine zarar vermeyen ve frekans bandlarında doğru olarak kullanılan teknolojilerimiz olup bunlar dünyaya serbest enerji, serbest güç verebilirler. Fizikselin ötesine bir geçebilinirse, diğer teknoloji ve anlayışlarla, kimsenin aç kalmayacağı, kimsenin ısınmaya ihtiyaç duymayacağı konusu daha iyi kavranabilir. Küresel açıdan çoğu insanın hayatına bakacak olursanız hepsinin sadece hayatta kalmaya dayalı olduğu görülebilir. Peki hayatta kalmak ne demektir? Yeterli yiyecek, içecek, barınak ve ısınma. Bunlara sahip olursanız ‘hayatta kalma’ modunda olmazsınız. Hayatta kalmak için temel ihtiyaçlarınız karşılanıyorsa, artık seçim yapmaya başlayabilirsiniz. Anahtar kelime bu! Bunları kontrol sisteminden sağlamıyorsanız hiç mesele yok. Ama onlar bu sisteme nasıl hizmet edileceğini ve ‘hayatta kalma’şartlarının gereği olan şeyleri almak için para biriktirmek gerektiğini biliyorlar. Ve halen mevcut olan teknolojinin pozitif kullanımını yok ederek ve yapılan seçimleri değiştirerek dünyadaki hayatı değiştirdiler. Oysa beşikten mezara kadar süren bu ‘hayatta kalma’ yarışı sorun olmaktan çıkabilirdi.

Tesla hikayesinde, herşeyin mümkünken baskılanmış ve yok edilmiş, üstelik potansiyelin de farklı amaca yönlendirilmiş olduğunu görüyoruz. Şimdi dünyayı kontrolü altında tutup köle eden zihniyet bu... Herşeye rağmen, bu sembolik elleri zihnimizden atıp, farklı bir farkındalık ve yürek getirecek olursak o zaman bu dünya sadece algılamalardaki ve bilinçte oluşacak değişimler ile tamamen değişebilir. İstediğiniz bütün toplantıları yapın, istediğiniz kayıtları tutturun, istediğiniz protestoları yapın, bu görünen dünyada istediğiniz herşeyi yapın, kalbiniz, beyninize egemen olmadıkça, iyiye doğru hiçbir değişim sağlanamayacaktır...

Birgün Einstein’e, yaşayan en zeki insan olmanın
nasıl bir duygu olduğunu sormuşlar, “
Bilmem,
bunu Nikola Tesla’ya sormanız lazım
.” demiş...
İnsan, ‘Evren’ denilen ‘bütün’ün bir parçasıdır. Bu parça ‘zaman’ ve ‘yer’ ile sınırlıdır. Kendimizi, düşünce ve duygularımızı, ‘bilinç’imizin bir çeşit optik yanılgısı olarak ‘bütün’den ayrı olarak deneyimleriz. Bu yanılgı, bizi kişisel arzularımızın içinde tutan bir hapishane gibidir. Amacımız, doğadaki bütün varlıkları ve güzellikleri kucaklayabilmek için, anlayış ve sevgi çapımızı genişleterek kendimizi özgür kılmak olmalıdır...”
-Albert Einstein








2 yorum:

  1. İçerisinde muhteşem bilgiler barındıran bir yazı. Teşekkürler , yalnız olmadığımızı biliyoruz , diğer dünyaların varlığını şu an insanlık algılama hazır değil belki ama sistemde filmler vasıtasıyla bir nebze olsun akıllara yerleşmiş durumda.Yayın için tekrar Teşekkürler. ..

    YanıtlaSil

Paylaşım