17 Ocak 2018 Çarşamba

Kozmik İnternet

Gerçek’in Titreşimleri – 77

“Kozmik İnternet”

(LookHereAndWakeUp) Robert Perela
Mayıs 2011 


Robert Perela:

-Sana çabuk bir soru soru sormak istiyorum. Çok ilginç bulduğum birşey var, ayın dış yüzeyi ile ilgili. Bir meteor aya çarpsa ve üzerinde izler bıraksa, ayın yüzeyinde de bir sürü yuvarlak içbükey oyukluklar var, sanki özellikle oyulmuş gibi. Bazıları diyor ki, yani İncil’de de var, kayıtlı tarihten önce kaydedildiğine göre gökyüzünde veya uzayda savaşlar olmuş. Acaba bunlar bir çeşit lazer silahlarıyla olmuş olabilir mi, çünkü yuvarlaklar son derece düzgün. Bu oyukluklar hakkında ne söyleyebilirsin?

0:48:
Aslında olabilir, çünkü öyle bir şekilde yapılmış ki, neredeyse bir kamuflaj şeklinde. Öyledir demiyorum, mümkün olabilir, çünkü bu nedenle, sürekli olarak önümüze çıkan şu ki, eskiden de olsa, sonra da, insanoğlunu sömüren bu ırk, dünyanın kaynaklarını da sömürüyor, bu arada ayda hiçbir kaynak olmadığını da belirtelim. Dolayısıyla kaynak sağlamak için hedef gezegen, dünya kullanılıyor. 

1:28:
Ben şöyle düşünüyorum. Oradakilerin, buradaki altınla ilgili çok önemli bir bağlantıları var. Şimdi yine hızlı bir şekilde Credo Mutwa’nın hikayesine dönecek olursak, Zulu efsanelerinde “ay” ile ilgili şunlar anlatılırmış; burada önemle vurguluyorum - balık gibi pullu derisi olan – adları İawani ve Empanku olan 2 sürüngen yaratık, “ay”ı uzayda yuvarlamışlar ve şimdi bulunduğu yere getirmişler,, dolayısıyla dünyada afetler oluşmuş. Bunlar iki erkek kardeşmiş. Ve bunlara “Su Kardeşler” denirmiş. Bunlar su ile ilgili çeşitli konularda sembolize edilmişler, umarım sonraki kitabımda su ile ilgili çok önemli bir kavramı açıklama imkanı bulurum, çünkü bilmemiz gereken çok önemli birşey var, okyanusları takip etmemiz lazım, ama bunun üzerinde biraz daha çalışmam lazım.

2:19:
Robert, burada anlatamaya çalıştığım şey, senin de bildiğin gibi, Sümer tabletlerinde sözü edilen Enki ve Enlil. En azından sembolik olarak su ile birçok bağlantısı olan Enki. Sitchin’in tercüme ettiği Sümer tabletlerine göre Annunaki ise, altın istiyordu! Sonra da insanları başlangıçta bir çeşit köle ırk haline getirdiler. Genetik açıdan, zaten bütün her yerde antik kayıtlarda da mevcut, İncil’deki Genesis’te de var, tanrı dedikleri kendileriyle insanlar melezleşmiş. Nephilim v.s.

3:02:
Dava altın madenleriydi. Yani Afrika’ya dönecek olursak, Afrika’da binlerce yıl önce altın madenlerinin bulunduğuna dair kanıtlar var. Ayrıca, bilienen en eski tapma şeklinin de “Yılınana Tapma” olduğu anlaşılıyor. Afrika Bostwana’da “kum insanları” veya daha ziyade “çalı adamlar” denilen halkın anlattıklarına göre, modern insanlık büyük Piton tarafından yaratılmış. Ve orada ana akım bilim araştırmacılarının bulduğu kanıtlar, 70.000 yıl önce “yılana” tapıldığını gösteriyor. 

3:44:
Sonra bir de John Batters D.adında bir din adamı, 1930’larda, sanırım 1933’te yılana tapma ile ilgili bir kitap yazmış. Malum o dönemde, 1920’li 1930’lu yıllarda bayağı iyi kitaplar yazılmış.

4:04:
Zamanı test etmek için bunlar kanıt, çünkü o zamanlar insanoğlunu baskılamak için üzerlerine örtülmüş olan kapak çok sıkı kapalı değilmiş. John Batters kitabında öyle ayrıntılar vermiş ki, nereye baksan yılana tapma görüyorsun. Yılana tapma ve yılanın müdahalesi öyle bir şekil alıyor ki, ortaya “cennetten kovulma” olarak bilinen hikaye çıkıyor. Şimdi bana göre, cennetten kovulma “ay”ın gelmesiyle olmuş, ay gelince ortalık dümdüz olmuş, insan toplumu ve herşey yeniden programlanmış.

4:44:
Bir bu hikayeye, bir de antik kayıtlara bakınca, dünyadaki insanların ne durumda oldukları ve her şeyin nasıl değiştiği anlaşılıyor. Hep Avatar filmi aklıma geliyor, hani orada mavi halk vardır, onların yaşadıkları Pandora adlı ayı da bizim dünya gibi düşün. Orada herşey herşeyle muhteşem bir şekilde bağlantılıdır. Doğa, hayvanlar ve insanlar birlik içerisindedir. Sonra devereye şu sol beyinli, akıllı, ama aynı zamanda salak insan ordusu girer. Bu ordu ne ister? Herşeyin herşeyle bağlantısını kutlayıp deneyimlemeyi değil, ama yeraltı kaynaklarını, kısacası “para”yı ister!...

5:46:
(Robert) –Burada sözünü ettiğin yeniden yerleştirme oluyor.

-Aynen.

-Şimdi Irak’ta olduğu gibi.

-Aynen...

-Burada birlikteyi, yerlerini değiştirebiliriz, ya da bunu zorla yaparsın, plan ne gerektiriyorsa...

-Aynen!...

5:59:
Evet, kaynakları isteriz, çünkü bilinç sevimemiz sadece “para”dır. Dolayısıyla o mavi halkı al, ay gelmeden önceki dünyada onlar olsunlar. Yani diyorum ki, Avatar filminde bütün mavi halkı yok etmeye çalışan o zihniyet, dünyada ayın gelmesiyle oluşan aynı zihniyet. Bence buna çok benzer birşeyler oldu...

6:33:
Tabii ki o zamandan beri, “insanoğlu”nu kontrol eden ve bütün kontrol yapısı oluşturan zihniyet meydana geldi. Ancak tabii ki, “Ay Matriks”i bunu daha da ileri aşamalara taşıdı.

6:51:
Daha önce de söz etmiştik, bütün düşüncelerimiz...Aslında başka varlıklarla aynı yeri paylaşıyoruz, sunumlarımın çoğunda hep anlatırım bir komite ile birlikteyiz ve bu görünmeyen komite ile birlikte yürüyoruz. İşte şöyle düşünüyoruz, kendimizi nasıl algılıyoruz, oysa aslında bu onların bizim bedenimizin çevresindeki alanı görüş şekilleri, bizim ne olduğumuzu onlara kabul ettiren bu...

7:16: (Robert) 
Bu komiteden söz ettiğimiz zaman, özellikle bu birleşimin nasıl doğduğuna gittkçe yaklaşırken, şimdi hepimiz 2012’deki kış gündönümü ve ilerisinin endişesi içerisimdeyiz. Bir açılım olacak. İnsan bedenindeki DNA yapısı 64 kodona dayalı, ama ancak 20 tanesi açık ve son 25 yıldır 24 tanesi açılmış olan kişileri de gördük. Bu birleşimler olurken hissiyatım şu ki; daha telepatik bir topluma doğru gidiyoruz, çünkü ortaya çıkmakta olan bir dizi birleşimle DNA yapımız değişiyor.

8:05:
Ve ayın bunun üzerinde önemli bir rolü var. Daha fazla telepatik olmaya doğru gittiğimizi düşünüyor musun? Diğerlerinin bu konuda hiçbir fikri olmaz ve olan herşeyi inkar ederken, bazı insanlar daha derin seviyede görecek, hissedecek veya işitecek mi? 

8:22:
Bu konudan uzun uzun söz edebilirim, çünkü çalışmalarımın ana konusu, birkaç saniye sonra ona geçeceğim, ama ay ile ilgili olanları seçiyorum, çok kısaca ne düşündüğümü anlatayım. 

8:34:
20 yıldır yaptığım bu iş süresince, sonsuz derecede farklı konulara bulaştım, bağlantılar kurdum, ama en önemlisi: “gerçek nedir?” oldu. Gerçek nedir? Realiteyi mi deneyimliyoruz? Kimiz, neyiz? Çünkü bu temel soruları cevaplandırmadan başka birşeyi anlayamayız ki...

9:01:
Anlayamazsın. Kuvvetle vurguladığım şu; kablosuz internete eşit bir şeyde yaşadığımıza dair çok büyük miktarda delilim var. Bu sanal gerçek bir evren. Benim “kozmik İnternet” dediğim kablosuz interneti deneyimliyoruz. Bunu masa üstü bilgisayarı aracılığı ile değil, beden bilgisayarı aracılığı ile yapıyoruz!...

9:35:
Mesela şimdi bu odada, bu otelin kablosuz interneti var, ama nerede? Göremiyorum. Ama şurada duran bilgisayarın önüne gidip de ayarlarsam, görünmeyen alemden ekranıma birşeyler gelir değil mi? Ekranıma gelen world wide web/Internet Sunucları Ağı denilen global kollektif realitenin bir parçasıdır. Güney Afrika’dan, Brezilya’dan, Avustralya’dan veya Asya’dan isteyen herkes, benim şu anda Kaliforniya’daki bu odadan ulaştığım bilgiye ulaşabilir. 

10:12:
Kendi realitemizi kendimiz yaratıyoruz, söylenen bu ve ben de bunu büyük çapta kabul ediyorum, ama insanlar diyorlar ki; “Sen kendi realiteni yaratıyorsan, peki nasıl oluyor da her ikimiz de aynı lambayı, aynı topu veya bu sandalyayi görüyoruz?”

10:25:
Çünkü Einstein’in dediği gibi; Realite bir illüzyon ve ısrarlı bir illüzyon. Israrlı olmasının nedeni şu; sürekli olarak bu kozmik interneti deşifre ediyoruz, bu dalga formundaki bilgi seviyesini. Bu realitenin temel yapısı dalga formundaki bu bilgi seviyesi. Ben buna holografik realite diyorum. Bazıları “fiziksel olan” diyor, bu da bu bilgi dalga formunun veya titreşimsel bilginin deşifre edilmiş ifadesi...

11:01:
Mesela Çin’de, internetin büyük bir bölümü, yani internet sunucuları ağının kollektif realitesinin büyük bir bölümü engelleniyor, dolayısıyla halkın bilgisayarları okuyamıyor. Şimdi kuvvetle vurgulamak istediğim şu ki ; aydan gelen her ne ise, sadece fiziksel olarak orada olması bir yana, senin de az önce belirtmiş olduğun gibi, Zulu efsanelerinde söz edildiği üzere kıyametten, yani ay gelmeden önce kadınlar “ay başı” olmuyorlardı. Tamamen farklı bir genetik vardı... 

11:41:
Diyorum ki; aydan gelen bloke edici bir frekans ve beynimizdeki sürüngen bölüm (r-komplex) vasıtasıyla beden bilgisayarımıza ulaşıyor. Sürüngen beynimiz, yani r-komplex bölümü insan davranışlarını en çok etkileyen, sadece fiziksel olarak değil, ilişkiler, iş ve benzeri açılardan hayatta kalamama korkusu salan bölümü...

12:09:
Bu bloke eden frekans ile baskılanıyoruz ve bana göre benim kozmik internet dediğim şeyi yakalayıp deşifre ediyoruz. Bize fotonlar halinde, güneşlerden, belki farklı bazı kaynaklardan geliyor, ama güneşlerden, bu durumda da bizim güneşimizden.

12:38:
Zulu efsanelerine göre, ay gelmeden önce ay “dişi” olarak algılanırmış. Ona “langa” diyorlarmış, “arzu edilen” anlamında. Sonra ay gelince insanlık kafayı yemiş, sonra güneşi erkek, ayı da dişi olarak kabul etmişler. İşte bu kısımda ben insanlık “hack” lenmiş diyorum!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşım