21 Kasım 2013 Perşembe

Gerçek'in Titreşimleri - XXVI



David Icke’ın 29 EYLÜL 2013’tarihli makalesi



DAHA GİDİLECEK ÇOK YOL VAR... AMA ARTIK AKINTI YÖN DEĞİŞTİRDİ...

     
Bütün biçimleriyle global komplo hakkında insanları uyarma konusunda çalışmalar yapanlar açısından, şu son birkaç hafta son derece umut verici geçti. Geçmişi düşünecek olursak, hatırladığım kadarıyla şimdiye kadar ilk kez, en azından şimdilik, devasa bir askeri taarruz veya bir savaş oyunu, kamuoyunun gücü ile beslenerek engellendi, yani ‘bilgi’ değiştirildi...


Herşey bilgi. Evren de bir bilgi. Evet, evren de şifrelenen ve deşifre edilen bilgiler ile etkileşime giren bir bilgi... İşte bu yüzden tiranlığın global şebekeleri ve kontrol sistemi, öncelikli  olarak bilgiyi ve algılamayı hedef alıyor. Bu , ‘Algı Yanılması’ veya ‘Algının kandırılması’ şeklinde açıklanabilir. Zaten yeni kitabımın adı olarak da özellikle bunu kulllandım. Dikkatinizi çekerim; şirket medyasını kendi egemenlikleri altında tutarken bunu, sırf kontrol altında tutmuş olmak için yapmıyorlar. Amaçları çok daha derinleri hedefliyor. Bu, insanların verecekleri tepkiyi manipüle edebilmeleri açısından çok önemli, çünkü aldatma programı ile, insanoğlunun zihinsel hücrelerini kendisinin inşa edeceği şekilde algılamasını sağlayacaklar. İnsan zihninin algılama özgürlüğünü kapalı kapıların arkasında, işte böyle tutuyorlar ve  sonsuza kadar da tutmayı planlıyorlar.

Oyun, herşeyin insanların algılamasını şekillendirecek olan programlama için gereken yalan ve aldatma bilgisinin sağlanmasına dayalı. Bütün olaylar da, dünya ve hayatın kendisi ile ilgili başka türlü algılamalar sağlayacak olan alternatif bilgi de sürekli olarak sansürleniyor, bloke ediliyor ve soyutlanıyor. Eski zamanlarda da dinlerin ortaya çıkarılmasının nedeni buydu. O çağlarda zihinlerin doğrudan kontrolü için kullanılacak bir teknoloji yoktu, dolayısıyla o zamanlar için de bundan daha uygun bir aldatma yanıltması sağlanamazdı. “İşte kutsal kitap burada,  aradığınız herşey de orada.” denir, onun anlattıklarını sorgulayacak veya farklı olasılıklar ileri sürecek olan birisi çıkacak olursa da, sadece yanlışlık yapmış olmakla kalmaz, aforoz edilir, hatta ölümle bile cezalandırılırdı. Kitaplar;  devlet politikası veya bilimsellik de içerebiliyordu, ama genelde hepsinin teması aynı olup, sadece kahramanlarının isimleri farklıydı.


İnsanlar hala inançları yüzünden öldürülüyorlar, bunu Suriye’deki asilerin yaptığı katliamlarda görüyoruz. Bugün kitle medyasındaki yasaklar, sansürler, gözden düşürme teşebbüsleri ve kişileri alaylara maruz bırakmak, artık olağan tepkilerden sayılıyor. İnsanların bütün bilgisine egemen olan sisteme, bu şekilde fazlasıyla hizmet edildi.


Denklem çok basit: bilgi içeri = algılama dışarı. İşte bunun için ‘Halkın Sesi’ başarıya ulaşmalı. ‘Uyanmış bilinçli’ kişilerin bile,  daha gelişmiş bir realite algılamaları için, daha da geliştirilmiş bilgilere ve anlayışa uyanışları hala sürüyor. Sonuç olarak çoklu çeşitli ve sonsuz biçimleriyle hepsi bilgi...


İnternet, hem gelişen ifade özgürlüğü, hem de algılamanın köleleştirilmesi açılarından iki taraflı bir ‘oyun değiştirici’ nitelik taşıyor, çünkü insanlar açısından en egemen bilgi kaynağı o  oldu. Internet, bugün insan toplumunun yönünü belirleyecek olan her ortama sahip. Manipülatörler açısından, küresel algılama hapishanesinin tamamlamak veya algılamayı tamamen yok edip tarihe mal etmek üzere yeterli kapasiteye sahip olmakla birlikte WWW/World Wide Web’i çıkarmak, sistem için de hayli zor olmuş olmalı. Interneti aslında teknolojik bir ‘kollektif  zihin’ veya ‘ortak şuur’ olarak tasarlamışlar, dolayısıyla kollektif insan zihnini yakalayıp kolaylıkla köleleştirebiliyorlar.


İnternet ile etkileşime girmenin;  beyinin çalışma şeklini, bununla bağlantılı olarak da realite ile etkileşimimizi değiştirdiği artık iyice kanıtlandı. İnternet,  beyin devrelerini; odaklanmaya ve bilgi arayüzlerine göre donatıyor, dolayısıyla da yeterince Internet odaklaması olan bir kişiye yeniden nöro programlama yapmak mümkün oluyor.


Beş duyunun ötesindeki bilinçli zihinler, aynı şekilde etkilenmiyorlar, çünkü onların beyninde başka bir bilgi veya veri odağı, yani akıl-bedeninin çok ötesinde olan derin bir realite var. Yani, İnternet’in nöro manipülasyonu açısından çantada keklik sayılanlar, gelişmiş bilinçliliğe kapalı olanlar...


Örneğin bazı araştırmalar, insanların arama motorlarına kendi zihinlerinden de bellek aktardıklarını gösteriyor.  Çoğu kişi,  “Onu hatırlamak zorunda değilim, Google’da ararım olur biter.” diyor, dolayısıyla insanların kendi belleklerini kullanmayıp yerine sahte olanı koymaları, küresel zihin hapishanesi açısından son derece önemli bir aşama sayılır. Bu hafta MIT/Massachusetts Insititute of Technology’den bilim adamları; farelerde eskisinin üzerine yenisi yazılan bir gen keşfetmişler. Makalede şöyle diyor: “İki grup fare, içine elektro şok yerleştirilmiş bir kafesten korkmak üzere eğitilmiş. Araştırmacılar fareleri kafesin içine koyunca, sadece aktif ‘Tet 1 geni’ olan fareler korkmamışlar, çünkü onların, daha önce canlarının yanmış olduğu deneyimi taşıyan belleklerine, yeni veri/bilgi yazılmış.”


Araştırmacılar bunun, travma sonrası veya diğer acı veren deneyimlerden dolayı rahatsızlıkları olan hastalar için çok yararlı bir keşif olduğunu söylüyorlar. Evet, tabii işin bu kısmı, geleceğe yönelik iyimser bir yaklaşım. Ve eminim çoğu kişi bu gelişmenin dünya için çok iyi birşey olduğunu düşünecektir. Ancak...  


Ancak madalyonun iki yüzü var; bu tam ‘Sistem’in amacına uygun olarak yürütülüyor, yani insan belleği silinip, yerine insanların ‘geçmiş’ deneyimleri konusunda bildiklerini sandıkları sahte duygu yerleştirilebiliyor. İnsan belleğinin yerini, arama motorlarının alması eyleminde de İnternet’in kesinlikle önemli bir rolü var. 


Science Magazine/Bilim Dergisi’ndeki bir araştırmada öğrencilere, bilgisayara birşey yazmaları söylenmiş ve bunu kendi hafızalarına kaydedip kaydetmeyecekleri sorulmuş. Kaydetmeyeceklerini söyleyenler çoğunlukta olmuş, nedeni sorulduğunda da bilginin, bilgisayarın sabit sürücüsünde zaten mevcut olduğunu, bu nedenle de kendilerinin hatırlamalarına gerek kalmadığını söylemişler.     


Teksas A&M Üniversitesi’nde bir sinirbilimci olan Prof. William Klemm, yaratıcı düşüncenin hatırlanan bilgiden geldiğini ve ne kadar fazla bilgi online olarak muhafaza edilirse, yaratıcı düşüncenin de bir o kadar fazla silineceğini söylüyor. 


Ekrandaki yazıyı okumak üzere başlıktan aşağıya doğru kaydıkça insanların dikkat süresi azalıyor ve metinin çok az bir bölümünü okuyabiliyor, yani hiçbirzaman, kitap okurken gerekli olan daha derin ve uzun süreli bir konsantrasyona sahip olamıyorlar. Araştırmalar, günlük hayatta bilgisayardan uzak oldukları zaman kişilerde bunun, ‘odaklanma zorluğu’na ve ‘çatlak düşünce’ye yol açabileceğini gösteriyor.


Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof.Gary Small, 2007’deki bir çalışmadan sonra, 5 saat boyunca İnternet kullananların beyinlerinin yeniden yapılandırılmış olduğu sonucuna varmış. Bunun bir başka sonucu da, teknoloji bağımlılığı. Beyinin aynı bölümlerini, sadece bilgisayarlar ve İnternet değil, cep telefonları ve ‘ i-pad’ler de şartlandırıyor. İnsanlar bundan hiç kopamıyorlar,  onarmak için bile geri dönüp yeniden başlıyorlar. Buna bir de İnternet’te ‘sörf’ ve kişilik profili oluşturma potansiyelini eklerseniz, askeri teknolojinin,  ortaya neden WWW’i  çıkarmış olduğunu anlayabilirsiniz.. Bu kesinlikle, iyi niyetle, insanlara bilgi aktarmak amacıyla yapılmış birşey değil, tersine; 'sistem’in isteyeceği en son şey...


İnternet, küresel nüfusun realite duygusunu tuzağa çekerek kendine bağımlı hale getirme amacı güdüyor.  Bu konuda ne kadar başarılı olduğu da, ‘beden-akıl algılaması’ içine hapsolmuş olan insanların çoğunlukta olmalarından belli oluyor.  Gelgelelim sistem açısından bunun başarıya ulaşmasında hep bir dezavantaj vardır, çünkü algılamanın kontrol edilmesi için en etkin şekil, konunun hedef  kitleye herzaman ‘yararlı’ etiketiyle satılmasıdır ve buna hep mecburdurlar, aksi takdirde insanlar konuya ilgi duymazlar... Şu akıllı telefonlara veya bütün cep telefonlarına bir bakın. Evde olmadığınız zamanlarda, nerede olursanız olun, hep İnternet’te olabiliyorsunuz. Bunun gözle görülür oranda avantajları var, öyle değil mi?


Oysa ‘bilinç’ine açılmamış olan kişiler, beyinlerini pişirmekte olan bu teknolojiye gittikçe daha çok bağımlı oluyorlar. Bu arada gözden kaçan önemli bir nokta var. Bunun insan özgür düşüncesi açısından en önemli sonucu, sürekli olarak ceplerindeki bilgisayardan giden bilgisel nöro stimülatör akışı ile insanların potansiyel önsezilerinin ve düşünme yeteneklerinin ortadan  kaldırılmakta olmasıdır...


İnternet satışı için yapılan sunuş konuşmaların avantajları hep sansürsüz bilgiye ulaşmak ve anında dünya çapında iletişim erişiminin sağlanmasıdır. Anlaşılan manipülatörler, kendi yöntem, entrika ve amaçlarını ortaya çıkaracak potansiyeli biraz hafife almışlar. Daha önce anlatmış olduğum negatif etkiyi oluşturacak şeyleri yapmalarının nedeni de bu. Bu nedenle saf bilginin sansürlenmesi için bu kadar çok çaba sarfediyorlar, yani kendi gizliliklerine asıl darbeyi kendileri vurmuş durumdalar. İnternet’i kontrol altına almak istemeleri, tıpkı Disney’in ‘Büyücün Çırağı’ adlı çizgi filmindeki sihirbazın yaptığına benziyor. Adam durmadan yarattığı şeyin aynısını yaratınca, sonunda yarattığı şeyin kontrolü elinden kaçıyor... Bu, birçok açıdan İnternet için de aynı şekilde gelişti. Şimdi büyük bir panik içersinde kedileri torbalara, cinleri de şişelere geri sokmaya çalışıyorlar.   


İnternet’in ‘altın Çağı’nda, şimdiye kadar ‘gizli el’in çalışma şekli hakkında büyük miktarda bilgi sağlandı ve gittikçe artan sayıda insanın algılaması üzerinde etki yaptı. Şimdi bir düşünün ve kamuoyunun,  zamanında Irak’ın işgal edilmesina karşı göstermiş olduğu tepki ile şimdi Suriye’nin bombalanmasına karşı göstermiş olduğu tepkiyi bir karşılaştırın. Evet, o zaman Irak’taki ölümleri ve tahribatı maruz göstermek için söylenmiş olan yalanların da  büyük payı vardı, ama politikacıların ve onların efendilerinin, kendi belirli amaçları için söyledikleri yalanlara karşı insanların, ne kadar  büyük bir uyanışa geçmiş olduklarını da yabana atmamak gerekir.


Capitol Hill’i arayan seçmenlerin % 90’ı Suriye’ye yapılacak saldırı için ‘hayır’ derken, ‘kollektif  şuur’un en azından bir seviyesinde, birşeylerin değişmekte olduğu ortaya çıkıyor. Yirmi yılı aşkın bir zamandır sürekli olarak tekrarladığım ve gerçeğin, ‘Problem-Tepki-Çözüm’ dediğim şekline çok sayıda kişinin açılmakta olduğunu görmek, son derece memnuniyet verici. Kamuoyu, Suriye’deki kimyasal saldırıların, Amerika’nın desteklediği ‘asi’veya teröristler tarafından yapıldığını ve Amerikan ordusunun, Esad’ı iktidardan uzaklaştırmak için Suriye’yi bombalayacağının her zamankinden daha fazla farkında. Aynı şey İngiltere’de oldu. Başbakan David Cameron Parlamento’da, daha fazla katliam ve işgal için savaşı destekleyen umutsuz, acınacak haldeki utanç verici çabaları ile istediği sonuca ulaşamadı. Kamuoyu herzamankinden daha fazla sağduyu ile hareket ediyor. Henüz bu konuda çoğunluk sağlanamamış olsa da, önemli ve etkin sayıda insan uyanmış durumda.


Oyunun farklı bölümlerinde farkındalık gözle görülür bir şekilde artıyor. Örneğin birçok ülkede halk, açtığı kampanyalarla, beyin için son derece zararlı olan florid maddesinin içme suyuna katılmasını engellemeye çalışıyor.


Bütün bunlar, yıllar boyunca, sisteme hizmet eden medyanın yalanlarına karşı  alternatif bilginin akışı ile başladı, şimdi ise ‘kabal’ bu akışı kapatmak için büyük bir telaşa kapılmış durumda. Bu, onlar açısından büyük çapta öncelik taşıyan bir konu... UFO ve dünya dışı varlıkların ziyaretleriyle ilgili araştırmalar yaparken, ‘çok gizli’ Amerikan askeri bilgisayarını ‘hack’lemiş olan ‘Asperger Sendromu’ hastası (bir çeşit otizm) İngiliz Gary McKinnon vakasında görülmüş olduğu üzere dünyada, yatak odalarındaki bilgisayarlarını ve İnternet’i, ordu ve istihbarat görevlilerinden çok daha büyük bir beceri ile kullanan bir sürü insan var.


Bu bağlamda ben de ‘Halkın Sesi’nin, mümkün olduğu kadar çabuk bir şekilde yayına sokulmasından yanayım. ‘Halkın Sesi’, bir an önce insanları susturmaya çalışan ‘sistem’in tam karşısına dikilip, hiçbirzaman onun yapmak istemediği birşeyi yaparak, oyunu bütün açıklığı ile gözler önüne serecek. Yapılacak çok şey var, hatta biraz daha gayret edip, daha da kararlı ve etkin çalışmalar yapmalıyız.


Ancak burada önemli bir nokta daha var. O da, 1990’lardan beri kitaplarımda ve konuşmalarımda sürekli olarak sözünü ettiğim ‘Gerçek’in Titreşimleri...Kafamın patlamış olduğunu  düşündüğüm o dönemimde, bana farklı medyumlar aracılığı ile, dünyayı uyandıracak olan farklı bir titreşimin gelmekte olduğu, programlanmış  inanç ve algılamaya hapsolmuş olan zihinlerin uyanacağı, bizden saklanmış olanların ortaya çıkacağı ve halkın bilgisine sunulacağı bilgileri aktarılmıştı. Veya bu enerjiler, en azından zihinlerini bu frekanslara uyumlayabilecek olanları uyandıracaktı. İşte o zamandan beri bu enerjilere, ‘Gerçek’in Titreşimleri’ diyorum. Yaklaşık çeyrek asır önce, buna dair en küçük bir işaret bile yoktu, oysa şimdi şu hale bakın!


Şimdi açık bir şekilde görmekte olduğumuz şu: bana yıllar önce söylenmiş olan şey, yani ‘Gerçek’in Titreşimleri artık iş başında... İnanılmaz sayıda insan; yeniden düşünerek ‘gerçek’i, kendi benliğini ve yaşamını yeniden hissetmeye başladı.  Bu aynı şekilde otorite, otoritenin iddiaları ve uydurulan peri masalları için de söz konusu. Hepsi,  şimdiye kadar hiç olmadığı kadar çok sorgulanıyor.


‘Halkın Sesi’ stüdyosunun bulunduğu, Londra’nın Wembley bölgesi, çok çeşitli kültürlerden insanların bulunduğu bir yer. Her ırktan, kültürden ve sosyal çevreden gelen insanlar, sokakta beni görünce son derece olumlu yorum yaparak desteklediklerini belirtiyorlar.


Elimizde muhteşem bir güç var, çünkü ‘Gerçek’in Titreşimleri artık her yerde! Hepsi bir seçim meselesi. Zihnimizi ‘Gerçek’in Titreşimleri’ne açarsak algılamalarımız, dolayısıyla hayatlarımız değişmeye başlar.   Bunun ne anlama geldiğini kısaca özetleyelim...‘Gerçek’in Titreşimleri, tek bir frekans değil, bir frekans bandı veya frekans kuşağıdır...Tabii ki bununla insanlar bir anda tam bir farkındalığa geçmiyorlar. Gerçi öyle olanlar da var, bu durumda onlar için: ‘diğerlerine oranla çok daha fazla bir farkındalığa geçiş yapıyorlar’ diyebiliriz. ‘Gerçek’in Titreşimleri’nin nispeten daha düşük seviyedeki frekansına bile bağlansanız bazı yeni önseziler edinebilirsiniz. Oysa yüksek seviyedeki frekansına bağlanırsanız, bütün realite kavramınız değişecektir... Seçim bizim... Çünkü ‘Gerçek’in Titreşimleri’, aynı ‘yer’ illüzyonunda, aynı ‘şimdi’de, herkes  için buradalar. ‘Gerçek’in Titreşimleri’ni, sadece ‘beş duyu’ya dayalı realiteye takılmış olup bundan  kurtulamayanlar algılayamazlar. İşte bu nedenle ‘uyanan’lar ile ‘Matriks’in yarattığı illüzyon tuzağına gittikçe daha çok çekilenler arasında büyük bir fark var. Bu sahte realiteyi, daha önce hiç olmadığı kadar çok ayrıntılı olarak ‘Algılama Yanılgısı’ adlı kitabımda ele aldım. İnsanlar ‘Gerçek’in Titreşimleri’ne bağlanacaklar mı, yoksa Matriks manipülasyonunun yoğunluğunda mı kalacaklar? İşte hepsi bu ve bu seçimi herkes yapabilir...


‘Titreşim’ hareket demektir. Titreşim güçlü olursa, hareket daha hızlı olur. Hareket ne kadar hızlı olursa, titreşim de o kadar hızlanır. Titreşim ne kadar çok hızlı olursa, farkındalık da o kadar gelişir, frekans potansiyeli hızlanır, hızlanır, yükselir yükselir, saf dinginliğe, sessizliğe ulaşır- bütün oluşumların dışavurduğu ,‘Var Olan Herşey’, ‘Mümkün Olan Herşey’ olur...


Çoğunlukla belirtildiği gibi, hepimiz büyük yaratanın birer yansımasıyız, ama sık sık unutulan  bir ayrıntı var ki; rüya da, rüyayı gören de aynı...Hepimiz, ‘Sonsuz Bilinç’iz. Hep vardık, hep olacağız.


İnsanlık; göremediğimiz, ama hissettiğimiz ve savaşlar, kişisel sorunlar, üzüntü, korku, tedirginlik, öfke ve şiddet şeklinde dışavuran, büyük bir soğukkanlılıkla tasarlanmış bir bilgisizlik yoğunluğu içersinde tutuluyor.


Ağır veya düşük frekanslı yoğunluğa bir dikkat ederseniz, nasıl içine döndüğünü görürsünüz, oysa hızlı veya yüksek frekans başka enerji hallerine geçer. Aynı şey insan enerji alanları için de söz konusudur. Düşük frekanslı düşünceler ve duygular yoluyla enerji yoğunlaştıkça, insanlar da büyük ‘gerçek’ten o kadar çok koparlar.


Bütün insanlar bunun için manipüle ediliyorlar, çünkü o zaman kendimizi ve dünyayı algılamamız iyice sınırlanıyor. Bu bizi, ‘Var Olan Herşey’ veya ‘Sonsuz Bilinç’ten tamamen koparıyor. İşte tarih boyunca, bu titreşimsel miyopluğun ötesini görebilenler, hep bunun için alay edilmiş, kınanmış, hatta öldürülmüşler...


Gerçek’in Titreşimleri, insanları bu yoğunluktan yavaş yavaş kopararak, ‘değişim’ veya ‘dönüşüm’e taşıyan bir hareket yaratıyor. Bu değişim veya dönüşüm, insanları enerji yoğunluğundan çıkarıp, farkındalığın yüksek seviyelerine taşıyor. Bunu isteyen herkes, bilinçli olarak veya bilinçaltından, bu seçimi yapmak durumunda. Bu konuda yapılacak en önemli şey ise, bütün önyargıları bir kenara koymak. Kimseye ‘bundan kurtulun’ demiyorum, hatta hiçkimseye ‘şunu veya bunu yapın’ da demiyorum, bu tamamen insanların yapacakları bir seçim meselesi, ama inanın, bu seçimle en azından algılamanız üzerindeki etki azalacak, sistemin bloke ederek engellediği enerji serbest kalacaktır. İnançlar ve duygular enerji halleridir, zaten herşey öyledir, ama katı inançlar, enerjinin ‘ağır’ yoğunluğundan dışavurur. İnançtaki katılık veya burada ifade etmek istediğim katılık nedir?  Çok sıkı bir şekilde kıpırdamadan duran birşey, düşük frekans veya ağır titreşimden kaynaklanan bir yoğunluktur. İnsanlar bir kez zihinlerini, kıpırdatılamayan algılama katılığından kurtarabilirlerse, herşey hareket etmeye, farklı bir frekansla titreşmeye başlar, böylelikle ‘Gerçek’in Titreşimleri de işlerini yapabilirler.


İnsanların, hükümetlerin bildirimlerini algılamalarında bir değişim olduğunu gözlemliyorum, insan sağlığı ve hedeflenmiş olan diğer sinsi planlar konusunda gittikçe gelişen bir farkındalık oluşuyor. ‘Gerçek’in Titeşimleri, eskiden insanların derhal tepki gösterecekleri konulara karşı şimdi zihinlerini alabildiğine açıyor, ama bunlar daha, ‘Gerçek’in Titreşimleri’nin ilk bebek adımları. Programlanmış inançları biraz askıya alın, sonra biraz daha, biraz daha derken herşey değişecek ve artık ortada, önceden inanılan hiçbir şey kalmayacak.


Hala katedilecek çok yol var ve ‘insanları kontrol altında tutan güç’ henüz çökmedi. İçinde bulundukları panik hali ile iyice aşırıya kaçmaya başladılar. İskambil kağıtlarından oluşan bu yapı nasıl olsa çökecek, ama işaretler gidişatın oldukça iyi olduğunu gösteriyor. ‘Halkın Sesi’ ise ‘Gerçek’in Titreşimleri’nin en önemli global ifadelerinden birisi olup birkaç hafta içersinde yayına girecek ve ‘büyük uyanış’ın ‘büyük sesi’ olacak. Arada hala bazı aksaklıklar yer alsa bile emin olun;  işin en güzel kısmı iyice yaklaştı...




Paylaşım