David Icke’ın Kasım 2010 tarihli bir videosundan...
KENDİNİZİ DEĞİŞTİRİRSENİZ DÜNYAYI DA DEĞİŞTİREBİLİRSİNİZ...
-İllüminati giderse, iyi olur muyuz?
-Ama biz değişmezsek gidemezler...Mesele bu.
-O zaman ‘Bütün’ün açısından önemli bir rol oynayacağız...
-Birisi sana “Dünyada neler olup bitiyor?” diye sorsa, sen de “Hangi seviyedekini öğrenmek istiyorsun?” dersin değil mi? Bir seviyede bankacılık dümenleri, bir seviyede politik dolaplar, ama frekanslara veya tavşan deliğinin derinliklerine dalarsan aynı şey farklı bir şekil almaya başlar. Şimdi konuştuğumuz seviye için önce ‘tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan’ sözü akla geliyor. İnsanlar mı güçlerini kontrol sistemine veriyorlar, yoksa kontrol sistemi mi onları güçlerini vermeye ikna ediyor? Herhalde bu ikisi birbirinden ayrılamaz. Ancak mesele şu ki, güçlerini kollektif olarak kontrol sistemine veren insanlar... Yani insanlar, çok az sayıdaki bir gruba güçlerini kendileri veriyorlar... Bu kadar basit... Evet, onların nasıl çalıştığını, nasıl manipüle ettiklerini, amaçlarının ne olduğunu bilmemiz lazım, ama asıl anlamamız gereken şudur ki; onların dışa vurumu, bizim kollektif realitemizdeki mevcudiyetleri tamamen bizim içsel ‘hal’imize bağlı. Eğer BİZ değişirsek, o realite de değişir. BİZ değişmezsek, o da değişmez...
-O zaman ortaya ‘Ne yapabilirim?’ sorusu çıkıyor. Yani mesele sistemle savaşmak veya çatışmak değil.
-Ne ile savaşırsan o olursun. Buna verebileceğim bir sürü örnek var. Şimdi sözünü ettiğimiz seviyede ne yapabiliriz? Kendimizi değiştirirsek dünya da değişir. Eğer yeterli sayıda insan değişirse dünya da değişecektir, bu kadar basit. Tekrar aynı noktaya dönüyoruz, iyi haber şu ki, sorunun çözümü dışarıda yani bizim kontrol altına alıp etkileyemeyeceğimiz bir yerlerde değil! Cevap içimizde, neden? Çünkü bireysel de toplumsal da olsa dünya içimizde...Dolayısıyla BİZ değişmeliyiz ki, ‘içsel hali’mize göre dışavurduğumuz hal de değişsin, çünkü dünya biziz, biz de dünya...
İşte herşeyin büyük bir hızla kökten değişeceği asıl seviye bu...Süregelen komplo ortaya çıkarken, bütün bu bankacılık dolapları, organize edilen savaşlar ve terör derken; “Hepsi onların suçu, şununla veya bununla savaşmalıyız!” dersek hep bu seviyede kalırız. Aksine böyle demeyip, “Bum, bum, bum” karæ®lı bir şekilde realitenin daha derin seviyelerinde ilerleyip, önce içimizdeki hali değiştirmeliyiz. Tabii ki neler olup bittiğini bilmekte yarar var, ama bu aşamada insanlar “Bundan çıkış yolu göremiyorum, çözümü bilemiyorum, ne yapabilirim?” diyeceklerdir.
Çözüme ancak ve ancak, realitenin derin seviyelerine inip, dünyanın, ‘insanın içsel hali’nin kollektif bir dışavurumu olduğununun farkındalığına varılırsa ulaşılır. Hepsini biz yaratıyoruz, dolayısıyla onu yaratmayıp, daha güzel birşey yaratabiliriz. Nasıl? Kişisel ve kollektif olarak önce kendimizi değiştirmemiz lazım. Barış dolu bir dünya istiyorsan önce kendinle barış! Sevecen bir dünya istiyorsan önce kendin sevecen ol. Düşünsene, çok sayıda insan sevecen olmaya karar verse ne olur? Ya da çok sayıda insan barışçıl olmaya karar verirse? Çok sayıda insan kararlarını doğru ve adil bir şekilde verirse ne olur? Dünya aynen bunun dışa vurumu olur. Yani değişir.
-John Lennon’un dediği gib; “Kimse savaşmazsa savaş olmaz.”
-Tabii ki, o zaman savaş olmaz. Hani şöyle diyorlar; “Savaşı durdurmak için savaşıyorum”. Hadi oradan. Önce üzerindeki şu üniformayı çıkar, sonra da silahını bırak. Böyle bir başlangıç yapabilirsin. Aslında insanları anlıyorum tabii. Kendilerini, hayatlarına dışarıdan birilerinin müdahale ettiğine inandırmışlar. Tabii, ama bu kısa süreli bir rahatlık sağlıyor onlara.“ Ben zaten çok talihsizim, onlar böyle yapmasaydı, ben bu durumda olmazdım.” Eh, bu belki kısa süreli bir mazeret olabilir, ama insanın içsel hali öyle değişmez. Bir şekilde neyi içeri çekmişseniz, kolay kolay onu dışarı atamazsınız. Bu mümkün değil. Bazen insanlar davranışlarının soromluluğunu üstlenip zayıflık belirtisi olarak nitelendirirler; “İtiraf ediyorum, hata yaptım.”derler.
Bir dakika, burada şöyle diyelim: Sıcağın sıcak olduğunu nasıl bilebilirsiniz? Tabii soğuğu bildiğiniz için. Dolayısıyla mukayese yaparsınız. Aynı şekilde şu deneyimi yaşadın, şu kararı verdin, ama bir bakmışsın belki de hayatının en iyi kararını vermişsin, çünkü birşeyler değişmiş, o zaman bir dahaki sefere daha iyi bir karar verirsin. Bu bir hata değildir. Bir deneyimdir...
Onu hatadan ziyade bir deneyim olarak görürsek kendimizi suçlamaz, hayatımızı öyle yaşadığımız için kendimizi negatif görmeyiz. Örnek verelim; Alkol ya da uyuşturucu bağımlılarına en iyi yardım edecek olan kim olur? Bir zamanlar kendileri de alkol ya da uyuşturucu bağımlısı olanlar mı,yoksa üniversitede kitaptan okuyup da “Şimdi seni bağımlılıktan kurtaracağım” diyenler mi? Şaka ediyor olmalısın. Tabii ki birisine yardımcı olmaya çalışmak harika birşey, o ayrı mesele. Ama eskiden bağımlı olan bir kişi bütün aşamaları, tuzakları, ayartılmaları bilir.
İşte, “hata” dediğimiz şeyleri bizi yeni bir farkındalığa taşıyan deneyimler olarak görürsek o zaman hepsi pozitife dönüşür, daha üst bir anlayışa basamak oluşturur, büyük bir bilgelik sağlar. Bazen ben de kendi hayatıma bakıyorum, en büyük hatalarım sandığım deneyimlerimin, en büyük armağanlarım olduklarını görüyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder