David Icke’ın 29
EYLÜL 2013’tarihli makalesi
DAHA
GİDİLECEK ÇOK YOL VAR... AMA ARTIK AKINTI YÖN DEĞİŞTİRDİ...
Bütün biçimleriyle global komplo hakkında insanları
uyarma konusunda çalışmalar yapanlar açısından, şu son birkaç hafta son derece
umut verici geçti. Geçmişi düşünecek olursak, hatırladığım kadarıyla şimdiye
kadar ilk kez, en azından şimdilik, devasa bir askeri taarruz veya bir savaş oyunu,
kamuoyunun gücü ile beslenerek engellendi, yani ‘bilgi’ değiştirildi...
Herşey bilgi. Evren de bir bilgi. Evet, evren de şifrelenen
ve deşifre edilen bilgiler ile etkileşime giren bir bilgi... İşte bu yüzden
tiranlığın global şebekeleri ve kontrol sistemi, öncelikli olarak bilgiyi ve algılamayı hedef alıyor. Bu ,
‘Algı Yanılması’ veya ‘Algının kandırılması’ şeklinde açıklanabilir. Zaten yeni
kitabımın adı olarak da özellikle bunu kulllandım. Dikkatinizi çekerim; şirket
medyasını kendi egemenlikleri altında tutarken bunu, sırf kontrol altında
tutmuş olmak için yapmıyorlar. Amaçları çok daha derinleri hedefliyor. Bu, insanların
verecekleri tepkiyi manipüle edebilmeleri açısından çok önemli, çünkü aldatma
programı ile, insanoğlunun zihinsel hücrelerini kendisinin inşa edeceği şekilde
algılamasını sağlayacaklar. İnsan zihninin algılama özgürlüğünü kapalı
kapıların arkasında, işte böyle tutuyorlar ve sonsuza kadar da tutmayı planlıyorlar.
Oyun, herşeyin insanların algılamasını
şekillendirecek olan programlama için gereken yalan ve aldatma bilgisinin
sağlanmasına dayalı. Bütün olaylar da, dünya ve hayatın kendisi ile ilgili
başka türlü algılamalar sağlayacak olan alternatif bilgi de sürekli olarak
sansürleniyor, bloke ediliyor ve soyutlanıyor. Eski zamanlarda da dinlerin ortaya
çıkarılmasının nedeni buydu. O çağlarda zihinlerin doğrudan kontrolü için kullanılacak
bir teknoloji yoktu, dolayısıyla o zamanlar için de bundan daha uygun bir
aldatma yanıltması sağlanamazdı. “İşte kutsal
kitap burada, aradığınız herşey de orada.”
denir, onun anlattıklarını sorgulayacak veya farklı olasılıklar ileri sürecek
olan birisi çıkacak olursa da, sadece yanlışlık yapmış olmakla kalmaz, aforoz edilir,
hatta ölümle bile cezalandırılırdı. Kitaplar; devlet politikası veya bilimsellik de içerebiliyordu,
ama genelde hepsinin teması aynı olup, sadece kahramanlarının isimleri farklıydı.
İnsanlar hala inançları yüzünden öldürülüyorlar,
bunu Suriye’deki asilerin yaptığı katliamlarda görüyoruz. Bugün kitle
medyasındaki yasaklar, sansürler, gözden düşürme teşebbüsleri ve kişileri alaylara
maruz bırakmak, artık olağan tepkilerden sayılıyor. İnsanların bütün bilgisine
egemen olan sisteme, bu şekilde fazlasıyla hizmet edildi.
Denklem çok basit: bilgi içeri = algılama dışarı. İşte
bunun için ‘Halkın Sesi’ başarıya ulaşmalı. ‘Uyanmış bilinçli’ kişilerin bile, daha gelişmiş bir realite algılamaları için,
daha da geliştirilmiş bilgilere ve anlayışa uyanışları hala sürüyor. Sonuç
olarak çoklu çeşitli ve sonsuz biçimleriyle hepsi bilgi...
İnternet, hem gelişen ifade özgürlüğü, hem de
algılamanın köleleştirilmesi açılarından iki taraflı bir ‘oyun değiştirici’
nitelik taşıyor, çünkü insanlar açısından en egemen bilgi kaynağı o oldu. Internet, bugün insan toplumunun yönünü
belirleyecek olan her ortama sahip. Manipülatörler açısından, küresel algılama
hapishanesinin tamamlamak veya algılamayı tamamen yok edip tarihe mal etmek üzere
yeterli kapasiteye sahip olmakla birlikte WWW/World Wide Web’i çıkarmak, sistem
için de hayli zor olmuş olmalı. Interneti aslında teknolojik bir ‘kollektif zihin’ veya ‘ortak şuur’ olarak tasarlamışlar,
dolayısıyla kollektif insan zihnini yakalayıp kolaylıkla köleleştirebiliyorlar.
İnternet ile etkileşime girmenin; beyinin çalışma şeklini, bununla bağlantılı
olarak da realite ile etkileşimimizi değiştirdiği artık iyice kanıtlandı. İnternet, beyin devrelerini; odaklanmaya ve bilgi
arayüzlerine göre donatıyor, dolayısıyla da yeterince Internet odaklaması olan
bir kişiye yeniden nöro programlama yapmak mümkün oluyor.
Beş duyunun ötesindeki bilinçli zihinler, aynı
şekilde etkilenmiyorlar, çünkü onların beyninde başka bir bilgi veya veri odağı,
yani akıl-bedeninin çok ötesinde olan derin bir realite var. Yani, İnternet’in
nöro manipülasyonu açısından çantada keklik sayılanlar, gelişmiş bilinçliliğe
kapalı olanlar...
Örneğin bazı araştırmalar, insanların arama
motorlarına kendi zihinlerinden de bellek aktardıklarını gösteriyor. Çoğu kişi, “Onu
hatırlamak zorunda değilim, Google’da ararım olur biter.” diyor,
dolayısıyla insanların kendi belleklerini kullanmayıp yerine sahte olanı koymaları,
küresel zihin hapishanesi açısından son derece önemli bir aşama sayılır. Bu
hafta MIT/Massachusetts Insititute of Technology’den bilim adamları; farelerde
eskisinin üzerine yenisi yazılan bir gen keşfetmişler. Makalede şöyle
diyor: “İki grup fare, içine elektro şok
yerleştirilmiş bir kafesten korkmak üzere eğitilmiş. Araştırmacılar fareleri
kafesin içine koyunca, sadece aktif ‘Tet 1 geni’ olan fareler korkmamışlar,
çünkü onların, daha önce canlarının yanmış olduğu deneyimi taşıyan belleklerine,
yeni veri/bilgi yazılmış.”
Araştırmacılar bunun, travma sonrası veya diğer acı
veren deneyimlerden dolayı rahatsızlıkları olan hastalar için çok yararlı bir
keşif olduğunu söylüyorlar. Evet, tabii işin bu kısmı, geleceğe yönelik iyimser
bir yaklaşım. Ve eminim çoğu kişi bu gelişmenin dünya için çok iyi birşey olduğunu
düşünecektir. Ancak...
Ancak madalyonun iki yüzü var; bu tam ‘Sistem’in amacına
uygun olarak yürütülüyor, yani insan belleği silinip, yerine insanların
‘geçmiş’ deneyimleri konusunda bildiklerini sandıkları sahte duygu yerleştirilebiliyor.
İnsan belleğinin yerini, arama motorlarının alması eyleminde de İnternet’in kesinlikle
önemli bir rolü var.
Science Magazine/Bilim Dergisi’ndeki bir araştırmada
öğrencilere, bilgisayara birşey yazmaları söylenmiş ve bunu kendi hafızalarına
kaydedip kaydetmeyecekleri sorulmuş. Kaydetmeyeceklerini söyleyenler çoğunlukta
olmuş, nedeni sorulduğunda da bilginin, bilgisayarın sabit sürücüsünde zaten
mevcut olduğunu, bu nedenle de kendilerinin hatırlamalarına gerek kalmadığını
söylemişler.
Teksas
A&M Üniversitesi’nde bir sinirbilimci olan Prof. William Klemm, yaratıcı
düşüncenin hatırlanan bilgiden geldiğini ve ne kadar fazla bilgi online olarak
muhafaza edilirse, yaratıcı düşüncenin de bir o kadar fazla silineceğini
söylüyor.
Ekrandaki yazıyı okumak üzere başlıktan aşağıya
doğru kaydıkça insanların dikkat süresi azalıyor ve metinin çok az bir bölümünü
okuyabiliyor, yani hiçbirzaman, kitap okurken gerekli olan daha derin ve uzun süreli bir konsantrasyona
sahip olamıyorlar. Araştırmalar, günlük hayatta bilgisayardan uzak oldukları
zaman kişilerde bunun, ‘odaklanma zorluğu’na ve ‘çatlak düşünce’ye yol açabileceğini
gösteriyor.
Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof.Gary Small,
2007’deki bir çalışmadan sonra, 5 saat boyunca İnternet kullananların beyinlerinin
yeniden yapılandırılmış olduğu sonucuna varmış. Bunun bir başka sonucu da,
teknoloji bağımlılığı. Beyinin aynı bölümlerini, sadece bilgisayarlar ve İnternet
değil, cep telefonları ve ‘ i-pad’ler de şartlandırıyor. İnsanlar bundan hiç kopamıyorlar,
onarmak için bile geri dönüp yeniden
başlıyorlar. Buna bir de İnternet’te ‘sörf’ ve kişilik
profili oluşturma potansiyelini eklerseniz, askeri teknolojinin, ortaya neden WWW’i çıkarmış olduğunu anlayabilirsiniz.. Bu kesinlikle,
iyi niyetle, insanlara bilgi aktarmak amacıyla yapılmış birşey değil, tersine; 'sistem’in isteyeceği en son şey...
İnternet, küresel nüfusun realite duygusunu tuzağa
çekerek kendine bağımlı hale getirme amacı güdüyor. Bu konuda ne kadar başarılı olduğu da,
‘beden-akıl algılaması’ içine hapsolmuş olan insanların çoğunlukta olmalarından
belli oluyor. Gelgelelim sistem
açısından bunun başarıya ulaşmasında hep bir dezavantaj vardır, çünkü
algılamanın kontrol edilmesi için en etkin şekil, konunun hedef kitleye herzaman ‘yararlı’ etiketiyle satılmasıdır
ve buna hep mecburdurlar, aksi takdirde insanlar konuya ilgi duymazlar... Şu
akıllı telefonlara veya bütün cep telefonlarına bir bakın. Evde olmadığınız
zamanlarda, nerede olursanız olun, hep İnternet’te olabiliyorsunuz. Bunun gözle
görülür oranda avantajları var, öyle değil mi?
Oysa ‘bilinç’ine açılmamış olan kişiler, beyinlerini
pişirmekte olan bu teknolojiye gittikçe daha çok bağımlı oluyorlar. Bu arada gözden
kaçan önemli bir nokta var. Bunun insan özgür düşüncesi açısından en önemli
sonucu, sürekli olarak ceplerindeki bilgisayardan giden bilgisel nöro
stimülatör akışı ile insanların potansiyel önsezilerinin ve düşünme yeteneklerinin
ortadan kaldırılmakta olmasıdır...
İnternet satışı için yapılan sunuş konuşmaların
avantajları hep sansürsüz bilgiye ulaşmak ve anında dünya çapında iletişim
erişiminin sağlanmasıdır. Anlaşılan manipülatörler, kendi yöntem, entrika ve
amaçlarını ortaya çıkaracak potansiyeli biraz hafife almışlar. Daha önce
anlatmış olduğum negatif etkiyi oluşturacak şeyleri yapmalarının nedeni de bu. Bu
nedenle saf bilginin sansürlenmesi için bu kadar çok çaba sarfediyorlar, yani kendi
gizliliklerine asıl darbeyi kendileri vurmuş durumdalar. İnternet’i kontrol
altına almak istemeleri, tıpkı Disney’in ‘Büyücün Çırağı’ adlı çizgi filmindeki
sihirbazın yaptığına benziyor. Adam durmadan yarattığı şeyin aynısını
yaratınca, sonunda yarattığı şeyin kontrolü elinden kaçıyor... Bu, birçok
açıdan İnternet için de aynı şekilde gelişti. Şimdi büyük bir panik içersinde
kedileri torbalara, cinleri de şişelere geri sokmaya çalışıyorlar.
İnternet’in ‘altın Çağı’nda, şimdiye kadar ‘gizli
el’in çalışma şekli hakkında büyük miktarda bilgi sağlandı ve gittikçe artan
sayıda insanın algılaması üzerinde etki yaptı. Şimdi bir düşünün ve kamuoyunun,
zamanında Irak’ın işgal edilmesina karşı
göstermiş olduğu tepki ile şimdi Suriye’nin bombalanmasına karşı göstermiş
olduğu tepkiyi bir karşılaştırın. Evet, o zaman Irak’taki ölümleri ve tahribatı
maruz göstermek için söylenmiş olan yalanların da büyük payı vardı, ama politikacıların ve
onların efendilerinin, kendi belirli amaçları için söyledikleri yalanlara karşı
insanların, ne kadar büyük bir uyanışa
geçmiş olduklarını da yabana atmamak gerekir.
Capitol Hill’i arayan seçmenlerin % 90’ı Suriye’ye
yapılacak saldırı için ‘hayır’ derken, ‘kollektif şuur’un en azından bir seviyesinde,
birşeylerin değişmekte olduğu ortaya çıkıyor. Yirmi yılı aşkın bir zamandır
sürekli olarak tekrarladığım ve gerçeğin, ‘Problem-Tepki-Çözüm’ dediğim şekline
çok sayıda kişinin açılmakta olduğunu görmek, son derece memnuniyet verici. Kamuoyu,
Suriye’deki kimyasal saldırıların, Amerika’nın desteklediği ‘asi’veya
teröristler tarafından yapıldığını ve Amerikan ordusunun, Esad’ı iktidardan
uzaklaştırmak için Suriye’yi bombalayacağının her zamankinden daha fazla
farkında. Aynı şey İngiltere’de oldu. Başbakan David Cameron Parlamento’da,
daha fazla katliam ve işgal için savaşı destekleyen umutsuz, acınacak haldeki
utanç verici çabaları ile istediği sonuca ulaşamadı. Kamuoyu herzamankinden
daha fazla sağduyu ile hareket ediyor. Henüz bu konuda çoğunluk sağlanamamış
olsa da, önemli ve etkin sayıda insan uyanmış durumda.
Oyunun farklı bölümlerinde farkındalık gözle görülür
bir şekilde artıyor. Örneğin birçok ülkede halk, açtığı kampanyalarla, beyin
için son derece zararlı olan florid maddesinin içme suyuna katılmasını
engellemeye çalışıyor.
Bütün bunlar, yıllar boyunca, sisteme hizmet eden
medyanın yalanlarına karşı alternatif
bilginin akışı ile başladı, şimdi ise ‘kabal’ bu akışı kapatmak için büyük bir telaşa
kapılmış durumda. Bu, onlar açısından büyük çapta öncelik taşıyan bir konu... UFO
ve dünya dışı varlıkların ziyaretleriyle ilgili araştırmalar yaparken, ‘çok
gizli’ Amerikan askeri bilgisayarını ‘hack’lemiş olan ‘Asperger Sendromu’
hastası (bir çeşit otizm) İngiliz Gary McKinnon vakasında görülmüş olduğu üzere
dünyada, yatak odalarındaki bilgisayarlarını ve İnternet’i, ordu ve istihbarat
görevlilerinden çok daha büyük bir beceri ile kullanan bir sürü insan var.
Bu bağlamda ben de ‘Halkın Sesi’nin, mümkün olduğu kadar çabuk bir şekilde yayına
sokulmasından yanayım. ‘Halkın Sesi’, bir an önce insanları susturmaya çalışan ‘sistem’in
tam karşısına dikilip, hiçbirzaman onun yapmak istemediği birşeyi yaparak,
oyunu bütün açıklığı ile gözler önüne serecek. Yapılacak çok şey var, hatta biraz
daha gayret edip, daha da kararlı ve etkin çalışmalar yapmalıyız.
Ancak burada önemli bir nokta daha var. O da, 1990’lardan
beri kitaplarımda ve konuşmalarımda sürekli olarak sözünü ettiğim ‘Gerçek’in Titreşimleri...Kafamın
patlamış olduğunu düşündüğüm o
dönemimde, bana farklı medyumlar aracılığı ile, dünyayı uyandıracak olan farklı
bir titreşimin gelmekte olduğu, programlanmış
inanç ve algılamaya hapsolmuş olan zihinlerin uyanacağı, bizden
saklanmış olanların ortaya çıkacağı ve halkın bilgisine sunulacağı bilgileri
aktarılmıştı. Veya bu enerjiler, en azından zihinlerini bu frekanslara
uyumlayabilecek olanları uyandıracaktı. İşte
o zamandan beri bu enerjilere, ‘Gerçek’in
Titreşimleri’ diyorum. Yaklaşık çeyrek asır önce, buna dair en küçük bir
işaret bile yoktu, oysa şimdi şu hale bakın!
Şimdi açık bir şekilde görmekte olduğumuz şu: bana
yıllar önce söylenmiş olan şey, yani ‘Gerçek’in
Titreşimleri artık iş başında... İnanılmaz sayıda insan; yeniden düşünerek
‘gerçek’i, kendi benliğini ve yaşamını yeniden hissetmeye başladı. Bu aynı şekilde otorite, otoritenin iddiaları
ve uydurulan peri masalları için de söz konusu. Hepsi, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar çok
sorgulanıyor.
‘Halkın Sesi’ stüdyosunun bulunduğu, Londra’nın
Wembley bölgesi, çok çeşitli kültürlerden insanların bulunduğu bir yer. Her
ırktan, kültürden ve sosyal çevreden gelen insanlar, sokakta beni görünce son
derece olumlu yorum yaparak desteklediklerini belirtiyorlar.
Elimizde muhteşem bir güç var, çünkü ‘Gerçek’in Titreşimleri artık her
yerde! Hepsi bir seçim meselesi.
Zihnimizi ‘Gerçek’in Titreşimleri’ne
açarsak algılamalarımız, dolayısıyla hayatlarımız değişmeye başlar. Bunun ne
anlama geldiğini kısaca özetleyelim...‘Gerçek’in
Titreşimleri, tek bir frekans değil, bir frekans bandı veya frekans kuşağıdır...Tabii
ki bununla insanlar bir anda tam bir farkındalığa geçmiyorlar. Gerçi öyle
olanlar da var, bu durumda onlar için: ‘diğerlerine oranla çok daha fazla bir
farkındalığa geçiş yapıyorlar’ diyebiliriz. ‘Gerçek’in
Titreşimleri’nin nispeten daha düşük seviyedeki frekansına bile bağlansanız
bazı yeni önseziler edinebilirsiniz. Oysa yüksek seviyedeki frekansına
bağlanırsanız, bütün realite kavramınız değişecektir... Seçim bizim... Çünkü ‘Gerçek’in Titreşimleri’, aynı ‘yer’ illüzyonunda, aynı ‘şimdi’de,
herkes için buradalar. ‘Gerçek’in Titreşimleri’ni, sadece ‘beş
duyu’ya dayalı realiteye takılmış olup bundan kurtulamayanlar algılayamazlar. İşte bu
nedenle ‘uyanan’lar ile ‘Matriks’in yarattığı illüzyon tuzağına gittikçe daha
çok çekilenler arasında büyük bir fark var. Bu sahte realiteyi, daha önce hiç olmadığı
kadar çok ayrıntılı olarak ‘Algılama Yanılgısı’ adlı kitabımda ele
aldım. İnsanlar ‘Gerçek’in Titreşimleri’ne
bağlanacaklar mı, yoksa Matriks manipülasyonunun yoğunluğunda mı kalacaklar?
İşte hepsi bu ve bu seçimi herkes yapabilir...
‘Titreşim’ hareket demektir. Titreşim güçlü olursa,
hareket daha hızlı olur. Hareket ne kadar hızlı olursa, titreşim de o kadar
hızlanır. Titreşim ne kadar çok hızlı olursa, farkındalık da o kadar gelişir,
frekans potansiyeli hızlanır, hızlanır, yükselir yükselir, saf dinginliğe,
sessizliğe ulaşır- bütün oluşumların dışavurduğu ,‘Var Olan Herşey’, ‘Mümkün
Olan Herşey’ olur...
Çoğunlukla belirtildiği gibi, hepimiz büyük
yaratanın birer yansımasıyız, ama sık sık unutulan bir ayrıntı var ki; rüya da, rüyayı gören de aynı...Hepimiz,
‘Sonsuz Bilinç’iz. Hep vardık, hep olacağız.
İnsanlık; göremediğimiz, ama hissettiğimiz ve
savaşlar, kişisel sorunlar, üzüntü, korku, tedirginlik, öfke ve şiddet şeklinde
dışavuran, büyük bir soğukkanlılıkla tasarlanmış bir bilgisizlik yoğunluğu
içersinde tutuluyor.
Ağır veya düşük frekanslı yoğunluğa bir dikkat
ederseniz, nasıl içine döndüğünü görürsünüz, oysa hızlı veya yüksek frekans
başka enerji hallerine geçer. Aynı şey insan enerji alanları için de söz konusudur.
Düşük frekanslı düşünceler ve duygular yoluyla enerji yoğunlaştıkça, insanlar da
büyük ‘gerçek’ten o kadar çok koparlar.
Bütün insanlar bunun için manipüle ediliyorlar,
çünkü o zaman kendimizi ve dünyayı algılamamız iyice sınırlanıyor. Bu bizi, ‘Var
Olan Herşey’ veya ‘Sonsuz Bilinç’ten tamamen koparıyor. İşte tarih boyunca, bu
titreşimsel miyopluğun ötesini görebilenler, hep bunun için alay edilmiş,
kınanmış, hatta öldürülmüşler...
‘Gerçek’in
Titreşimleri, insanları bu yoğunluktan yavaş yavaş kopararak, ‘değişim’ veya
‘dönüşüm’e taşıyan bir hareket yaratıyor. Bu değişim veya dönüşüm, insanları enerji
yoğunluğundan çıkarıp, farkındalığın yüksek seviyelerine taşıyor. Bunu isteyen
herkes, bilinçli olarak veya bilinçaltından, bu seçimi yapmak durumunda. Bu
konuda yapılacak en önemli şey ise, bütün önyargıları bir kenara koymak.
Kimseye ‘bundan kurtulun’ demiyorum, hatta hiçkimseye ‘şunu veya bunu yapın’ da
demiyorum, bu tamamen insanların yapacakları bir seçim meselesi, ama inanın, bu
seçimle en azından algılamanız üzerindeki etki azalacak, sistemin bloke ederek
engellediği enerji serbest kalacaktır. İnançlar ve duygular enerji halleridir,
zaten herşey öyledir, ama katı inançlar, enerjinin ‘ağır’ yoğunluğundan
dışavurur. İnançtaki katılık veya burada ifade etmek istediğim katılık nedir? Çok sıkı bir şekilde kıpırdamadan duran birşey,
düşük frekans veya ağır titreşimden kaynaklanan bir yoğunluktur. İnsanlar bir kez zihinlerini, kıpırdatılamayan
algılama katılığından kurtarabilirlerse, herşey hareket etmeye, farklı bir
frekansla titreşmeye başlar, böylelikle ‘Gerçek’in Titreşimleri de işlerini yapabilirler.
İnsanların, hükümetlerin bildirimlerini
algılamalarında bir değişim olduğunu gözlemliyorum, insan sağlığı ve
hedeflenmiş olan diğer sinsi planlar konusunda gittikçe gelişen bir farkındalık
oluşuyor. ‘Gerçek’in Titeşimleri, eskiden
insanların derhal tepki gösterecekleri konulara karşı şimdi zihinlerini
alabildiğine açıyor, ama bunlar daha, ‘Gerçek’in
Titreşimleri’nin ilk bebek adımları. Programlanmış inançları biraz askıya
alın, sonra biraz daha, biraz daha derken herşey değişecek ve artık ortada,
önceden inanılan hiçbir şey kalmayacak.
Hala katedilecek çok yol var ve ‘insanları kontrol
altında tutan güç’ henüz çökmedi. İçinde bulundukları panik hali ile iyice
aşırıya kaçmaya başladılar. İskambil kağıtlarından oluşan bu yapı nasıl olsa
çökecek, ama işaretler gidişatın oldukça iyi olduğunu gösteriyor. ‘Halkın Sesi’
ise ‘Gerçek’in Titreşimleri’nin en
önemli global ifadelerinden birisi olup birkaç hafta içersinde yayına girecek
ve ‘büyük uyanış’ın ‘büyük sesi’ olacak. Arada hala bazı aksaklıklar yer alsa
bile emin olun; işin en güzel kısmı
iyice yaklaştı...