7 Temmuz 2014 Pazartesi

Gerçeğin Titreşimleri - 38 - Şirketler tarafından yönetilmek

TPP/Trans Pacific Partnership/Pasifik Ortaklığı...
Ve şirketler tarafından yönetilmek...

Tiranlık, birçok isim altında beliriyor ve çoğu kişi de bu isimlerin altındaki küçük yazıyı okuyuncaya ve uygulamada ne demek istediklerini anlayıncaya kadar pek masum görünüyor. Tabii ki, çünkü ‘tiran’lığı, hedef kitleye ‘tiranlık’ adı altında satamazsınız.

Yine George Orwell’in meşhur ‘Bakanlık’larına dönüyoruz. ‘Barış Bakanlığı’(sürekli olarak savaşları yönetir ; ‘Bereket Bakanlığı’(gıdayı vesika ile dağıtır, üretimi ve parayı kontrolü altında tutar; ‘Gerçek’ Bakanlığı; (istihbaratı kontrolü altında tutar; ‘Sevgi Bakanlığı’ (muhalifleri gözetler, tutuklar ve işkence eder).

İşte aynı dalavere Trans-Pacific Partnership/TPP, yani ‘Pasifik Ortaklığı’nda mevcut...Bunun bir serbest ticaret anlaşması olduğu iddia ediliyor, oysa tam anlamıyla özgürlükleri yok ediyor ve şirketler tarafından yönetiliyor. Bu; patentler, telifler, markalar ve endüstriyel tasarım konusunda yıllardır yapılan gizli entrikaların ve görüşmelerin bir sonucu... Aslında kollektif olarak istenen tek şey de insanların ifade özgürlüklerinin çökertilmesini sağlamak.


Yıllardan beri araştırmalar yapıp, ‘bir dünya hükümetinin diktatörlüğü’ planlarını anlatmaya ve açıklamaya çalışıyorum. Bu diktatörlükte ülkeler, merkezi bir kontrol sisteminin alt kurumları veya şirketleri haline gelecekler. Bunu başarmak için de bütün ulusal tüzük ve yasalar çiğnenecek.

Avrupa’daki Avrupa Birliği ile bunun gerçekleşmekte olduğu örneğini gittikçe daha net bir şekilde görmeye başladık. Artık sözde özgür ülkelerin ulusal yasalarının yerini uluslararası yasalar almaya başladı.

Trans Pacific Partnership/Pasifik Ortaklığı da böyle birşey. Bu, Pasifik Okyanusu bölgesinde, 12 ülke arasındaki bir ticaret anlaşması olup, hükümetleri, 600 tane şirketi ve bunların lobicilerini içeren kocaman bir entrikayı besliyor. Tahminen yıl sonuna kadar final aşamasına kavuşacak ve yıllık yaklaşık 27.5 trilyon dolarlık bağlantılı ekonomisi olan ülkelerdeki 800 milyon kişiyi etkileyecek. Buna Güney Kore gibi başka ülkeler de katılırsa, Pasifik Ortaklığı, global GDP/gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 40’ını temsil edecek.

Trans Pacific Partnership/Pasifik Ortaklığı, resmi olarak ‘ticaret’le bağlantılı bir politika, ama aslında Internet özgürlüğü, sivil özgürlükler ve yayın hakları konularında çok derin bir içeriğe sahip olup hükümetlere ve halklara hükmedebilme amacı açısından şirketlerin gücünü çok arttırıyor. Bütün bunlar, Wikileaks’in 96 sayfalık bir bölümünde teyit edildi. Burada, planlarına aykırı düştüğü takdirde bu şirketlerin hükümetleri nasıl mahkemeye verebilecekleri ve telif haklarının çiğnenmesi iddiaları ile websitelerini nasıl bloke edebilecekleri açıklanıyor.

A.B.D.’nde büyük çapta dışarıdan kaynak edinmenin ‘işçi istihdamının’ üzerindeki potansiyel etkisi, dünyanın en fakir ülkelerine de aksediyor. Zaten Amerika’yı finansal açıdan yok etme planlarına bir başka örnek de bu...

Obama, hiç Kongre’nin onayına ihtiyaç duymadan, herhangi bir değişiklik yapılmasını da engelleyerek ve aceleyle konmuş yasaları kullanarak Pasifik Ortaklığı yoluyla zıplama yapmak istiyor. Eğer Obama’nın, ‘şirketler tekeli’nin, oldukça yüksek ücret ödenen bir dalkavuğu olduğuna inanmayıp da kanıt arayan varsa, bence bu yeterli bir kanıt...

Temsilciler Meclisi’nde Obama’nın kendi partisinden 150’den fazla üye, 23 Cumhuriyetçi üye ile birlikte bu ‘hızlı’komploya muhalefet etti, ama bu sayılar aslında politikacıların, halkın en temel haklarını koruma konusunda bile ne kadar etkisiz ve yararsız olduklarını gösteriyor.

Global Ticaret Gözcüsü’ gazetesinden Lori Wallach şöyle söylüyor: “Bu ‘hızlı’ proje, şube durumundaki ülkelerin yüksek makamlarına, ticaret görüşmelerinde Amerikan yönetimini tarife dışı, hatta ticaret dışı bırakma yetkisi verdi.

Avrupa’da, ‘serbest ticaret’ dolaplarının; ulusal, bölgesel ve yerel özgürlüğü adım adım nasıl yok ettiğini gördük. AB ülkeleri ve halkı kapsayan bütün düzenleme ve yönetmelikler tek bir bürokratik merkezden yapılıyor, dolayısıyla bütün ulusal hükümetler birer birer, Avrupa Birliği’nin birer ‘yönetim birimi’ durumuna düştü. Kanun ve tüzüklerin %70’ten fazlası, Brüksel’deki koyu renk takım elbiseli Avrupa Birliği görevlileri tarafından yapılıyor.

Bu uzun zamandır yerine getirilmek için sinsice üzerinde çalışılan; global bir merkezden, bir dünya hükümeti, global bir merkez bankası, global bir para kuru ve global bir ordu ile diktatörlük kurma planı. Pasifik Ortaklığı bu doğrultudaki kurumlarla çok büyük bir güç oluşturup, halkın lehine kararlar alan hükümetleri dava edebilecek. İngiliz Guardian gazetesinde verilmiş olan bir haberde şöyle diyor:

Pasifik Ortaklığı’da görüşmecilerin, anlaşma hakkında halkın yeterli bilgi sahibi olmasını istemiyorlar, çünkü bu anlaşma bu kurumlara önemli haklar sağlıyor. NAFTA/North American Free Trade Agreement/ Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nda olduğu gibi bu kurumlar; karlarına veya potansiyel karlarına zarar verecek düzenlemeler yaptıkları takdirde hükümetleri doğrudan dava edebilecekler. Bu da Dünya Ticaret Teşkilatı’ndan daha da kötü, çünkü DTÖ’de bir şirket veya kurumun, başka bir hükümet aleyhinde dava açması için önce kendi hükümetini ikna etmesi gerekiyordu.

Avrupa Konseyi, 19.10.2012, Brüksel. Bu adamlar,
tek bir ‘halk oy sandığı’ bile görmeden, bütün Avrupa’yı yönetiyorlar.
Bu özel uygulamalar, her ülkenin de adalet sisteminin dışında kalan mahkemeler tarafından yargılanacak ve mesela Amerikan hukuk sistemindeki gibi yasal prosedürde şeffaflık olmayacak. Pek iç açıcı olmayan bir örnek verelim: Delaware’de bir anonim şirket olan Lone Pine Resources, fracking/hidrolik kırma işindeki borçlarının ertelenmesi için Kanada Quebec hükümeti aleyhine dava açmış bile!

Gördüğünüz gibi hüküm verme mekanizması gittikçe daha ileri aşamalara taşınıyor ve asıl ‘hüküm verme merci’lerinden uzaklaştırılıyor, kabile ülke sayılıyor, ülkeler ise ‘ticaret bölgeleri ve ‘birlik’ler oluyor. Şimde de bu kurumlar veya şirketler, politik yapının bile üstündeki olaylara karışmaya, üstelik yönetmeye başladılar.

TPP/Pasifik Ortaklığı’nın ve bu tür hükümetler arası anlaşmaların ana amaçlarından birisi de; ülkelerin kendi ekonomilerini dünya ekonomik sisteminin istismarından koruyan gümrük tarifelerinin etkisini azaltmak ya da tamamen ortadan kaldırmak. İhracatçılar yurt dışına mal çıkarırken gümrük ödeyince, bu o ülkenin endüstrisini haksız rekabetten koruyor, çünkü gümrük fiyatının satış fiyatına eklenmesi gerekiyor, ama gümrük fiyatı konmayınca, yoksul ülkelerde köle işçiler tarafından üretilen ürünler ‘batı’ya gönderiliyor ve yerel olarak üretilmiş ürünlerin fiyatı kırılıyor, böylelikle de yurt endüstrisi hapı yutuyor. Bu peşpeşe A.B.D., Kanada, İngiltere ve bütün diğer ülkelerde gerçekleşti ve Rothschild-Rockefeller tarafından yaratılmış olan WHO/World Trade Organisation/Dünya Ticaret Örgütü/DTÖ, devasa boyutta para cezaları ile ekonomilerini yıkımdan korumak isteyen nice ülkeyi hedef aldı.

Ekonomik Politika Enstitüsü’nün yapmış olduğu bir çalışmaya göre, Amerika-Güney Kore ticaret anlaşması ile 159.000 iş elimine edilecekmiş. Şimdi ise Pasifik Ortaklığı ile bu işlem bakalım ne hale gelecek... Birçok kişi ‘serbest ticaret’in, gelişmekte olan ülkelerin gelişmesini desteklemek için gerekli olduğu konusunda konuşup duruyor, oysa bu aslında tamamen saçmalık. Gerçek olan şu ki: gelişmekte olan dünya, şirketler veya kurumlar tarafından; köle işçilik, topraklar ve kaynaklar için, genellikle de Amerika, Avrupa Birliği veya Nato müttefiklerinin göreve getirdiği yozlaşmış politikacılar ve diktatörler aracılığıyla istismar ediliyor. İstismar etmeye yönelik bu göstermelik ‘özgür-ticaret’ten, bu şirketler ve paraları istifleyenlerden başka hiç kimse yararlanamıyor, çünkü hem üretici köle işçileri çalıştırdıkları için, hem de şirketlerin kendilerine inanılmaz karlar elde ettirmek üzere işçileri satın almaları da başka tür bir kölelik dayatması olduğundan, karda olan hep onlar oluyorlar!


                 Şirket kar marjları                         Son 30 yıldır çok daha az               Gayrisafi Yurtiçi Hasıla oranı
                 her zamankinden daha yüksek        Amerikalı istihdam edildi             her zamankinden daha düşük
Sizce bu resimde yanlış olan birşey yok mu?

Her zaman olduğu gibi ana hedef İnternet, çünkü çeşitli araştırmacılar ve kaynaklar ‘kabal’ın entrikalarını ifşa ediyorlar, onlar da bu bilginin özgürce akmasını engellemek için ne mümkünse yapıyorlar. Bunun için öne sürülen iddialardan birisi de copyright haklarının çiğnenmesi! İşte Pasifik Ortaklığı, Internet Service Providers/ (ISP)lerin, copyright ihlallerini saptamak için, bütün İnternet iletişimlerini, sitelere sansür uygulama yoluyla süzmeye zorluyor.

İnternet’in yapısı ve bilginin nasıl paylaşıldığı göz önüne alınırsa, global komployu bütün biçimleriyle ifşa etmekte olan nice websitesi potansiyel olarak susturulacak. Tabii ki, zaten bütün amaç da bu!

İnternet insanların yararına, bilginin özgürce akacağı bir araç olarak sunulmalıydı, ama onların amacı hep, kendilerinin istemedikleri şeyin silinmesi ve istediklerini yapmayı sürdürmeleri oldu. Malum, Web dünyanın şimdiye kadar gördüğü ve görebileceği en büyük gözetleme aracı...TPP/Pasifik Ortaklığı ise, İnternet’teki bilgi özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırmak için planlandı. A.B.D. ve bildik gruplar, hem Birleşmiş Milletler’in online ‘kişiye özellik hakları’nın geliştirilmesi girişimlerini bloke etme yolları arıyor, A.B.D. ise hem ‘Pasifik Ortaklığı’nı destekiyor, hem de bunlara bir çözüm tasarısı hazırlamış olan Brezilya ve Almanya’ya da muhalefet ediyor.

Bu çözüm tasarısına göre, ‘belirli hassas bilgi’nin, uluslararası insan hakları anlaşmasına tam olarak uyması gerekiyor, dolayısıyla özel hayata keyfi veya yasadışı müdahale yapılamaz... Görünüşte Amerika bu fikri açıktan açığa destekliyor, yoksa devletin halkla ilişkileri sarpa sarar, ama belgelerle desteklenen Amerikan diplomatik kaynaklarına göre de, perde arkasında gölgelerdeki kampanyalar bunun tam tersini gösteriyor ve gözetlemenin çoğaltılmasına çalışılıyor!

Ezilen vatandaş: Biz adil ticaret istiyoruz, serbest ticaret değil. Artık yeter!
Wall Street: Pekala Amerikan iş gücü, bak sana yepyeni bir serbest ticaret
anlaşması getiriyorum!
Gerçek’; bir kez daha, bu klasik Orwell tarzı sistemdeki iş gücünü yok eden bu ‘ticaret anlaşması’ile tepe taklak olmuş durumda. Obama yönetimi bunu, Amerikan işçilerinin işini desteklemek için bir yol olarak tanımlıyor. Bu tanıma göre Amerikan ihracatını dinamik Asya-Pasifik bölgesine ittirince üretim artar, yenilikçilik ve girişimcilik gelişirmiş! Aynı zamanda bu anlaşmada işçi hakları ve çevrecilik gibi anahtar konumdaki önemli konular da yer alıyormuş!

Tabii bu söylenenlerin hepsinin tersi oluyor, dolayısıyla da gerçek olan bunun tam tersi!

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamalarda, TPP/Pasifik Ortaklığı’nın; ticaret ve yatırımı da liberalleştirecek bir ‘gelecek nesil bölgesel anlaşma’sı olduğu iddia ediliyor.

Liberalleştirme kelimesi; ‘kişisel hareket ve ifade özgürlüğünü savunan görüş ve politikalara sahip olma’ anlamına geliyor...Dilin bu şekilde kandırma amaçlı olarak kullanılmasına ‘Doublespeak/Çift konuşma deniliyor. The New Doublespeak’in yazarı William Lutz şöyle diyor:

Çift konuşma, iletişim sağlama taklidi yapan, ama aslında öyle olmayan bir dil. Kötüyü iyi, negativi pozitif, hoş olmayanı hoş, çekici olmayanı çekici veya daha tolere edilebilir gösterir. Sorumluluğu inkar eden, değiştiren veya sorumluluktan kaçınan,tam anlamı ile değişkenlik gösteren, düşünceyi engelleyen veya gizleyen bir dildir. Bütün etrafımız çift konuşma dolu. Kendi rahatımız için masadaki paketlerimizi kontrol etmemiz önerilir, oysa mesele bizim rahatımız değil, başkasının rahatlığıdır. Reklamlarda ikinci el, denenmiş veya daha önceden ayrılmış arabalar görürüz, onlara hiç ‘kullanılmış araba’ demezler. Ve hep; gerçek imitasyon deri, bakir deri veya gerçek sahte elmas derler!”

Beyaz Saray’ın Orwell tarzı konuşmasında ‘liberal’ kelimesi ‘özgür ve açık’anlamında kullanıldı, oysa aslında bu; insanlar gittikçe daha çok köleleştirilirlerken, kurum veya şirketler, ‘canları ne isterse onu yapma özgürlüğüne sahipler ’ anlamına geliyor. Vatandaşların Ticaret Kampanyası direktörü Arthur Stamoulis şöyle diyor:

Birçok şirket veya önemli ticaret kurumunda, Çinli işçilerin artık çok şey istedikleri, onlara çok para ödendiği, hatta bu nedenle Vietnam gibi daha az ücret veren ülkelere taşınmak istedikleri düşünülüyormuş. Oysa bu tam anlamıyla global yarışı iyice çoğaltıp sonunda dünyayı dibe oturtmak...”

İşte TPP/Pasifik Ortaklığı ve benzeri ‘serbest ticaret’ anlaşmaları bundan ibaret- insan ırkını dibe batırıp, ‘Algılama Yanılgısı’ adlı kitabımda ayrıntılı olarak açıkladığım ve uzun zamandır uyardığım üzere bir tam bir ‘Açlık Oyunları’ toplumu yaratmak!

Arthur Stamoulis de TPP/Pasifik Ortaklığı’nın zengin-fakir bütün dünyayı yoksulluğun helezoni girdabına çektiğine dikkat çekiyor. Ben de aynı şekilde yıllardan beri ‘kabal’ın dünyayı, yüzde bir oranındaki mega zengin grup ile yüzde 99 mega fakir gruba böleceği ve statükoyu bir polis devleti zorbalığı ile bir arada tutacağı konusuna işaret edip duruyorum.

Amerikalı işçiler kitleler halinde işten çıkarılıyor, işçi hakları yok oluyor.
Yurt dışındaki işçiler ise köle ücretleri alıyor, işçi hakkı diye birşey de yok.
Kurumsal Amerika ise haykırıyor: “En sonunda serbest ticaret, en sonunda serbest ticaret,
çok şükürler olsun Büyük Tanrı’ya, sonunda serbest ticaretimiz oldu!”

Bu tür ticaret anlaşmalarını ne kadar çok onaylarsak, halka hizmet için vergide o kadar az kazanç sağlanır, geriye kalan işler için ödenen ücretler ve iş avantajları üzerinde de bir o kadar çok baskı yaparlar.

Evet, Obama gibi ruhlarını kiraya veren politikacıların, hükümet bürokratlarının ve şirket lobicilerinin neden bu kadar hararetle çalışıp kamunun gözetimi olmadan TPP’yi gizlice dayattıklarını görüyor, hepsinin ‘en tepedekiler’ tarafından satın alındıklarını ve onlara hangi mertebelerde ödemeler yapıldığını artık biliyoruz.

TPP/Pasifik Ortaklığı başka birşeyle karıştırılacak, ‘yok canım, amacı herhalde bu olamaz’ denilecek birşey değil. Kesinlikle, insan özgürlüğünün çeşitli seviyelerde yok edilmesi için ince ince hesaplanarak yapılmış uzun vadeli bir plan! Kişisel ve ulusal özgürlük ve bağımsızlık adına artık geride ne kalmışsa, onun da tümüyle ortadan kaldırılması için tam bir araç niteliğinde...

Köklü bir değişikliğe ne dersiniz?...


Paylaşım