Bir
Matrix fenomeni olan Yeni Çağ da,
kaynaklandığı doğu felsefesi gibi kurallara boğulmuş durumda...
“Şu ya da bu ritüeli yapacaksın”, “ruhlarla belirli yöntemlere göre konuşacaksın”
veya “kendini şu mantra ile koruyacaksın”
v.s. Yeni Çağ’cı birçok tanıdığım, dünya ile konuşmak için kuzeye, güneye,
doğuya veya batıya dönüyor. Kendi kutsal ağaçları, kılıçları, çeşitli araçları var ve bu sembollere olan
takıntıları, bilinen bütün dinlerde görülenlerden farksız. Yani bu da bir
illüzyon. Yeryüzünün bilinci var, ama fiziksel formu bir yazılım programı,
dolayısıyla kuzey, güney, doğu, batı, diğer gezegen ve yıldızlar da öyle. Neden
kozmik bir oyun oynuyor gibiyiz? Çünkü hepsi tuzak...
Tabii
ki, Yeni Çağ akımındaki öğretilerin hepsi yanlış demiyorum, ama bu akımın, gerçeği kontrol sisteminin dışından
algıladığını sanması yanlış. Astrolojiyi
ele alalım. Tipik bir Yeni Çağ aracı. Doğru ellerde çok doğru ve bu beş duyuya
dayalı alem için de çok yararlı. Gezegenlerin ve yıldızların hareketleri,
Matriks’in bir programı, yani bir ‘Planetarium’un tavanına yansıtılan her ne
ise, onun holografik bir verisyonu.
Gezegenlerin
bu hareketleri, insanları ve diğer hayat formlarını etkileyen titreşimsel
değişimleri tetikliyor, çünkü DNA ile, sistemin veri alış verişini etkiliyor.
‘Zaman döngüsü’ne girdiğimiz noktada DNA etkileniyor. Astroloji; yıldız devreleri ile oluşan titreşim alanları
arasındaki bir etkileşimdir ve bizim DNA programımız da, biz devrenin neresinde
doğmuşsak, orada etkilenir.
Ancak
ben hala diyorum ki; bu etkileşim bizim bilincimiz ile gezegenin hareketleri
arasında değil, gezegenlerle bizim DNA’mız arasında yer alıyor ve buna akıl ve
duygular da dahil. Bu aşamada, derin ve detaylı şekliyle astroloji, kesinlikle Matriks ile bağlantılı bir kurgu...
Astrolojik kanunlardan, ancak bilincimizi ‘akıl’ın ötesindeki ‘Bütün’ün
bilincine yükseltebilirsek etkilenmeyiz.
‘Kader’
denilen şey, ‘bilinç’in kaçınılmaz bir deneyimi değildir, o sadece yüksek bilinç
müdahale etmediği takdirde, DNA bilgisayar programının kaçınılmaz bir sonucu
olabilir...Kader; bir matriks yazılımıdır. ‘Bütün’ veya ‘Tek’ olanda, ‘kader’
yoktur. ‘Mümkün olan herşey’de hiçbirşey olup bitmez!
Brezilya’da
geçirmiş olduğum deneyimde ‘o ses’; astrolojinin, Matriks’in, zamanın geçmesi
illüzyonunu desteklemek ve insanları kendi illüzyonsu kişilikleri ile
tanımlamalarını sağlamak için kullandığı bir araç olduğunu söylemişti. “Ben Boğa
burcuyum, Aslan burcuyum, Oğlak
burcuyum v.s, v.s.” Bunlar her zaman,
bölünmüşlüğü teşvik etmek için varlar,
‘Bütün’lük için değil...
‘O
ses’; “Sence ‘Sonsuz Olan’ burcunu okutuyor mudur? Veya “Geleceğini öğrenmek
için bir medyuma veya Tarot falcısına gidiyor mudur?” demişti. Bu sözleri
duyduğum sırada bana, sembolik olarak ‘Sonsuz Olan’ın, bir masada otururken, kendisine bir gazete
getirildiği görüntüsü gösterilmişti. ‘Sonsuz Olan’, astroloji sayfasında burçlara bakınca “Eyvah, şimdi bu iş, benim bütün sabahımı alır, çünkü ben hepsiyim”
diyordu. Tabii ki bu söylediklerim ; medyumların veya Tarot falcılarının
oynadıkları rolün önemli olmadığı anlamına gelmemelidir, ama onlar Matriks’in
içindeki varlık ve enerjilerle iletişim kuruyor ve yine aynı şekilde Matriks’in
illüzyonsu realitesine yakalanıyorlar.
‘Yeni
Çağ’ düşüncesinin en derin aldatmalarından birisi de, deneyimlerimizden
geçerken ‘gelişmekte’ olduğumuzdur.
Bunun neden bu şekilde anlaşıldığını
anlıyorum, çünkü bu, yanlış bir şekilde Charles Darwin’e atfedilen
gelişim teorisinin spiritüel versiyonu oluyor, çünkü Darwin Teorisi (‘Ve Gerçek Seni Özgür Kılacak’ kitabıma
bkn.) en güçlünün hayatta kalması ve çağlar boyunca gereken
genetik değişimin tetiklenmesinden söz ediyor. Bu durumda Yeni Çağ, sonsuzluk
içinde spiritüel olarak geliştiğimiz, bu dünyada tekrarlanan bir çembere, yani
enkarnasyona inanıyor. Yani, fiziksel dünya ile spiritüel alem arasında her
hayatı deneyimliyor, bu suretle yaşanan derslerden birşeyler öğrenip spiritüel
olarak daha yüksek titreşimlere ulaşıyor ve sonunda ‘Tek’ olanla
bütünleşiyoruz. Oysa biz zaten ‘Sonsuz Bütün’ ve ‘Mümkün olan herşey’iz. Neden
zaten olduğumuz birşey olmak için gelişelim ki? Bu inanç, Matriks’in bizim
realitemizi ; sadece Zaman Döngüsü’nde
değil, fiziksel olmayan seviyelerde de tutmasını sağlıyor.
Aydınlanmak
için gelişmemize gerek yok, çünkü zaten aydınlanmış durumdayız, sadece bu illüzyona
yakalanmış olduğumuz için kim olduğumuzu unutmuşuz. O ses, “ ‘Sonsuz olan’ın enkarne olmaya ihtiyacı var
mıdır sence?” diye sormuştu, “Matriks’deki
bilinç de ‘Sonsuz’, o halde neden enkarne olsun ki?” ...
İnsanlar,
deneyimlerden öğrendiklerini söylüyorlar, bunu gayet iyi anlıyorum, ama ben şöyle
olduğunu söylüyorum; deneyim onlara
hiçbirşey öğretmiyor, sadece perdenin bir
katını daha açıyor, o kadar, böylece zaten bildikleri birşeyi daha kolay
hatırlıyorlar.
Enkarnasyon
fikrine bir itirazım yok, ama o konuda da bilinmesi gereken çok şey var.
Bilincin; Matriks’in ve yazılım
programının veya zaman döngüsü DVD’sinin diğer seviyeleri arasındaki çembere
yakalanmış olduğuna eminim, karşı olduğum
bu değil, bunun ‘aydınlanma için gerekli’ olduğu düşüncesidir. Bu
durumda tam tersini söyleyeceğim, çünkü enkarnasyon, Matriks’in empoze ettiği ;
“Gelişmeliyiz” realitesini destekliyor, bu da bilinci, ‘bir yerden bir yere ulaştığı inancı’na köle ediyor.
Yine
Brezilya’daki deneyimim sırasında sembolik olarak bana, insanların gökten,
tarladaki bir patikaya düşmeleri gösterildi. ‘O ses’, Matriks’teki bilincin,
enkarnasyon yoluyla zaman döngüsünün içindeki, ‘içine bir girip bir çıkma
çemberi’ne yakalanmış olması nedeniyle, insanların sadece tek bir fiziksel ‘zaman
inancı’na koşullandırılmamış olup, aynı zamanda, zaman döngüsündeki sonsuz
deneyimlere, yani DVD’nin farklı bölümlerine de koşullandırılmış olduklarını
söylemişti. Bu fiziksel geziler
arasında insanlar, illüzyonsu halin bir başka formundaydılar. Zaman döngüsü realitesine daha girerken
koşullandırılmışken, daha da fazla koşullandırılıyorlardı. İşte insanlar, bu
nedenle koşullanmış köle mentalitesine bu kadar kolay düşüyorlardı, çünkü zaten
daha önceleri de çok kez düşmüşlerdi. Bu sözler söylendiği zaman, sürekli
olarak aynı yere basıldığı için patikanın,
çiğnenmekten yiv gibi olduğunu gördüm. Gittikçe derinleşiyordu ve
figürler kayboluncaya kadar iyice derinleşti. ‘O ses’, “İnsanlar
hep ‘Tanrı’larını arıyorlar” dedi, “Işığı
görebildikleri tek yer orası.” Enkarnasyonu, yani karma çemberini
savunanlar, geçmiş hayat anıları üzerinde de çok dururlar. Aslında o, DNA’daki
programdır, enkarne olan bilincin hatırlaması değildir...
Ölümden
sonra bile illüzyonsu hale devam etmek konusu çok önemli, çünkü bu diğer
seviyeler, Yeni Çağ ve Spiritüalizm’in medyum ve kanal bilgileri... Bunların
doğru olmadığını söylemiyorum, ama bu iletişimcilerin de Matriks’in içinde olduklarının
anlaşılmasının gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Bu diğer alemler illüzyona
daha açık olabilirler, çünkü çok daha az yoğunluktaki yüksek titreşimlerde
çalışırlar. Zaman döngüsünün yoğunluğu
ile kıyaslandığında, mutlaka cennete benziyordur.
Brezilya’daki
ve sonraki deneyimlerimdeki ‘O ses’, Matriks’in diğer seviyelerinde nasıl bir
Hristiyan, Müslüman, Hindu ve Yahudi cennetleri olduğunu anlattı. Bunlar gerçek
değil, bu dünyada kendi realitemizi yaratmamız gibi aynı inancın bir
dışavurumuydu. Yani, bize o realiteyi empoze eden zihnin yazılım programı, ama
işin aslı hiç öyle değil.
Hristiyanlar
öldükleri zaman İsa’yı göreceklerine inanıyorlarsa göreceklerdir. O realitedeki
inanç o ise, gördükleri de o olacaktır. Hatta zamanında Avrupalı ressamların
yaratmış olduğu İsa görüntüsü ile göreceklerdir, çünkü İsa’nın öyle göründüğüne
inanmışlardır. Ölmüş birçok Hristiyan ile yaşamış oldukları deneyimleri anlatan
birçok medyumla konuştum, özellikle de iki alem arasına takılıp kalmış olan
Roman Katolikler, dünyadayken öyle olacağına inandıkları için Tanr’nın
kendilerini yargılamasını bekliyorlarmış.
Anlaşılan o ki, illüzyon, ölümle bile bitmiyor, çünkü Matriks’in birçok
seviyesi var.
“Ölüm,
bilmemek için bir mazeret değil” sözünü çok seviyorum, çünkü çok derin bir
anlamı var. Ölümde, enkarne olan bilinç, sempatik rezonansın prensibi
tarafından kendi halini titreşimsel olarak yansıtan aleme çekiliyor. Daha basit
bir ifadeyle, ölürken inandığın neyse, nereye gideceğini de o tayin ediyor...
Ancak Matriks’in içinde nereye gidersen git, hep illüzyonun içinde kalıyorsun.
Bu
nedenle, programlanmış inanç çemberini kırıp kendimizi ‘Sonsuz Bilinç’e açmamız
lazım. Haham Furst gibi kişiler, buradaki icraatler nedeniyle sonraki hayatta
cezaya inanıyorlarsa, bilinçleri onu yaratacaktır. İnandığınız sürece gerçek o
olacaktır. Medyum ve kanal kişiler, yeni boyutlarında, sürekli olarak cennetten
söz eden veya spiritüel gelişimlerine ‘öğrenme holü’nde devam etmekte
olduklarını anlatan ölmüş kişilere
bağlanıyorlar. Bunun onların realitesinde doğru olmadığını söylemiyorum, sadece
başka bir Matriks programı olduğunu söylüyorum. Bu, deneyim yoluyla gelişme
söyleminin başka bir versiyonu o kadar.
Hepimiz
‘Bir’iz, hepimiz aydınlanmış haldeyiz, hepimiz ‘sonsuz bilinç’iz, hiçbir okula
gerek yok...
Yeni
Çağ düşüncesi; dünyanın spiritüel bir
üniversite olduğuna, insanların zor dersler aldıklarına ve ‘karma’ları üzerinde
çalıştıklarına inanıyor. Brezilya’daki deneyimimde ‘o ses’in bana söylediği
gibi, bu da bir illüzyon. “’Sonsuz
olan’ın, herşeyi bilirken, öğrenmek için okula gitmeye ihtiyacının olduğunu mu
sanıyorsun?” diye sormuş, karma için
de, ‘Sonsuz olan’ kendi deneyimlemiş
olduğunu neden deneyimlettirsin ki?”
demişti. ‘Karma’ düşüncesi de, ‘zaman’ içersinde bir inancın gelişimini
teyit eden bir Matriks hayali. Yani suçluluk
ve isteksizlik halini teşvik ediyor. Oysa ‘Sonsuz Sevgi’ kendisini yargılamaz,
bunların hepsi ‘Bütün’ ile bağlanmayı engelleme illüzyonlarıdır...
Bütün
bunları anlamaya çalışırken, zihnimde Matriks’in bir resmi oluşmuştu. Çocukken
oynadığımız bir ‘Yılanlar ve Merdivenler’ oyunu vardı. Zarla attığınız sayı
merdivene rast gelirse ilerlersiniz, yılana gelirse gerilersiniz. Tıpkı o oyundaki gibi bilinç, Tanrı’ya doğru
titreşimsel seviyeleri tırmanıyor, sonra birden yılana gelip, kayarak aşağıya
iniyor, sonra yeni baştan başlıyordu. Matriks, ağa zaten yakalanmış olan
‘bilinç’i bırakmadığı gibi, hep daha da fazlasını yakalamak istiyor.
Yeni
Çağ’a baktığınız zaman, sürekli olarak inkar ettiğini iddia ettiği dinlerle bir
paralellik görüyorsunuz. Kendi gücünüzü ifade etmeniz ve başkasına vermemeniz
gerektiğine dair çok güzel söylemleri var, ama içinde bir sürü çelişki ve
müthiş bir hiyerarşi de mevcut. Bu dünyada ve diğerlerinde sonsuz sayıda
spiritüel masterlar var. Dünyadaki dinlerde insanlar, zihinlerini tanrılara ve
rahiplere teslim ediyorlar, aynı şekilde Yeni Çağ’cılar da ‘master’lara, ‘guru’lara
ve başka boyut iletişimcilerine boyun eğiyorlar.
Bir
de ‘Büyük Beyaz Kardeşlik’ ve Ashtar komutanlığının komutasındaki UFO filoları
var. Bunlarla kafalarımız iyice karışıyor.
Büyük Beyaz Kardeşlik, Beyaz Loca/Kardeşlik/Işık Kardeşliği olarak da
biliniyor ve çerçevede, dünyadan ölümsüzlüğe yükselmiş olan ‘master’lardan
oluşan spiritüel bir organizasyon olduğu iddia ediliyor. Bunlar, dünyadaki kız
ve erkek kardeşlerini bırakıp kozmik yüksekliklere gidebilirken, kalıp yardım
edeceklerini söylemişler. Karma ve yeniden doğma çemberlerini aşıp, ruhun ebedi yeri olan yüksek realiteye
ulaşmış oldukları söyleniyor.
Öğrendiğim
kadarıyla bu kardeşlik; özel
toplantılar, seminerler, yazılar, kitaplar ve kişisel müritlik ve eğitim ile
veriliyormuş. Ayrıca Aziz Germain’in Büyük Altın Çağının doğuşunu sağlayan
kozmik yasanın özel izni ile bütün öğretileri açıklayacaklarmış. Aziz Germain, bu
Kardeşliğin üyelerinden birisi...İşte buyrun...Böyle bir kozmik yasamız var,
çünkü bu da Matriks’in bir oyunu. Ve neden bu Aziz Germain denilen kişinin bu
altın çağ telif hakkı veya markası var? Oysa bu herkes için değil miydi? Hani Yeni Çağ, gücümüzü başkalarına vermemizi
istemiyordu? Ama tabii Hristiyan
İsa ile onun Yeni Çağ versiyonu olan Sananda’nın
tasvirine yakalanmışsak, o zaman iş değişiyor...
İsa’nın
klasik tasviri batılı ressamların eseridir, ama hem Hristiyanlık, hem de Yeni
Çağ onu aynen Matriks’teki gibi tasvir ediyor. Yine hiyerarşi ve aynı
heykelleştirilen kahramanlar. Önce şunu bilmekte yarar var; eğer ortada bir
hiyerarşi varsa o mutlaka Matriks’tir, çünkü bu tür yapılar ‘Tek’ olanda var
olamaz. Var olan sadece ‘Tek’ veya ‘Bütün’ ise, onda nasıl hiyerarşi olabilir? Bu, ‘Büyük Beyaz Kardeşlik’in, Tanrı’nın en
yüksek amaçları için İsa, Gautamam Buddha ve diğer dünya ‘öğretmen’leri için
oluşturmuş olduğu bir organizasyondur.
İsa
teması her yerde karşımıza çıkıyor. Yeni Çağ’cılar onu Sananda olarak
biliyorlar, yani Büyük Beyaz Kardeşlik’in yükselmiş ‘master’ı. Sananda’nın,
tıpkı Hristiyan İsa’nın klasik imajıyla tasvir edilmesi ne kadar ilginç değil
mi? Üstelik bu klasik portre de, sadece batılı ressamların eseri. İncil’de
İsa’nın nasıl göründüğüne dair en küçük bir ifade bile yok, çünkü bunu, onu
yazanlar da bilmiyorlardı! Ama nasıl oluyorsa hem Hristiyan, hem de Yeni
Çağ’cıların İsa’sı aynı yüze sahip...’Büyük Beyaz Kardeşlik’ de bir de, “
‘Kutsal Ev Sahipliği’ üyelerinden başka, spiritüel hiyerarşi, doğrudan doğruya
dünyamızın gelişimiyle bağlantılı olup,
bizim esenliğimiz ile ilgilenen başka gezegenlerin ‘Hayırsever üyeleri’nden
başka ‘henüz yükselmemiş ‘chela/müritler’ in olduğu da belirtiliyor. Ne? Bu
henüz yükselmemiş chela/müritler de nereden çıktı?
Bu,
‘yükselmemiş chela/mürit’ de ne demek? Durun bekleyin, uzun sürmez şimdi onu da
bulurum. Google’a teşekkürler. Anladığım kadarıyla bu ‘chela/mürit’ler,
Mahatma’nın müritleri. Bunu hiç bilemezdim
doğrusu...Bunların, ‘chelaship/ müritlik’ denilen yapıda yer aldıkları besbelli
ve bunun için de Sankritçedeki ‘chela’ kelimesi kullanılıyor ki, bugün
kullandığımız anlamdaki ‘mürit’ veya ‘havari’ kelimesinden daha çarpıcı
olsun...Bir ‘chela/mürit/havari olmak için, seçilmiş öğretmenlerden birine olan
sadakat derecesi çok önemli. Bu durumda bu dünya ‘chela/havariler’ tarafından
yönetiliyor ve prensipleri de; insanlara
inanmalarının söylendiği herşey, yani
dinler, politika, ekonomi, tıp, hukuk, askerlik ve hepsi...
Okuduklarımdan
anladığım kadarıyla Asthar Komutanlığı da, ‘Büyük Beyaz Kardeşlik’in hava
indirme birlikleri oluyor. Karma çemberinini aşmış, yeniden doğup, ‘Yüksek
Realite’ye yükselmiş master’ların ne diye hava kuvvetlerine ihtiyacı olsun
ki? İşte bütün bu UFO/dünyadışı inanç
sistemi, Matriks programının başka bir bölümü, tıpkı ‘insan’ versiyonu gibi... ‘Zaman
Döngüsü’ içersinde ve bağlantılı alemlerde veya boyutlarda, dünyadışı dediğimiz
başka varlıkların olmadığını söylemiyorum, sadece onlar da aynı illüzyona
kapılmış olup, holografik filmde başka bir alt plan, o kadar.
Ekran
koruyucu yazılımı için ‘UFO istilası’ adlı; klasik bilgisayar oyunları, UFO’lar,
uzaylılar, askeri araçlar ve birçok karakterin olduğu multi fonksiyonel bir ekran
koruyucu reklamı görmüştüm. Bütün bu uzaylılar/UFO v.s., onun holografik
versiyonu idi. ‘Goblenler’, minik periler, periler ve ülkelerin ulusal
masallarından fırlamış minik insanlar, yani bugün bizim ‘dünyadışı’ dediğimiz
varlıklar. Eğer Matriks, aynı bu reklam gibi, deneyimlenmekte olan DVD’nin
bölümlerini içeren bir yazılımı sağlarsa, ileride bu da gerçekleşebilir.
Diyelim ki filmin 1306. kısmında dünya dışı varlıklar, o çağa uygun bir forma
sokulabiliyorsa, bilgisayarla 21.yüzyıla uygun bilimkurgu varlıkları olarak
gösterilebilirler. Veya bu, Ashtar
Komutanlığı gibi, takipçilerinin inandığı gibi bir peri masalı olabilir.
Internet
arama makinasına ‘Ashtar Komutanlığı’
yazınca 17.000 den fazla sayfa açılıyor. Buna ‘O’nun resimleri de dahil. İnanca
göre, günü kurtarmak için dünyadışından kahraman süvariler geliyor. Bu İsa’nın,
Hristiyan versiyonunda mesih/kurtarıcı,
Yahudi versiyonunda da, kurtarıcı/mesih
olduğu aynı program... Hatta Ashtar takipçilerin bana anlattıkları üzere,
seçilmiş olanların dünyadan alınıp 5.boyut varlıkları haline
dönüştürülecekleri bile aynı tema. Bir web sitesi, “Ashtar Komutanlığı’ndaki
7.filo’nun komutanı Starene’den gelen mesajı aktarıyor. ‘Gökkuşağı Işığı’ adlı
gemisi, bizim dünyamızdaki uyumu dengelemek üzere bizim güneş sistemimize yardıma
çağırılmış. Bunu, Venüs sisteminden
pulsar dalgalara sevgi göndererek ve komutanlıktaki diğer gemiler ile birlikte,
dünyanın olumsuz etkilenmiş ve uyumsuzluğa neden olan bölgelerine doğrudan
‘Uyum ışınları’ yollayarak gerçekleştiriyormuş.
Bu mesajın aralarına, Yeni Çağ ile ilgili olan konuların çoğunda rastlayabileceğiniz cinsten saf bir aşırı heyecanla, ünlem işaretleri
serpiştirilmiş. Komutan Starene geometri ile çalışıyormuş ve bütün gemiler,
çözüm bulmak için ülkeler ve lideriyle stratejiler planlıyorlarmış. Umarım bu çözüm, bütün bunlara safça
inananlar için de bir çözüm içeriyordur.
“Gemiler bekleme konumunda” diye devam ediyormuş mesaj, “Ve yükselerek bu gezegeni terkeden varlıklar açısından oluşabilecek bir tersliğe
karşı hazır durumdalar”. Komutan Starene, herşeyin gözlendiğini belirtmiş;
“Komutanlığın bütün üyeleri, spiritüel
veya ışık bedenleri içersinde yoğun bir şekilde işlerini yapmakla meşguller”
diyormuş. “Sevgili sevilenler, ben
Starene, size en altın gül sevgi titreşimlerini gönderiyorum, hepinize! Bizi
dinlediğiniz ve bizimle bağlantı kurduğunuz için çok mutluyuz. Hep barış içinde
olun...Sevgi içinde olun, sizi, hepinizi seviyoruz. Adonai! Kadoish, Kadoish,
Kadoish, Adonai, Tsebayoth! Sevgi ve ışık! SheLaeLa! Starene, Ashtar Komutsı, 7.Filo.”
Tanrı
programının farklı bir versiyonu içersinde gizlenmiş yine bir kurtarıcı/mesih
teması... Hepsinde olduğu gibi, ne zaman kurtarıcının geleceği kehanetinde
bulunulsa, şimdi de bu Ashtar Komutanlığı temasında olduğu gibi, her zaman
gecikme için bir mazeret bulunuyor. En önemli İllüminati tanrıçası Babil
kraliçesi, A.B.D.’ndeki Özgürlük Heykeli’nde tasvir edilmiş olan Semiramis de
aynı zamanda Isthar veya Ashtar olarak biliniyor. Bunu her zaman çok ilginç
bulurum. Sanıyorum burada büyük bir rastlantı ile karşı karşıyayız. Yani yine
bir yerlerden İsa’nın çıkacağını tahmin ettik.
Ashtar Komutanlığı, bir eterik;
dünya dışı, melek, ışık varlıklar grubudur, milyonlarca yıldız gemisi, batı
yarım küresinde uzay filosu faaliyetlerini
koordine eder. Hepsi, İsa/Mesih
olarak enkarne olmuş olan yükselmiş master Sananda’nın spiritüel rehberliği
altındadır. Bilir misiniz bilmem, aynı
kişi Tammuz, Mithra ve Dionisos olarak da tanınır. Daha sayısız isimleri de vardır. Ashtar websitesi Meryem Ana’dan Noel
tebrikleri verdi, yani bu da Tanrı programında, bir Yeni Çağ-Hristiyan köprüsü oluyor.
Galaktik filonun komutanı ve Gezegenlerin Konfederasyonunun Evrensel Konsül’ü
olan Ashtar’ın kendisi de, anladığım kadarıyla, dünyanın yükseliş işlemi ile
ilgili. Bayağı rahatladım diyebilirim. Buyrun okuyun;
“Komutanlığa bağlı, Kartallar denilen
144.000 ışık işçisi var ve bunlar yükseliş işlemi için gerekli olan
minimum ruh sayısını oluşturuyorlar. Bu kartallar belirli bir gezegen ile
tanımlanmayan bir grup ruh. ‘Herşey ile bir olduklarını ve İsa/Mesih/Kurtarıcı
olduklarını biliyorlar. Yeni Çağ Hristiyanlığında Yeni Çağcılar İsa’yı,
yani gerçek bir insanı ve ‘İsa bilinci’ni farklı görüyor, ama her zaman kutsal,
çoğunlukla da kozmik bir varlık olarak tanıyorlar. Yükselme işleminde, kozmik
ebeler gibi hizmet ediyor, yani insanların yoğun fiziksel halden,
fiziksel-eterik ışık bedenlerine geçişlerine, başka bir deyişle, doğumlarına
yardımcı oluyorlar. Işık çalışmaları,
İsa’nın Sevgi ve Işık mesajı günlük hayatımızı kapsıyor, en sonunda da Yüksek
Benlik’imiz ile bağlanıyor.
Birgün
bir kadın, 144.000 ışık işçisinden biri olduğunu söyleyince, bunu nereden
bildiğini sordum. Glastonbury (Arizona’daki Sedona’nın İngiltere
versiyonu)’deki bir atölye çalışmasına katılmış ve ev sahibi durumundaki kişi
de ona güzel haberleri olduğunu, onun Atlantis’in taş basamaklarından aşağıya
doğru yürüyen bir tanrıça gibi görmüş olduğunu söylemiş. Birkaç ay sonra tanıştığım bir başka kadın da
144.000 işçiden biri olduğunu söyledi. Onun da mı Glastonbury’deki atölye
çalışmasına katıldığını ve master’ının onu, Atlantis’in taş merdivenlerinden
inerken görmüş olduğunu sorunca bana; “ Nereden biliyorsun?” diye sordu.
Yine
okuduklarıma göre, İsa (Sananda olarak) ve Lady Nada (kim olduğunu hiç
öğrenemedim), her ikisi de fanatikliği iyileştirmek ve derin ibadet
odaklanmasını yükseltmek için 6. ışın ile çalışıyorlar. İşte mesele bu... Bütün
bu Matriks programları, ibadet şekillerini savunuyorlar. Matriks bizim yukarı
bakıp birşey veya birisini görmemizi istiyor, çünkü böylece aşağıda olan ‘ben’
ile yukarıda olan ‘o’ veya ‘onlar’ kavramı oluşsun. Bu asla , ‘Tek’ veya
‘Bütün’ olmak olamaz, çünkü tamamen bölünmüşlük ve hiyerarşi içeriyor.
Yeni
Çağ, ‘Tek’ veya ‘Bütün’ olmaktan söz ediyor, ama polarite, zıtlık dilini
kullanıyor. İşte, titreşim dünyasının dışavurduğu da aynı sistem... Bütün
dinler gibi, Yeni Çağ da, ‘ışık’ ve ‘karanlık’ın mevcudiyetine inanıyor, oysa
bu zıtlıklar birbirini yaratıyorlar.
‘Işık’a inanıyorsanız, ‘karanlık’a da
inanmanız gerekir veya ikisini ayıramazsınız. Birşeye inanmak, diğerini
yaratır. Işık, ya da karanlık diye birşey yok, işte Matriks’i kaplayan en büyük illüzyon bu! Işık
ve karanlık da, iyi-kötü veya erkek -dişi gibi bir program... Oysa herşey
‘Tek’, ‘Bir’ veya ‘Bütün’, yani hiç bölünme yok, halbuki bu anlatılanların hepsi illüzyon.
Brezilya’daki
deneyimimde ‘o ses’ ; “Şeytanlar, sadece
ona inanan zihinlerde var olur.” demişti.
“Tek gerçek ‘Sonsuz Sevgi’, gerisi
hep illüzyon” ise, o zaman şeytanlar nasıl illüzyondan başka
birşey olabilirler? Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, ne ile savaşırsan, o savaş sen olursun. Ne ile savaşırsak onu
yaratır ve güç veririz. Bu, ışık için
bir savaş veya karanlığa karşı bir savaş değil. Savaşmak bir Matriks programıdır...
Neden savaştığımız da, kiminle, ne ile savaştığımız da Matriks’in umurunda bile
değildir...
Bir
kilisede de olsa, taş çember içinde de olsa, farklı şekillerde hepsi aynı ‘Tanrı programı’. Matriks olan realite
labirentinin derinliklerinde, bizi DNA yoluyla, hiçbir yere ulaştırmayacak bir
yola yönlendirmeye çalışıyorlar. Matriks
sizi bir yöne çekemezse diğer yönü deniyor. Bu anlattıklarımdan amacım, dinleri
izleyenleri suçlamak değil, hepsine saygım var, ama içindeki tuzakları
açıklamaya çalışıyorum, çünkü Hristiyanlığı, Yahudiliği, Müslümanlığı, Yeni
Çağı, Sihliği savunan, izleyen kocaman açık
yürekli nice harika insan var. Kendi yaptıklarına inanmaya da, benim saçmaladığımı söylemeye de yerden göğe
kadar hakları var.
Amerika’dayken bunları
anlattığım bir radyo programında arayanlardan birisi, İsa’nın var olmadığını
söylediğim için bana ‘Satanist’ dedi.
Olabilir, herkesin düşündüğünü ifade etmeye hakkı var, ama yine
söylüyorum, İsa da Şeytan da aynı ‘Tanrı programı’nın farklı ifadeleridir.
Birçok Hristiyan, Yahudi, Müslüman, Yeni Çağcı, her türlü politikacı, hatta
global komployu araştıran çoğu kişi bana tepki gösteriyor.
Normalde bu insanların ortak
noktası hiç yok gibi görünüyor, oysa aslında hepsinin birbirleriyle derin
bağlantıları var, çünkü hepsi bir dogmayı savunuyor ve bu dogmalar da hepsine derinlemesine
empoze edilmiş. Bense, farklı görünen bu
grupları, işte bu nedenle aynı veya bir tutuyor gibi görünüyorum, çünkü dinler,
Matriks tarafından yapılmış olan aynı programın farklı versiyonları ...
Dolayısıyla bu rüya gibi realiteyi ifşa ederken ben de, kaçınılmaz olarak bazı
kişileri hayal kırıklığına uğratıyor veya öfkelendiriyorum. Böyle olması gerekiyorsa mesele yok, tabii ki
dinlerine inanmaya hakları var, ama çoğu
kişi, özgürlüğü kendi inançlarını kabul ettirmek için istiyor, yani başkalarına
empoze etmeye çalışıyor ve özgürce başka görüş bildirenleri de susturmaya
çalışıyorlar. İşte o zaman da bu, Matriks’in bir oyunu oluyor, dolayısıyla da bütün bu empozelerin en
güçlüsü olması gereken hak ve adalet yerini bulamıyor...
(2005’te
çıkan “Infinite Love Is The Only Truth, Everything Else Is Illusion/ “Tek gerçek ‘Sonsuz Sevgi’, Gerisi Hep İllüzyon”
adlı kitabından...)